banner4
30.07.2021, 09:01

YÖNETİCİLERE ALTIN ÖĞÜTLER-1

Yüce Allah, şöyle buyurur: "Oku, Rabbın nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti.”

Alimler demişler ki: "Kalemden daha faziletli bir şey yoktur; çünkü geçmişi hatırlamak ve önceki dönemlerden haberdar olmak ancak kalemle (yazmakla) mümkündür."

Hikmet; Yüce Allah tarafından insana/kula bahşedilen hakka’l-yakin bilgisidir; O, insanlardan/kullarından dilediğine bu hikmeti verir.

İmam Gazali (1058-1111) hakkalyakin ilmiyle, yaşadığı toplumun ahlak problemleri üzerine eğilmiş ve bunlara çözüm bulma çabasına girmiş değerli bir alimdir. En büyük eseri olan “İhya’u Ulumi’d Din” de ahlaki konularda geniş açıklamalar yapmış, Kur’an ve hadis ışığında, alimlerden de örnekler vererek, ahlaki öğütlerini sıralamıştır. O, akıl ilkeleri ölçüsüyle, dinde tasavvuf ahlakına değer vermiş, bilgilerin en üstününü ve amacını “Allah’ı bilmede (marifetullahda)” bulmuştur. Bu yüksek ilim ise insanın kendisini tanıması, sonra da arınma ile insan-i kamil sıfatıyla mükemmele ulaşmasıdır. İnsan, sırf nefsi arzularını ve bedeni isteklerini takip eder ise hayvan düzeyini aşması mümkün değildir. Bu sebeple yüce ahlaklılık, ancak insanın kendi nefsine karşı mücadele vermesiyle gerçekleşebilir. Faziletlerin tersi olan reziletler yani kalbin hastalıklarına düşmemek gerektir. (öfke, kin, nefret, haset, kıskançlık, cimlilik, mal, mülk, makam, şeref, şan tutkusu ve dil günahları- gıybet, dedikodu, iftira- vb.) Öyleyse insan kendi içinde verdiği savaşla, kendini yenmeye/ölçülemeye çalışmalıdır. Öfkesini yerinde tutmasını bilen, şehvetini helal daire dışında engelleyen, hırslarıyla başkasına kötülük yapmaktan kendini koruyan, uzun emellerden uzak duran, hatalarından ders alarak arınma yolunu seçen bir ruh ve beden, insanı melekler üstüne çıkaracaktır.

Gazzali’de ahlak, dünyalık bir menfaat gözetmeden, “kamil insan” olma vasfına ermek için vardır. Ama bazen ahlak kurallarının kendi içerisinde çatışması da mümkündür. Örneklediği bir olayda, zalim yöneticiden kaçan bir mazlumun, evinize sığınması halinde, “zalime ne şekilde cevap verileceği?” sorusu vardır. “Yalan söylememek” ile “mazlumu korumak” arasında kalınan değer çatışmasında, Gazali “ruhsat” yöntemince, “zarar doğuran iki fiilden, daha az zarar vereni seçmek gerekir” demiştir. (Mizanü’l Amel. s.206) Ancak böyle çatışma türleri karşısında, ruhsatın niteliğini ve ölçüsünü belirlemek, ilgili kişiye vicdani bir sorumluluk da yüklemektedir.  

Gazzali eserlerinde, ahlakın esasları hatırlatarak, unutulan erdemleri topluma yeniden kazandırma çabası gütmüştür. Kendisi bile aşmak istediği şüpheler ile varmak istediği kamil hedefler arasında bir çatışma yaşayınca şöyle demiştir: “Nizamiye Medresesi’nde önceden de ders vermiştim. Fakat o zamanlarda makam mevki kazandıracak ilmi, insanlara öğretiyordum. Şimdi ise, makam ve mevki terk ettirecek ilme, insanları çağırıyorum...”

O halde Gazzali’nin ahlaki öğütlerinden belirli pasajları iki bölüm halinde aktaralım:

Allah âlemi iki şeyden yarattı; beden ve ruh. Bedeni de bu âlemden ahireti için azık toplaması amacıyla, ruhun mekânı yaptı.

Akıllı insanların nazarında, ölüm ile yok olan hiçbir nimetin değeri ve kıymeti yoktur. Kıymetli nimet, dünyada insandan gece gündüz ayrılmayıp, ahrette de devam eden nimettir. Bu nimet, ebedi saadetin tohumu olan iman nimetidir. İman ağacının kökleri kalpte sabitleşmez, dalları da itaat ile kuvvetlendirilip sağlam hâle getirilmezse, üzerine ölüm rüzgârları estiğinde, yıkılma tehlikesinden korkulur. Zayıf bir iman, son nefeste kökünden kopar. Bu durumda, Allah muhafaza etsin, kul imansız kalır ve elinde hiçbir iyilik olmaksızın Rabbi'nin huzuruna çıkar.

Şunu biliniz ki, insanın kalbinde marifet ve itikattan her ne varsa, imanın aslından elde edilmektedir. Haramlardan sakınmak, farzları eda etmek iman ağacının dallarıdır. Bunlar da iki kısımdır: Birincisi, Namaz kılmak, oruç tutmak, haccetmek, zekat vermek; içki içmekten, haram yemekten sakınmak gibi, kişi ile Rabbi arasında olan işler. İkincisi, Adalete riayet etmek, zulmü önlemek gibi, kişi ile diğer insanlar arasında olan işler. Şunu biliniz ki, sizinle Allah arasında olan şeylerin affedilmesi mümkündür. İnsanlara zulüm olan işlere gelince, Allah onun hakkını kıyamete kadar sizden kaldırmaz. Bunun tehlikesi çok büyüktür. Unutma! Adalet ve insaf, iman ağacının dalları ve meyveleridir.

***

Adaletli ve insaflı olmanın yolu, yöneticilerin devamlı âlimlerin görüşlerine başvurması, onların nasihatlerini dinlemeye istekli olması ve dünyaya aldanmış kötü âlimlerden sakınmasıdır. Çünkü bu kötü âlimler, liderlere övgü yağdırıp, onları boş övgü ve vaatlerle aldatırlar. Liderlerin ellerinde bulunan dünya malına kavuşmak için, onları kendilerinden memnun etmek isterler. Bunu elde edebilmek için de hile ve aldatmalara başvururlar. Gerçek âlim o dur ki, yöneticinin elinde olan maddî imkânlara göz dikmez, vaaz ve uyarmalarında nasihat ve insafı elden bırakmaz.

Hz. Ali şöyle demiştir: "Yerdeki hâkim, gökteki Hâkimle (Yüce Allah ile) karşılaştığında vay hâline! Yalnız; halkına adil davranan, hak ile hükmeden, nefsine uymayan, akrabalarına meyletmeyen, korkudan veya (dünya servetine olan) aç gözlülüğünden dolayı hüküm değiştirmeyen, Allah'ın kitabını ayna kabul edip, gözünü ondan ayırmayan ve onda olan ile amel eden hâkim bunun dışındadır."

Ey idare sahibi! Şunu bil ki, adil olman aklının kemalini gösterir. Aklın kemali; her şeyi asıl haliyle olduğu gibi görmen, işin içindeki gizli hakikati bilmen ve onun dış görüntüsü ile aldanmamandır.

***

Sen dünya hırsı ile insanlara zulmediyorsan, önce durup, dünyadaki maksadının ne olduğuna bir bakman gerekir:

Eğer dünyadaki gayen güzel yemekler yemekse, bil ki bu, insan suretinde ortaya çıkan hayvanî bir arzudur. Çünkü yemeye aşırı düşkünlük hayvanların tabiatıdır.

Eğer idaredeki amacın başına süslü taçlar takmak ise, bu durumda sen, kadın tabiatlı birisin demektir. Çünkü süslenmek ve güzel elbiseler içinde zevk almak kadınların işidir.

Eğer amacın, düşmanlarına olan öfkeni tatmin etmek ise, bu durumda sen, insan şekline bürünmüş yırtıcı bir hayvan olursun. Çünkü kalpte öfke ve kızgınlık bulundurmak, yırtıcı hayvanların tabiatıdır.

Eğer amacın, insanların sana hizmet etmesini istemekse, bu durumda sen, akıllı görüntüsünde bir cahil sayılırsın. Çünkü akıllı olsaydın, sana hizmet edenlerin bunu ancak karınlarını doyurmak, keyiflerini yerine getirmek ve arzularına ulaşmak için yaptıklarını anlardın. Onların hizmet ve hürmetleri sana değil, aslında kendilerinedir.

Bunun ispatı şudur: Eğer onlar, idarenin senden alınıp başkasına verildiği işitseler, hepsi senden yüz çevirip, ona giderler; para nerede ve kimdeyse, ona hizmet eder, hürmet gösterirler. Gerçekte bu, bir hizmet değildir, ancak gülünç bir olaydır.

Hz. Ömer, valisine şöyle bir mektup göndermiştir: "En mutlu liderlik, halkına iyilikle; en kötü liderlik ise halkına zulüm ile davrandığında olur. Gevşek ve laubali davranışlardan sakın; çünkü görevli memurların sana uyarlar.”

Yönetici olan sen, sadece kendi elini zulümden çekmekle yetinme! Kendini zulümden uzak tuttuğun gibi; hizmetçilerini, yakınlarını, görevlilerini ve kapınızı bekleyenleri de terbiye edip güzelleştirmen gerekir. Onların zulmüne razı olma, çünkü sen, kendi zulmünden sorgulanacağın gibi; onların işlediği zulümlerden de hesaba çekileceksin.

Zulüm iki kısımdır:1- Liderin halkına, kuvvetlinin zayıfa, zenginin fakire yaptığı zulüm. 2- Kişinin kendine yaptığın zulüm. Bu zulüm, günahlarının sende bıraktığı uğursuzluk nedeniyledir. Zulmetme ki, sana da zulüm yapılmasın!

Zulüm üç kısımdır.

1- Bağışlanmayan zulüm: Bu Allah'a (c.c) şirk koşmaktır. Bir ayette Yüce Allah: "Şirk, gerçekten büyük bir zulümdür" buyurarak; şirkin zulmün bir çeşidi olduğunu bildirmiştir.

 2- Devam etmeyen zulüm: Bu, kulların birbirlerine yaptığı zulümdür.

3- Bağışlanabilen zulüm: Bu, kulun günah işlemek suretiyle kendi nefsine yaptığı zulümdür. Kulun bir kusur işledikten sonra Rabbi'ne yönelerek tövbe etmesiyle, Allah onu rahmeti ile bağışlar ve lütfü ile cennetine koyar.

Anlatmış olduğumuz bu haber ve hikâyeler, nasihat olarak bir idareciye yeter. Kalbinde iman nuru yerleşmişse, bunlar ona tesir eder. Eğer tesir etmezse, kalplerinde iman nuru kalmamış demektir; iman sadece dildedir...

İtalik Yazı Kaynağı: Yöneticilere Altın Öğütler/ İmam-ı Gazali/ Semerkand Yayıncılık, Çevirmen Hüseyin Okur, 2004 baskı.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu