banner4
06.10.2019, 15:35

Negoachernego! (hayır derim, kesinlikle hayır)

Kudret kandilindeki ziya iken ruhundaki tıkanıklıklar kemirir de içimizdeki bombanın pimini çeker kendimizi infilak ettiririz. Duygularımız parça tesirli bomba gibi maddi manevi varlığımızı tarumar eder. İnsan içinde tükenmedikçe dışında tükenmez. Lanetli bir divit ile yazılan yazgının yabancılaştırmasıdır olup giden. Bir oluş ve olduruş mecrasından yo oluş mecrasına zihinsel heyelandır. Son basamağına geldiğini sanan insanın bereketli bir yağmurun ilk busesiyle ıslandığında artık bir zehirli kelebeğe dönüşmesinin hikâyesidir. Son merdivende beklediği kaptanın seyir defterine “kayıp” kaydını düştüğünden bihaberdir. Erken gelmiş gecenin sabaha gebe olduğunu bilemeden an içinde sonsuza sıçramak özlemidir belki de. Kaçınılmaz olarak sonlu olanın sonsuzluk içinde nesneleşmesidir, tükenmek.

Kişi ölümü özlemeye başladığı an ölmüştür zaten. Et kemik yığınına dönüşmüştür. Vebalı bir metamorfozdur bu hal. Hiçliği hiçleştiren bir darbe girişimidir kendisine karşı. Çaresizliğin çaresi bulamadığından aynının aşırılığından firar ederek öznenin benliğin hararetinde kavrulmasıdır. Güneşi bekleyen kişinin gönlünün gözlerine mil çekilmişse taze ölü gibi sabahı acıyla bekleyedurur. Çok yorgun olur yolundan yollar yılgın düşer. Beklediği kaptan hasret ettiği o limana asla götüremez. Sara Teasdale”AfterDeath” şiirinde, Şimdi dudaklar canlıyken sözcükler söylenmeden kalmalı ve sonra ruhum hatırlayacak mı acaba, söylenmemiş o sözleri. Ama ruhum hatırlasa bile, sen aldırmayacaksın, sevgilim Çünkü, şimdi dinlememelisin, öldüğümde zaten duyamayacaksın” şiirini yazdıktan sonra intihar eder. Yanlış kişiyle evlenmiş bedeni birine ruhu başka birine ipotekli olduğundan yaşadığı düalizm acısını içselleştirmiştir. Teasdale, tükenmiştir ve kendini tüketmiştir.

Ama sözcüklerine ebedi nefesle can vermiştir. William Blake, “SickRose” şiirinde, Ey gül Hastasın! Görünmeyen kurt uğuldayan fırtınada, geceleyin uçlar. Seni yatakta buldu. Ey kızıl neşe ve onun kara gizli aşkı seni mahveden değil mi?” diye sorar. Hayat öylesine bir büyüdür ki her şey onu bozmak için komplo kurar. Hiçliği hiçleştiren de bu vahşettir. Kendi gerçekliklerinde  sahip oldukları ile aciz olanların sahip olacakları ile de aciz olacaklarını bilememe halinden firar için kendinden vazgeçme azmine sarılanların meşum sığınağı tükenmişliktir. Şair,” Tükenişim tutkumdur ki o en büyük tutsak! Bu da benim ilk sonumdur, mutlak. Ellerim, ruhum ve hislerim çıplak. Bir nehir bin kin kusuyor.” derken  ruhunun dişleri sökülen insanlara ağıt yakmış olmalı… Ben kimim? Sorusuna iliştirilmiş bir son ekin sonlanması.

Yorumlar (8)
Hüseyin kaya 5 yıl önce
Ön yargısız sorgulama masumiyet felsefesine dair ipuçları verir
Tamer 5 yıl önce
Muhteşem ve içerik dolu bir yazı
Duygular insan ve tabiat kompozisyonunda bu kadar güzel anlatılır.
G. Theodorakis 5 yıl önce
Üstad, varoluş ve yokoluş sürecinde insanın kendine yabancılaşması ve başkalaşım savaşında içsel yolculuğu farklı bir yolla ele almişsın. Ellerinize sağlık.
Mehmet Şahin 5 yıl önce
Müthiş..
Niyazi Berktaş 5 yıl önce
Etkileyici ve düşündürücü?
Av. Ali 5 yıl önce
Kaleminize saglik, entelektuel birikiminiz hayret edici derecede
Musa ARI 5 yıl önce
Harika
Özge G. 5 yıl önce
“Çok yorgun olur yolundan yollar yılgın düşer. Beklediği kaptan hasret ettiği o limana asla götüremez.” Felsefe ise daima yolda olmaktır, bu yolculuğunuzda yılmadan, limana ulaşma umudunuzu yitirmeden esrik günler dilerim...
12
az bulutlu