banner4
09.12.2019, 07:19

DÜNYA YENİDEN KURULUYOR

Günümüzde, adına “vekalet savaşları” denilen lokal savaşlarla ve dolaylı mücadelelerle, ince ince, ilmek ilmek dokunarak dünyada yeni dengelerin kurulmakta olduğu esasen  artık herkesin malûmudur. 

Önümüzdeki 15-20 yıl çok şeylere gebedir. Dünyada ve haritalarda inanılmaz değişiklikler olacağı, bugünden dillendirilmekte ve öngörülmektedir.

Geride kalan son 100 yıla baktığımızda, 2’nci dünya savaşına kadar İngiltere’nin egemen güç olduğunu görürüz.

İngiltere, 1’inci dünya savaşından sonra imparatorluklar yıkılınca, (petrol rezervlerinin iştah kabartması nedeniyle) özellikle Ortadoğu’da olmak üzere, yeni ülkeleri kuran ve ülkelerin sınırlarını belirleyen egemen güç olmuştur.

Ancak 2’nci dünya savaşından sonra egemen güç ABD ve Sovyetler Birliği oldu.

Nasıl olduğuna geçmeden önce, ABD’de milyonlarca yerlilerin katledilerek ve alan açılarak ABD’nin kurulduğunu, kuranların da İngiltere ve yahudi işbirliği ile oluşturulan konsorsiyum olduğunu belirtmekte fayda var.

ABD 2’nci dünya savaşına resmî olarak Aralık 1941’de Japonya’ya savaş ilan ederek girmiştir. 

2’nci dünya Savaşı yıllarında ABD başkanı olan Franklin D. Roosevelt görevi başındayken 1945’te vefat edince (ki atom bombasına müsade etmediği için öldürüldüğünü ileri sürenler de vardır), yerine Başkan Yardımcısı Harry S. Truman geçmiş ve yeni başkan Truman’ın olur vermesiyle Japonya’ya attırdığı 2 atom bombası ile Japonya da teslim olunca, 2’nci dünya savaşı resmî olarak sona ermiştir.

Milyonlarca kişi ölmüş ve dünya fiziken de harap olmuştur ama, ABD adeta kan ve göz yaşı üzerinden büyük sükse yapmış, yaydığı korku ve gövde gösterisiyle güçler dengesine hızlı ve etkili bir giriş yapmıştır.

Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov döneminde, Sovyetler Birliği dağılınca (ki Sovyetlerin resmî dağılma tarihi olarak Gorbaçov’un Devlet Başkanlığından istifa tarihi olan 25.12.1991 kabul edilir), ABD dünyada tek süper güç olarak kalmıştır.

 Bu süreçte ABD, sağladığı cazip imkanlar nedeniyle lehine gelişen beyin göçünü ve gücünü de gayet akıllıca değerlendirerek, kısa sürede bilimin her dalında hızlı mesafeler almıştır. Beyin göçü ile elde ettiği değerlerin, yani milliyeti ne olursa olsun transfer ettiği zeki insanların ve bu insanlara sunduğu teknik imkanların finansmanını da sömürdüğü ülkelerden çaldıklarıyla karşılamıştır. Halen de bu şekilde devam etmektedir.

Günümüzde halen daha ABD tek süper güç olmakla birlikte, artık eski gücü ve prestiji olmadığı, inişe geçtiği de son yıllarda dünya kamuoyunda konuşulmakta ve bilinmektedir. Çünkü artık Afrika’dan Asya’ya, Güney Amerika’dan Uzakdoğuya herkes uyanmaya başlamış, eski sömürgecilik ve hazıra konma fırsatçılığı yavaş yavaş yok olmak sürecine girmiş, bunlara ilaveten, yükselen ulusçuluk anlayışlarının da eklenmesiyle, dengeler değişmeye başlamıştır.

Bugün rahat sömürebildikleri bölge, Ortadoğu’daki Suudi Arabistan, BAE gibi bazı ülkelerdir. Ki bu durumun da, daha uzun yıllar devam edebileceğini sanmıyorum. 

Bu tip ülkelerdeki yöneticilerin (kralların) saltanatlarını, şaşalı hayatlarını kaybetmemek için ABD sömürüsüne adeta çanak tuttukları yani rıza gösterdikleri, göz yumdukları anlaşılmakla birlikte, önünde sonunda bu sömürüye onların bile başkaldırmak zorunda kalacakları kesindir. Çünkü bu sömürünün bir sınırı ve doyum noktası yoktur.

Avrupa Birliği de eski popülaritesini kaybetmiştir. Gerek üye ülkeler arasındaki ilişkiler, gerek İngiltere’nin durumu görüp gemi batmadan terk ederek adeta durumu kurtarmak için AB’den çıkma (Brexit) kararı ve gerekse de lokomotif ülkeler olan Almanya ve Fransa’nın kendi iç sorunları, AB’yi hızlı bir şekilde bitişe doğru götürmektedir.

Eski Doğu Bloku ülkelerinden bazılarının da alınmasıyla, bugün itibariyle 28 üye ülkeye çıkan NATO da, görünen o ki, gelecek vadetmemektedir.

İşte günümüzde ve tam bu konjonktürde yeni güç dengeleri kurulmaya başlamıştır. Hiç bir ülke, (özellikle de nükleer silahlardan dolayı) yeni bir dünya savaşını göze alamadığından, günümüzün egemen güçleri vekalet savaşları ve istihbarat örgütleriyle etkili olmaya çalışmaktadırlar. Nitekim, Rusya Devlet Başkanının, daha birkaç ay kadar önce, ülkesindeki bir TV programında gelen bir (ısmarlama) soru üzerine, “nükleer savaşı başlatan taraf biz olmayız, ancak böyle bir saldırı olursa anında karşılık veririz” şeklindeki cevabı, süper güçlerin bu konudaki duruşlarını, psikolojilerini ve reflekslerini göstermesi bakımından önemlidir.

1996 yılında Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımlarıyla kurulan ve Şanghay 5’lisi denilen örgüte, 2001’de Özbekistan da dahil olmuştur. Bu örgütün, geleceğin güçlerinden birisi olacağı şimdiden bellidir. Burada dikkat çeken husus, bu 6 ülkenin 4’ü Türki Cumhuriyettir ve iyi değerlendirebilirsek bizim bunu avantaja çevirmemiz içten bile değildir. 

Diğer muhtemel bir güç de, eğer önümüzdeki en geç 10-15 yıl içerisinde gerçekleştirilip aktif hale gelebilirse, Türk Birliği olacaktır. Ancak bu oldukça zor gibi gözükmektedir. Zor gözüken yönü, birliğin kağıt üzerinde kurulması değil, dünya denkleminde aktif olarak yer alabilmesidir.

Stratejistlerden birisi olarak kabul edilen yahudi Amerikalı siyaset bilimci ve stratejist George Friedman’ın 2009 yılında yazdığı kitabında ve sonraki tarihlerde verdiği konferanslardaki değerlendirmelerinde, 2050’lerden sonra dünyada süper güçlerden birisinin Türkiye olacağını (gerekçeleriyle birlikte) ortaya koymaktadır.

Uluslararası vergi ve denetim kuruluşu PwC, 2050 yılı öngörülerinde, halen en gelişmiş ülkeler/en büyük ekonomiler olan G-7 ülkelerinin yerini, E-7 ülkelerinin alacağını belirtiyor. E-7 ülkeleri olarak saydığı ülkeleri ise: Türkiye, Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya ve Meksika olarak belirtiyor.

İlk başlangıçta kulağa hoş ancak hayal gibi gelen bu değerlendirmeler, dünyada ve Türkiye’de son 10-15 yılda meydana gelen hızlı değişmelere baktığımızda, bunun hiç de bir hayal olmadığını gösteriyor bize.

Öte yandan, düne kadar adam yerine konmayan ve sadece sömürülen ve köleleştirilen Afrika ülkeleri, bugün paylaşılamayan değer ve aynı zamanda güç gösterisi alanı haline gelmiştir. Ve bugün Afrika’da biz de varız ve üstelik oldukça büyük adımlar atmaktayız. Libya bunun somut bir örneğidir.

Suriye’de yaptığımız başarılı operasyonlar ve o bölgedeki insanlara (yeme-içme, barınma, eğitim, sağlık) her yönden sahip çıkmamızın, bize kazandırdığı sadece sınır güvenliğimizi sağlamak ve bölge halkının teşekkürünü ve duasını  almaktan ibaret olmayıp, bundan çok daha ötesini kazandırmıştır.

Bunlardan önce, Mehmetçiğin Bosna Hersek’te, Afganistan’da yaptıkları zaten muhteşemdi. Bu muhteşemlik sadece askeri değil, aynı zamanda insani ve vicdani yönlerimizden dolayı idi. Nitekim her 2 ülkede de NATO’nun prestijini kurtaran Mehmetçik olmuştur.

Bugün, Türkiye’nin Bosna Hersek, Somali, Kosova, Suriye, Arnavutluk, Sudan, Irak, Katar, Azerbaycan, Afganistan ve KKTC’de askeri üsleri var. Ve bu üslerdeki asker sayımız da 50.000 civarındadır. Geçtiğimiz hafta Lübnan’ın da Türkiye’den benzeri bir talepte bulunduğu kamuoyuna yansıdı. Bütün bunların uluslararası ilişkilerdeki anlamı zaten, ben de süper güçüm, dünya denkleminde ben de varım demektir. Oysa çok değil, bundan 10-15 sene önce kimse bunları hayal bile edemezdi.

Bence, son 2 asır içerisinde bu millete özgüveni epeyce kaybettirildi. Ancak bu millet Kurtuluş Savaşında olduğu gibi, zor zamanlarda her zaman birlik olmuş ve adeta küllerinden yeniden doğmayı başarmış bir millettir. Yeterki güven ve inanç tam olsun.

Kim ne derse desin, benim inancım odur ki, biz tekrar bir Cihan Devleti olacağız. Çünkü her geçen yıl, dünya bizim adaletimizi aramaktadır. 

Bizi buna yani yeniden süper güç olmaya, adaletimiz, merhametimiz ve insana verdiğimiz değer gibi hasletlerimiz nedeniyle ilahi kader de sürükleyecektir diye düşünüyorum.

Bir zamanlar Bizanslı Grandük Notoras’ın dediği “başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” cümlesinin yeniden tahakkuk etmesine bence en çok yarım yüzyıl kadar bir zaman kalmıştır.

İnşallah birlik beraberliğimiz ve insana olan saygımız, almaya değil vermeye, sömürmeye değil medeniyet götürmeye yönelik asırlardan beri devam edegelen kurumsal karakterimiz ve anlayışımız artarak devam eder. 

Bunun için de, öncelikle kendi içimizde;

-milli ve manevi değerlere sahip çıkmaya,

-birbirimizi daha çok ve önyargısız bir şekilde dinlemeye ve anlamaya, 

-daha çok empati yapmaya, 

-fakir-fukaraya sahip çıkmaya, 

-birbirimizi ötekileştirmeden saygı duymaya,

-adaleti ve liyakati güçlendirmeye, 

-özellikle harcamalarda şeffaflığa önem vermeye,

-israf ve savurganlıktan vazgeçip, gelir bölüşümünde adaleti sağlamaya,

-hepimiz birimiz, birimiz de hepimiz için anlayışını samimiyetle temin etmeye,

ihtiyacımız var.

Kendi içimizde birlik beraberliğimizi ve sürdürülebilir güveni tam ve sağlam bir şekilde kurduğumuz ve koruduğumuz sürece, dışarıda bileğimizi bükecek hiçbir güç yoktur.

Başarmak için önce inanmak, sonra çalışmak ve her alanda üretmek gerekir.

O zaman gittiğimiz yerlerde fonda çalacak marş “Mehter Marşı” ve “Vefalı Türk geldi yine, Selam Türkün bayrağına” olacaktır Allah’ın izniyle.

Selam, saygı ve dua ile!..

Yorumlar (7)
Recep Koçer 4 yıl önce
Sayın Müsteşarım; Yazılarınızı keyifle okuyorum. Bu samimi dilekleriniz bizde amiin... Diyelim. Sizinde belirttiğiniz gibi içerideki sıkıntıları gidermemiz, hukuku eğemen kılmamız, bize su ve aldığımız hava kadar elzemdir. Saygı ve selamlar. Sağlıcakla kalın.
Memun Sekin 4 yıl önce
Ülkemizin belirtilen hedeflere ulaşması için madde madde sayılan hususların acilen hayata geçirilmesi zorunludur...
Mahmut müyyet ulusoy 4 yıl önce
Teşekkürler Mehmet kardeşim, görüşlerinize aynen katılıyorum. O günlerin hayaliyle yaşıyoruz, yeterki Cenabı Allah'ın inayetine layık bir topluluk olalım...
ALİ YÖRÜR 4 yıl önce
SÜPERSİN HOCAM MUHTEŞEM ALLAH SENDEN RAZI OLSUN
ALİ YÖRÜR İST 4 yıl önce
SLM VE DUA İLE DEGERLİ KARDEŞİM MÜSTEŞARIM HARİKA YAZILAR DEVAM EDİN İNŞ
Ömer Tekoğullar 4 yıl önce
Ağzına sağlık kalemin kılıç olur inşAllah muhterem müstaşarım
Alpay 4 yıl önce
Güzel Yazı ve yorum için tekrar teşekkür.
12
az bulutlu