banner4
01.11.2021, 12:40

Kutsalla Entegre İnanç Tevhit


İnsanı Yüce Allah’a ve O’nun tasarımını yapmış olduğu düzene kolaylıkla entegre eden her bir kabule inanç demekteyiz. O sebepledir ki, bahsedilen nizama kolaylıkla uyumumuzu sağlayan inançlar, aynı zamanda sade, belirgin ve sahibine huzur veren kabullerin de adıdır. Dolayısıyla herhangi bir inanç, eğer ki sahihlik iddiasında bulunuyorsa, öncelikli olarak muhatabını ahlâk, erdem, hukuk ve şahsiyet anlamında inşâ amacını gütmelidir. Ancak, almaktan çok verme, kazandırma, eğitme ve yetiştirme üzerinde kendisini tahkim eden inanç değerlerine; sahih, hakikat ve de doğru iman usulleri ismini verebiliriz. 
İnsanoğlu, eğer ki hakikati tanıyamaz ise tanıdığı pek çok dalâleti hakikat yerine koyabilir. O yüzden de din denilen olgunun asıl amacı insanı bu karmaşadan kurtarıp hakikat arayışını sağlam limanlara demirlemesine yardımcı olmaktır. İşbu nedenden ötürü, kendisine söylenene kulak veren herkesin de bu çağrıdan yeteri derecede kazanım elde edeceğini düşünmekteyiz. 
Hak olanı tebliğ süresince şirk ve tevhidin adeta röntgenini çekmek suretiyle önümüze koymakla kalmayıp, tevhidin anlaşılma ve yaşanması sürecine yapmış oldukları devasa katkılardan dolayı teşekkür borçlandığımız kişilerin başında seçkin elçiler gelmektedir. Mü’min olarak hayata tutunmamızı sağlayan bu cesur yürekli insanlardan ve de bizleri bu yolun yolcusu yapanlardan hemen her daim helâllik de dilememiz gereklidir. 
Şirk dindarlığı, tutum olarak ve de mutlak surette bir inanç kirlenmesi hâlidir. Hatta her daim belli ve oldukça tanıdık olan temel değerler üzerinde yaratılmış olan beşerin “fıtrat değerlerine yabancılaşması”dır. Müşrik birey, bu tercihi sayesinde küfür olgusunda olduğu gibi tanrı inancının dışında değil, bir açıdan içerisinde kalarak onun bozulmasını irade etmiş olduğundan ötürü, onun yapmış olduğu bu fiil, genel bir tahrif eylemi olarak da görülmelidir. 
Buna karşın olarak küfür hâli ise “hakikate inanma” durumuna karşı geliştirilmiş olan negatif bir tavır alış olarak görülebilir. Tevhidin deklere etmiş olduğu iman esaslarına karşı küfür tavrını belirleyen kişi, ilgili ret tavrının sonuçlarına katlanacak iradeyi de göstermiş olmaktadır. 
Bilindiği kadarıyla müşrik Arapların sınırlı kader algısı, toplumun dinsel geleneğinin merkezinde bulunan bu eğilimin yeşermesi için de güçlü bir seçenek sunmaktaydı. İmdi, Kur’an’ın en temel hedefi ve de konusu, bu gibi zararlı yaklaşımları devre dışı bırakmak suretiyle, insan ve onun kurmuş olduğu cemiyetin ıslahıdır diyebiliriz. 
Öncelikli olarak, insanın dünya hayatını düzenlemek için nâzil olmuş bir “uyarıcı metin” olan Kur’an, muhatap almış olduğu bireylere bu konuda vahiy aracılığıyla açık bir destek de vermektedir. Onun desteğinin sadece vahiy değerleri üzerinden değil, buna paralel olarak fıtrat değerleri üzerinden de fonksiyonel kılınmış olduğunu biliyoruz. 
Yaratmış olduğu sorumlu varlık olan insanı hiçbir durumda yalnız bırakmayan Yüce Rabbimiz, bu amacını gerçekleştirmek için de şahsiyetli bireylerden oluşan bir cemiyet kurmayı pratik hedefleri arasına almıştır denilebilir. Haddizatında din olgusu, kelimeler üzerinden hayat bulan bir gerçekliğe sahiptir. Onun içindir ki insanoğlu, dinsel anlatımların bütünüyle kelimeler üzerinden tedâvüle sürülmüş olduğu bir tebliğ süreciyle muhatap olmuştur. 
Hemen her defasında, insanın kurtuluşunun yaratılış değerleri üzerinde işlevsel kılınmış olan tevhit ilkelerine dönmekle mümkün olacağını ileri süren Kutsal Kitabımız, şirk eğilimi üzerinden herhangi bir kurtuluş beklentisini de bütünüyle iptal etmiş olmaktadır. Bâtıl yollar üzerinde ilerlemekle Hakka varılamayacağını deklere etmiş olan İslâm vahyi, insanlığın kurtuluşunu da tevhit inanışının etrafında kümelenmesinde bulmaktadır. 
Şirk inanışı ise hiçbir durumda bu beklentiyi besleyecek bir imkân hazırlamadığı gibi, esasında Kur'an nizamı karşısında organize edilmiş olan olumsuz bir hedefi de göstermiş olmaktadır. Bu açıdan bakılacak olursa, şirk veya daha genel anlamda küfür inancının, insanın şahsiyet oluşumunu engelleyen negatif bir yönünün olduğu da kolaylıkla görülebilir.
İslâm kelimesi, giriş cümlesi kapsamında tevhit ve şirkin yaslandığı temel ilkeleri son derece açık bir şekilde belirginleştirmiştir. Bu belirginliğin inşâ edildiği ve dinin mottosu mesabesindeki giriş cümlesinin devamında ise, beşer için hayatı daha yaşanılır kılan ilkeler, iman konusundaki gerçekliği barındıran bir kapsamda dile getirilmiştir. 
Cenâb-ı Allah’tan başkasından talep etmeyen hatta korkmayan adanmış ve de inanmış bir insan tipinin adı olan bu eğilim, beşerin başka varlıklara kul olmasının da panzehiri mesabesinde bir iman ve kabul seviyesidir. Öteden beri kendi kendine kurguladıkları beklenti ve korkularının esiri olmuş bireylerin toplamını ifade eden müşrik toplumlarda olduğu gibi, Yüce Allah’tan başka her varlık, süreç içinde belli bir korku objesine dönüşmüştür. 
 

Yorumlar (2)
Kerim Beyaz 2 yıl önce
Namık Kemal Okumuş hocam,Allah sağlık sıhhat afiyet versin.Allah razi olsun.
Adem yazıcı 2 yıl önce
12
az bulutlu