banner4
06.12.2020, 23:01

Aporia Ya da Hakikat Üzerine Konuşamama

     Bilginin doğasındaki dramatik dönüşüm modernliğin şafağında ortaya çıkmıştır. Bu dönüşüm temelde etik ve bilgi arasındaki ilişkinin dönüşümüne işaret eder. Bilginin temel de etik olarak iyi ile olan ilişkisi sonlanarak sadece pragmatik bir işlevsellikle karşılık bulması durumu ortaya çıkmıştır. Modern bilim ile kilise arasında antagonizmaya biraz da bu çerçevede bakmak gerekir. Bilgi ve etik ilişkisi bu yönüyle bilginin etik olan bağlanımı bitmiştir. Laboratuvarda bilginin etik sonuçlarından ziyade  pragmatik sonuçları anlamlıdır. Dünyanın bügünki yaşadığı etik sefalet pratik olanın etik olan ile bağının kopmasından kaynaklanıyor.

         Dünyanın felsefi çıkmazı etiğin bilgi ile bağının telafi edilemeyecek bir düzeyde yaşadığı kopuştur. Felsefe sahnesi varlık, bilgi ve etik arasında onarılamaz bir mesafenin  hayata geçirilmesi yoluyla içinde yaşadığımız dünyanın gerçekleşimidir. Aynı şekilde estetik olanın da etik ile bağı kopmuştur . Modern felsefi akıl buy alanları birbirinden yalıtarak cinayetlerine devam ediyor. İyi olan nedir soruna felsefin çağdaş bir yanıtının olmaması  ya da bu konudaki suskunluğu da manidardır. Heidegger ‘’varlığın unutuluşunu’’ terennüm ederken yine etik yoktu. Manidardır felsefe koridorunda etiğe çağrı yapan kişi Levinas oluyordu. Pragmatizm Anglo-Sakson dünyasında ciddi bir karşılık bulmuştu. Amerika kıtasını kendisine yurt edinmişti. Machiavelli’de zaten Prens’in dünyasında siyasetin etik ile olan bagı çoktan reddedilmişti. İktidar üzerindeki teolojik-etik vesayet böylece bitirilmiş oluyor. Prens özgürleştirilmişti. Etik üzerine yazan istisna filozof olan Kant bile ‘’kategorik emperatifi’’ derin bir boşlukta sallanıyordu. ‘’Kötülüğün Sıradanlığında’’ Eichmann olayında ‘’neden yaptın’’diye sorulduğunda kategorik buyruğu adeta işaret ederek bu derin boşluğu itiraf etmişti.

          Modern zamanlarda etik sürgündedir. Bu felsefi sürgün modern zamanlardaki  teolojik gerileme ile birlikte günümüzde yaşadığımız tinsel krizin temel motifi olarak değerlendirilmelidir. Fayda ve kar maksimizasyonuna odaklanmış teknik-pratik akıl günümüz resmidir. Bu resimde etik bütün fırça darbeleriyle karartılmıştır. Etik aklın bir referansı değildir. Aklın bu felsefi sahnede yaşadığı cinnet hakikat olarak etiğin ölümüdür.  Rakamların ve ‘’niceliğin egemenliğine’’ terkedilmiş bu dünya sadece ve sadece  fayda ve çıkarın dünyasıdır. Tinsel bir Rönesans için kaçınılmaz olan etik için aklın dünyasında bir pencere açmaktır.


Foucault, derunî, kuramsal, dolayısı ile de  da arkeolojik çözümleme yoluyla elde edilen bilgiyi (savoir), derinliği olmayan, icraî olanla ilgili ve heterojen olan, soykütüksel çözümleme yoluyla elde edilen “bilme” (connaissance)den farklı kılar. Ona göre   yüzeysel bilgi, belirli bir dönemin herhangi bir söylemine karşılık gelirken derinlemesine bilgi, bu söylemi mümkün kılan koşullara karşılık gelmektedir. Bilgi, bir dönemin epistemesi bağlamında ortaya koyduğu söylemin kendisi bilmek ve bu söylemi mümkün kılan bilgi koşulunun kendisini bilmek olarak ortaya konduğunda Foucault’nun arkeolojik çalışmasında amaçladığı şey çok da belirgin değildir.  Foucault, bilimsel alanlar için söz konusu edilebilecek olan bilgiyi connaissance “bilme”, bilimsel olmayan ama derunî olan ve arkeolojik çözümlemenin konusunu oluşturan bilgiyi de savoir “bilgi” sözcükleri ile ifade eder.  Bilgi ve bilgi arasında şu ayrım yapılabilir: bilgi veya bilim, birikmiş bilgilerin toplamıdır; öğretim yoluyla veya kitaplarla elde edilebilir ve aktarılabilir, bilgi nihai gerçeğe erişme girişimidir. İki kavram arasındaki tefrik iyi yapılabilsin diye; Bilgi sosyolojisi “Sociologie de la connaissance”, bir konunun bilgisinin içeriği, ifadesi, edinimi ve rolü ile bunun bağlı olduğu sosyal çerçeveler arasındaki ilişkilerin incelenmesi anlamına gelir. Kur’an’a göre bilginin kaynakları akıl, vahiy, duyular ve beşeri tecrübeler/ birikimlerdir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler birbirine eşit olurlar mı?”39/2
Bilgi kuşkuculara (sceptic) olanaklı, değişmez salt gerçek değildir. İçkin epistemolojik idealistlere göre bilen özne ancak öznel duygu verilerini bilebilir. Zihin kendi içkin küresinin dışına çıkamaz. Kendi içkin küresinin ötesine geçip nesnenin bizzat kendisine ulaşabilir mi? Ulaştığı nesnel gerçeklik sonsuza değin doğrulansa, sübjektif gerçeklik özelliğini kaybetmez. Bilgi nesne mi özne midir? Bilginin özne olduğunu varsayılabilir mi? Var olduğunu varsaydığımız şeyleri dille temsil etmemiz ve kavramsallaştırmamız gerçeküstü bir gerçeklik karşısında hep flu olacaktır. Öncelik ve özgüllük düzenli evrenin düzensizliğine hep boyun eğecektir.
III. Hem yıkıcı hem kurucu yapıtaşı olan bilgi, dünyayı ve içindekileri kavrayamamanın öznel acizliği ile estetik dışı bir şovene eğrilmektedir. Hep imgelemenin yerleşik olmayan  fantazyasında zaman ve mekanın göçebeleşerek hiçleştiği evrende “gerçekli” ve “gerçeküstü gerçeklik” diyalektik oluş ve olduruş bağlamında  bir tekamül değil özne “özne” insanın varlık ile varlıksallık arasındaki zihinsel gelgitlerlerle mutlak hakikati flulaşmasına şahitlik eder.
Bilginin yüce nesnesi “insandır” heryerde ve hiçbir yerde bilginin kendisini kurduğu tuzaklarla avlanmaktan bitap düşmüş, öznenin var oluş mücadelesinin “araçsalllaştırmasını” dönüşerek izafi ve melankolik edilgenliğe mahkûm ontolojik kayıptır, fetişişt gerçekliğinin imkânsızlığı karşısında insan….
var oluş mücadelesinin “araçsalllaştırmasını” dönüşerek izafi ve melankolik edilgenliğe mahkûm ontolojik kayıptır, fetişişt gerçekliğinin imkânsızlığı karşısında insan….
 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu