banner4
07.01.2022, 09:41

İNANCIN SABİTLENMESİ


“Gerçek şüpheler inançlarımızı sarsacak olaylarla karşılaşınca ortaya çıkarlar.” Peirce.
1870’lerin sonlarında Charles Sanders Peirce (1839-1914) yazdığı makalelerde inançların belirsizliğini açıklayarak, şüphelerin ortadan kaldırılması ve inancın sabitlenmesi konusunda bazı yöntemlerden söz eder. 

Peirce şüpheden kurtulma ve inancın sabitliğe ulaşma sürecini “soruşturma” olarak adlandırır. “İnançlarımız alışkanlıklarımızdır. Tüm alışkanlıklarımızdan kökten bir biçimde vazgeçmek mümkün değildir” diyen Peirce, insanı şüphelerden arındıran ve inançları sabit kılan yöntemleri açıklar: 

Bu yöntemlerden ilki, “inatçılık” yöntemidir: Akılcılıktan uzak, sabit, değişmez fikir sahibi olma halidir. “Bir konudaki kanaatimizi sabitlemek istediğimizde, bu fikrimize karşı çıkabilecek her şeyi reddeder ve akılcı bir tartışmaya girmekten kaçınırız” der Peirce. Ona göre, akılcılıktan uzak bu yöntem inatçı kişilere bazı avantajlar sağlar: “Bir kanaate ilişkin sarsılmaz ve değiştirilemez bir inanç beslediğimizde, buna karşı olan herkesi ret ederek, beraberinde zihinsel rahatlığa ve huzura kavuşuruz(!)” Yanlış olabileceğine dair en küçük şüpheye dahi yer verilmeyen sorgulamasız direnme inancında, karşıt görüşlere kulak verilmez. Bu yöntem inançların sabitlenmesi için arzu edilir bir yol değildir, bu yöntem kişiyi -akılcı tartışmadan uzak olduğu için- yanlış inanca ve bağnazlığa (taassuba) götürür.
Peirce’ın ikinci yöntem olarak “otorite” yöntemini inceler: Bir toplum ya da grup içerisinde inançlardan şüphe edilmesine engel olmaya çalışan ‘kurum’ vardır ve bu kurum inançları sabitlemeye çalışır. Peirce, bu yöntemi ilkine göre daha etkili bulmuştur. Ceza korkusu ve otoritenin dayatması sonucu kabul edilen bu otorite inancı hakim inanç dışındaki inançları cezalandırır. Otorite, kendi inançlarını aşılayarak bireyin bu sosyal düzen kuvveti içine girmesini sağlar, bireyin bilincinin bu merkezde biçimlenmesine sebep olur. Ancak sorulacak soru, bu yöntemin istikrarlı olup olmadığıdır. Peirce buna olumsuz yanıt verir:“Zira farklı zamanlarda farklı otoriteler altında farklı yaklaşımların savunulduğu görülecektir, insanlar kendilerine, kendi inançlarının neden daha üstün olduğunu soracaklar ve bu da yine şüpheye yol açacaktır.“ Bu yüzden bu yöntem de yetersizdir. Benzer bir çıkarımı Wittgenstein (1889-1951) de yapmıştır: “Bizler kendimizi bir topluluğun içerisinde belli şeyleri doğru sayar ve bu kuralları izleriz” demektedir. “Kural izleme” olarak adlandırdığı bu yöntem, toplumsal düzen içinde öğrenilen pratik bir yoldur. Yapılan davranışların nedenine ilişkin bir sorgulama olmadan sürdürülen bu yaşantıda, bilginin açığa çıkarılması değil, ‘öyle yaşama’ vardır. Wittgenstein’in “mitoloji” olarak adlandırdığı bu yaşama kültürü, miras yoluyla insanlara geçen inanışlardır ve bunlar araştırılarak, sorgulanarak doğruluklarına karar verilen inançlar değillerdir. Onun cümlesiyle: “İyi temellendirilmiş inançların temelinde, iyi temellendirilmemiş inançlar yer alır.” Wittgenstein insanların yaşam biçimlerinde ‘kesin inançlar’ bulunduğunu ve temel arama çabasının beyhude olduğunu da ekler.

Peirce, ele aldığı üçüncü yöntem “doğal tercihler” yöntemidir. Bu yöntemde esas olan “aşikâr olanı” kabul etmedir. Söz konusu açık seçik, akla uygun, makul olandır. İlk iki yöntemdekinin tersine, burada düşünme, tartışma ve bir şekilde reddedilemez olana ulaşma çabası vardır. Aklın esas olduğu bu inanç yönteminde basit bir öznel sonuç çıkarma yapılır. Ancak bu yöntem de sorunsuz değildir. Araştırmacılar, “İnsanlar herhangi bir doğruda uzlaşmış olsalar bile bunun değişme olasılığı vardır” demektedir. Tarih göstermiştir ki bir kişiye apaçık doğru gelen bir şey, bir başkası için öyle değildir.

Peirce’ın önemsediği esas yöntem “bilim” yöntemidir: “Bizi şüpheden arındırıp, inançlarımızı sabit kılmak konusunda uzun vadede güvenebileceğimiz tek yöntem, bilimsel soruşturma yöntemidir” demektedir. Bu yöntem öznel düşünceler ötesinde, bağımsız olana gönderme yapar. Bilimsel yöntem sayesinde elde edilen inançlar, herkeste aynı şekilde etkisini bulan gözlemlerle ve deneyimlerle temellendirilir. Kamusal alanda geliştirilebilecek ve kullanılabilecek bir yöntemdir. Bu inançlar üzerine ortak bir kamu mutabakatı sağlanabilir. İlk üç yöntemi aşındıran ve amacından saptıran “toplumsal dürtü” burada avantaja dönüşür. Doğruluğu tek tek bireyler değil, sorgulama ya da araştırmayı yapan topluluğun (yani bilimsel grubun) çabası belirler. Pierce’nin amaç edindiği bilimsel yöntem, ne etiği ne de dini dışlamaz. Ona göre bilim ortak deneyime dayanır. 

Peki insanlar için inanma ve şüphe etme arasındaki fark nedir? İnanma ile şüphe etme esnasında yaşanılan duygular farklıdır. İnanmak bağlılık duygusunu, şüphe etmek belirsizlik duygusunu çoğaltır. Genellikle insanlar şüpheden kurtulmak istemesine rağmen bir inanca sahip olmaktan dolayı rahatsızlık duymazlar; ta ki bu inancı sarsan bir şeyle karşılaşıncaya dek.”Gerçek şüpheler, inançlarımızı sarsacak olaylarla karşılaşınca ortaya çıkarlar...” İnanmak ya da inanç oluşturmak bir alışkanlık iken, şüphe etmek böyle bir alışkanlığın olmamasına, belirsizliğe karşılık gelir. Belirsizlik, belli bir durumda hangi davranışın sergileneceğini tam olarak bilememektir.

Peirce’a göre bilme isteğini tatmin eden inanç, doğru inançtır.“Doğruluk, araştırmacıların ve sorgulayıcıların beklentilerini karşılayan ve uzun vadede şüphe duyulmayan inançtır.” Peirce gerçekliği “herhangi birinin, onların ne olduklarını düşünmesinden bağımsız olarak, şeylerin sahip oldukları özellikler” olarak tanımlar. Tam olarak neyin gerçek olup olmadığı konusunda bir ölçüt vermeyen Peirce, “gerçeklik, doğru kanaatin öyle olduğunu söylediği şeydir” der. Doğru kanaat ise yapılan bilimsel araştırmalarda değişikliğe uğratılamayan kanaattir. 
Sonuçta Peirce’in yaklaşımında sorgulamanın amacı, kanaatleri bir karara bağlamak ve inançları sabitleştirmektir. Araştırmanın gayesi, gerçek şüpheden sağlam inanca varmaktır. Doğru bir inanç, herhangi bir konuda araştırma yapanların, azimli şekilde bilimsel yöntemi izlerlerse, sonuç olarak üzerinde anlaşacakları bir inançtır. Peirce’a göre bilimsel soruşturma gerçekliğin ölçütüdür. 

Kaynak: Çağdaş Felsefe- Prof.Dr. Ahmet Ayhan ÇİTİL
 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu