banner4
07.01.2020, 07:04

DÜNYA, HIZLA BİR DÜNYA SAVAŞINA DOĞRU SÜRÜKLENİYOR (MU?)

Bugünkü makalemde, asla ama asla olmasını temenni etmediğim, ancak dünyanın gidişatına bakınca ve geçmişte olanları da gözönünde bulundurunca, önünde sonunda dünyanın karşı karşıya kalması muhtemel bir senaryodan (büyük savaştan) bahsetmek istiyorum.

Yakın gelecekte (15-20 yıl içerisinde), böyle giderse, kapsamlı bir savaşla karşı karşıya kalacak dünya. Yani, Allah korusun ama belki de 3’üncü dünya savaşı kapıda.

Şimdi, bunun önce sebeplerine, sonra belirtilerine, daha sonra da muhtemel ittifak senaryolarına bir bakalım.

A- Sebepleri:

1- Artan ve Artmaya Devam Eden Gıda ve Su İhtiyacı:

Dünya nüfusunun bugün 8 milyar civarında olduğu ve her geçen yıl bu nüfusun yaklaşık 80 milyon civarında arttığı, bu gidişle mesela 30 sene sonra yani 2050’de 10 milyar civarında bir nüfusa ulaşacağı öngörülüyor.

Dünyadaki (başta ABD olmak üzere) egemen güçler bu durumdan rahatsız. Çünkü ekilebilir tarım alanlarının, küresel ısınma, çölleşme, yapılaşma, sanayileşme vb nedenlerle her geçen yıl daha da daralmasına karşın, artan gıda ve su ihtiyacı başta olmak üzere, bir çok ihtiyacın karşılanamayacak bir hâle doğru gittiğinin hesapları yapılıyor.

2- Artan enerji ihtiyacı karşısında, pastanın küçülmesi:

Özellikle son 30-40 yıldan bu yana her yıl katlanarak artan enerji ihtiyacı, bilinen rezervlere ve alternatif (yenilenebilir) enerji elde etme çalışmalarına rağmen, yine de yetersizliğe doğru gittiği, artık açıktan konuşulan bir proplem olarak belirtiliyor.

3- İç Denizlere, Kenar Denizlere ve Boğazlara Kesin Hakimiyet Amacı:

Uluslarası ticarette en kolay ve en uygun maliyetle yapılacak ticaret, deniz yolu kullanılarak yapılacak ticarettir.

Okyanuslarda henüz büyük sıkıntı bulunmamakla, bir başka ifadeyle Okyanusları da zapt-u rapt altına almak gerekliliği şimdilik bulunmamakla birlikte, iç ve kenar denizler ile, boğazlar ve kanallar İçin aynı şeyi söyleyemiyoruz.

İç denizlere (Akdeniz, Kızıl Deniz, Baltık Denizi, Karadeniz, Marmara Denizi, Azak Denizi) ve Kenar Denizler olarak tanımlanan denizlere (Çin Denizi, Umman Denizi, Kuzey Buz Denizi, Antiler, Japon Denizi, Karayip Denizi, Mercan Denizi, Tasman Denizi);

Ve ilaveten stratejik Boğazlara (Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı, Cebeli Tarık Boğazı, Babül Mendep Boğazı, Hürmüz Boğazı, Messina Boğazı, Bering Boğazı, Macellan Boğazı, Malakka Boğazı, Makassar Boğazı, Dover Boğazı) ve stratejik kanallara (Kiel Kanalı, Panama Kanalı, Süveyş Kanalı, Korint Kanalı),

Hakim olarak, dünya ticaretini mümkün olduğunca tekeline almak ya da hiç olmazsa mümkün olabildiğince kontrolü altına almak amacı oldukça iştah kabartıcıdır.

Buradaki hakimiyeti, sadece ve illaki fiziki olarak ele geçirmek anlamında anlamamak gerekir. Savaşlardan galip çıkarak, müteakiben yapılacak andlaşmalarla önemli sair imtiyazlar elde etmek şeklinde anlamak daha doğru olacaktır.

Bunu elde edecek ülke yada ülkeler, diğer tüm ülkelere karşı oldukça ciddi bir ekonomik ve siyasi üstünlük sağlayacaklar; diğer tüm ülkeler ise, belki de bir kaç asır geriye itelenmiş olacaklardır.

4- Egemen güçlerin oluşturduğu STK’lar (BM, NATO, IMF, DGÖ vb) ve bunlar üzerinden dünyanın dizayn ediliyor olması:

2’nci dünya savaşı galiplerinin, günümüzde halen daha oyunun kurallarını belirledikleri bir çok alandan, artık diğer tüm ülkeler rahatsız. (Mesela, galiplerin BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri olmaları, BM’deki veto hakları; IMF uygulamaları vb).

5- Japonya’nın yeniden büyük ekonomik ve askeri güç olması ve Çin’le olan anlaşmazlıkları:

2’nci dünya savaşından sonra, Müttefik Kuvvetler ile Japonya arasında 1951 yılında imzalanan San Francisco Barış Antlaşmasına göre Japonya sadece savunma amaçlı ve adına “Ulusal Savunma Gücü” denilen bir ordu bulunduruyordu. Ve Japon Anayasasını da bu şekilde düzenlettirmişlerdi.

Ancak Japon’lar 70 yıl sonra, Çin tehlikesini gerekçe göstererek ordularını kurdular ve bugün dünyanın en güçlü 8. ordusuna sahipler.

6- Almanya’nın yaralarını sarması ve güç haline gelmesi:

Aynı şekilde Almanya, 2’nci dünya savaşı sonunda kendisine kesilen borç faturasını, sıkı pazarlıklar neticesinde 1952’de imzalanan “Alman Dış Borcu Konusunda Londra Antlaşması” ile belirlenen borçlarını, anlaşma kapsamında 30 yılın sonunda kapattı. Yani bir bakıma ekonomik bağımsızlığını da elde etti.

7- Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Rusya’nın kendini yeniden toparlayıp süper güç olması ve eskisi gibi imparatorluk hayalleri kurması:

2’nci dünya savaşından güçlü çıkan Sovyetler Birliği 1990’ların başında dağılınca, hem ABD dünyada tek süper güç kaldı ve hem de Rusya siyasi ve ekonomik olarak oldukça güç kaybetti. Rusya’nın eski peyklerini tekrar geri kazanması artık pek mümkün olmasa da, şimdilerde eski gücüne doğru yaklaştığı, özellikle de savunma ve savaş sanayilerinde oldukça büyük mesafeler aldığını görüyoruz. Bu durum, Rusya’nın tekrar eski imparatorluk hayallerini canlandırmaktadır.

Her ne kadar eski peyklerinden bazıları, mesela Romanya, Ukrayna, Bulgaristan, Slovenya gibi ülkeler bu korkuyla NATO’ya ve/veya AB’ye girerek arkalarını sağlama almaya çalışsalar ve gelecekte tekrar Rusya’nın güdümünde yaşamamak için batıyı tercih etmiş olsalar da, bu kez batının kapitalist sömürüsü ile karşı karşıya kaldılar.

8- ABD’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkmak ve doların tahtını yeniden sağlamlaştırmak amaçları:

ABD’nin hem kötüye giden ekonomisini yeniden rayına oturtmak ve hem de dünyada tek süper güç olarak kalmak ihtirası ve hatta bazı ülkeler üzerinde  kaybettiği otorite ve imajı yeniden sağlamak hesapları.

ABD şu anda dünyanın en borçlu ülkesidir, ki 2018’de borcunun 22 trilyon dolar; yıllık bütçe açığının da 800 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.

Ancak doların dünya üzerinde geçerli ödeme aracı olması ve kafasına göre karşılıksız para basması gibi nedenlerle, ekonomik krizi pek yaşamıyordu.

Ancak son yıllarda uluslararası ticarette bir çok ülkenin, kendi aralarında, kendi milli paralarıyla alışveriş yapmaya başlamaları ABD’yi elbetteki orta ve uzun vadede korkutmaktadır. Çünkü doların kullanılmaması demek, ABD’nin iflas etmesi demekle eş anlamlı olacaktır.

ABD günümüzde savaşı en çok isteyen ülkedir. Bu suretle hem silah sanayii yoluyla ekonomisini yeniden güçlendirecek, hem doların kullanım ömrünü uzatacak ve hem de bazı ülkeler daha da palazlanmadan yumruğunu vuracaktır. Hesabı kesinlikle ve özetle budur.

9- Çin’in tek süper güç olmak ve coğrafi alanlarını büyütmek ihtirasları:

Çin son yıllarda hızla süper güç olma yolunda koşar adımlarla ilerlemektedir. Daha önceki bir yazımızda bu konuya genel olarak değinmiştik.

Çin de bir dünya savaşına hazırlanmaktadır. Çin’in bugünlerde, Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yaptığı soykırımların, toplu katliamların en büyük nedeni de budur. Çünkü, Çin, bir dünya savaşına girdiğinde, kendi içinde çıkacak bir ayaklanma ile güç ve enerji kaybetmek istememekte, hatta Türkistan’ın öyle bir ortamda bağımsızlığını elde etmesinden bile korkmaktadır.

10- Avrupa Ülkelerinin içinde bulunduğu mevcut ekonomik kriz, ve yakın gelecekte krizin daha da derinleşeceği endişeleri:

Avrupa ülkeleri bugün itibariyle 1-2 ülke hariç ABD ile birlikte hareket etmektedir. 

Çin’in “1 kuşak 1 yol Projesi” tam ve yoğun olarak faaliyete geçtiğinde, Avrupa ülkelerinin ekonomileri oldukça hırpalanacak ve işsizlik tavan yapacaktır.

Ancak bugünkü dünyada Çin’in bir şekilde durdurulabilmesi pek mümkün görülmemektedir. Tüm bu nedenlerle ve tabiki ABD’nin de gazı ile, Avrupa ülkelerinin ABD’nin yanında savaşa gireceklerini düşünüyorum.

11- İsrail’in Arz-ı Mev’ud Hayalleri.

Bu konuya, yine bu köşede 24.10.2019 tarihinde yayınlanan “Ortadoğu’da Bitmeyen Savaşlar, Gelmeyen Huzur ve Arz-ı Mev’ud Safsatası” başlıklı makalemizde detaylı olarak yer verdiğimizden, tekrar olmasın diye burada tekrar girmiyorum.

B- Belirtileri:

1- ABD’nin (özellikle) Avrupa’ya yığdığı askeri güç;

2- ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşmasından Çekilmesi;

1987 yılında ABD ile Sovyetler Birliği arasında yapılan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Anlaşması ile, bu 2 ülke 500 ilâ 5500 km menzilli, karadan fırlatılan nükleer başlıklı ve konvansiyonel balistik ve seyir (kruz) füzelerini ortadan kaldırma ve bunun yerinde doğrulama denetimleri konusunda anlaşmışlardı. ABD  (kendine göre bir kısım gerekçeler göstererek) 2 Ağustos 2019’da bu anlaşmadan çekildiğini resmen duyurdu.

3- Çin’in Doğu Türkistan’da son zamanlarda hızla başlattığı soykırım hareketleri; Avrupa ve Afrika’da satın aldığı veya uzun süreli olarak kiraladığı limanlar, stratejik yerler;

4- Rusya’nın ısrarla bizimle iyi geçinmek ve bizi yanına çekme ve yanında tutma çabaları.

Ancak burada şunu da belirtmekte fayda var. Bugün hem Suriye ve hem de Libya üzerinden, Rusya, Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Afrika’da bir güç olamaması için karşı koymalara (bizimle dolaylı mücadele etmeye) profesyonelce ve sinsice devam etmektedir.

Rusya bir taraftan İran’la ABD’yi kapıştırmaya çalışmakta ve bunu başararak, boşa çıkacak olan kendi enerjisini Suriye’de ve Libya’da çok profesyonelce ve yüzümüze de gülerek bize karşı kullanmaktadır. Libya’da muhalif hafter’e  destek için gönderdiği paralı askerlerinin başına korgeneral rütbesinde bir komutan atamasını ben böyle okuyorum. O nedenle her zaman dediğim gibi, aman Rusya’ya dikkat.

5- Arap ülkelerinin ABD’ye hızlı bir şekilde yanaşmaları.

C- Peki ittifaklar Nasıl Şekillenir?

2’nci dünya savaşından sonra dünya, Sovyetler Birliğinin başını çektiği Doğu Bloku ve ABD’nin başını çektiği Batı Bloku olarak 2’ye ayrılmış, bunlara daha sonra bir de Hindistan’ın başını çektiği Bağlantısızlar Hareketi eklenmişti. Ancak günümüzün konjonktürüne baktığımızda:

Bir tarafta ABD ve Avrupa ülkelerinin (özellikle de İngiltere’nin) başını çektiği blok, diğer tarafta da Rusya ve Çin’in başını çektiği blok olacağa benziyor.

Diğer ülkelerin hangi blokta ve nasıl yer alacağı bana göre zaman içinde şekillenecek.

Bu şekillenmenin netleşebilmesi için, başta Ortadoğu’da ve Afrika’da olmak üzere, bir çok hususta taşların yerine oturması ya da bilek gücüyle oturtulması gerekiyor. 

Mesela Ortadoğu’da İran’da ve Suriye’de; Afrika’da da Libya, Sudan, Tunus ve hatta Cezayir’de; Güney Amerika’da Venezuela, Bolivya, Ekvator, Uruguay ve Haiti’de; Uzakdoğuda Hong Kong-Çin, Japonya-Çin, Hindistan-Pakistan ilişkilerinde daha doğrusu sorunlarında taşların yerine oturması/oturtulması gerekecektir.

Netice itibariyle, bu yıl sonlarında ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerinden sonra, safların biraz daha belirginleşeceği ve dünyanın daha da gergin bir ortama sürükleneceğini düşünüyorum. 

Ve görünen odur ki, önümüzdeki 15-20 yıla kalmadan (inşallah olmaz ama) dünyanın oldukça yıkıcı bir savaşla yüz yüze kalacağından endişe ediyorum.

İnşallah yanılırım ve dünyaya barış hakim olur.

Selam, saygı ve dua ile!..

Yorumlar (4)
S.Altıkardeş 4 yıl önce
çok yerinde tespitler, elinize emeğinize sağlık.
ALİ YÖRÜR 4 yıl önce
SÜPER BİR KONUYA DEGİNMİŞSİN HOCAM İNŞ OLMAZ İYİKİ VARSIN
Osman Akyüz 4 yıl önce
Çok güzel açıklayıcı bir yazı olmuş elinize kaleminize sağlık
Recep Koçer. 4 yıl önce
Kaleminize ve yüreğinize sağlık; Sayın Müsteşarım: İnşaAllah; 3.Dünya savaşı olmaz, olursa zaten günümüzde bu kimyasal silahlarla yeryüzünde hiç bir canlının yaşama şansı yok. Rabbim; Bu gözü dönmüş Emperyalistlere fırsat vermesin. Rusya konusunda bende aynı endişeleri taşıyorum. Tarih boyunca Rusya hiç güven vermedi, bizim ezeli ve ebedi düşmanlarımızın başında gelir. Yakın zamanda Bakü'de, Karabağda, Bosna' da, Bulgaristan'a, Çeçenistanda, Kırım Tatarları, Ahıska Türkler ve diğer doydaşlarımıza nasıl soykırım yaptığını çok iyi biliyoruz. Kısacası; Ayıdan, post; Rustan dost olmaz. ABD. ve diğer yandaşları İsrail, Çin: Hepsi, bizim kendimizden başka dostumuz hiç olmadı. Selam ve saygılar. Sağlıcakla kalın.
12
az bulutlu