banner4
30.01.2020, 10:23

Başka Bir Başlangıç

İnsan ülkesini terkedip gitmek ister mi? Neden ister?

James Joyce, Dublinliler kitabındaki hikâyelerinde başka bir ülkeye gidemeyenleri anlatır. Aslında kaderini değiştirmek için gitme niyetindedir karakterler. Kimi bir evlilik vaadiyle Brezilya’ya, iyi bir hayat yaşamak, öğrenim görmek, kıstırıldığı alandan kurtulmak, iş bulmak için Londra’ya, Amerika’ya, Fransa Belçika Hollanda’ya gitmek arayışındadır. Dublin’e dışardan gelenler hem zengin hem kültürel-sosyal yönden imrenilecek görünümdedir hikâyelerde.

James Joyce gidemeyenleri bir çaresizlik, geleneksel bağların engellerine takılmış, yoksulluk, kabalık görgüsüzlük yüzeysellik içinde gösterir. Belki bu yüzden uzun süre İsviçre’de yaşadı ve Zürih’te öldü. Büyük eseri Ulysess’i de İsviçre’de yazdı zaten. Stefan Zweig Dünün Dünyasında İsviçre’de görüştüğü Joyce’u ilginç bulur ancak önemsemez nedense.

Dublin’deki bir günü anlattığı Ulysess, bilinçakışı yöntemiyle yazılan, çoğu yazarı etkileyen bir romandır hâlbuki. Dublin özlemi dışarda, uzakta, bir başka ülkede yazılabilirdi belki de. İçindeyken insanı çürüten bir etki yaymaktadır.

İnsanın ülkesinden soğuması, burada kalmasının hiçbir şeyi değiştiremeyeceği karamsarlığından doğar. Vatan anlamsız, kıstırılmış bir hayatı yaşamaya zorlayan bir kapana dönüşür bu insanlara. Boşunalık duygusu yaygın bir iklime kapı aralar. Hem bireysel hem toplumsal ümitsizlik sarar insanları. 

Ülkede her şey umutsuz ve herhangi bir çabanın onaramayacağı ölçüde kötü göründüğünde insanlar başka ülkelere kaçmak ister. Dünya küçük bir köy artık ve her yerden haberdardır insanlar. Özellikle ideolojik, siyasal ve kültürel bir adanmışlık içinde yaşayanlar gittikçe umudunu tüketip başka bir yerde yeni bir başlangıç için heveslenir. 

Bu bilinçte olmayanlar, ülkesine dair abartılmış büyük hayaller besler. Bu hayaller dini bir yönelişle fani dünyanın yakında sonra ereceği, en azından ölümlü insan için öte dünyada mutlu bir gelecek beklentisinde olabilir. Daha ilerisi küçük uyarıcılardan büyük umutlar doğuran hamasetler. Kimileri bu umuda abanmayı besler. Ülkenin süper güç olacağı, petrol bulup zenginleşeceği, bir şekilde az gelişmişliği yırtacağı, bütün dünyanın kıskanacağı bir noktaya ulaşacağı fısıldanır. Gerçekte buna dair emare ve gelişmeler olmadığı halde. Olsa bile bu adaletsiz uygulama ile petrol zengini ülkelerde halkların açlık ve yoksulluk içinde zulümlere maruz kaldığı bilindiği halde.

Böyle bir umudu savunan aptallıklar ülkeden kaçmak için yeni sebepler verir insanlara. Aptallık ortaçağ karanlığını geri getirmek için yaygın bir anlayışa hayat verir. Öyle ki yılın üçyüzaltmış beş günü ülkeye müjde veren, atılım yaptıran haberler zekâlara hakaret ettiğinin farkında bile değildir. Kamusal bütçeden paylaşım Ali Babanın Çiftliğine benzer. Kimsesizlere sahip çıkacak, onların sesi olacak bir akım, parti, grup yoktur ortalıkta. Herkes gemisini kurtaran kaptanlara dönüşür. Zenginin gemisi karada yürür, sahipsiz olanların kayığı sığınacak liman bulamaz. 

Adaletsiz ve kayırıcı uygulamalar belirli bir azınlığın şımarmasına ve diğer insanları yok saymasına varıp dayanır. İnsanların umutlarını kıran, hayatını zorlaştıran ve yeteneklerini kendi aleyhine bir fazlalık hissettiren pervasızlık her yerdedir. 

Toplumsal sorunlar bireylerin üzerine karabasan gibi çöker. Artık içdünyanızı zenginleştiren, derinleştiren edebi kültürel sanatsal canlılık, eleştirel bir edebiyat ortamı bulunmaz ülkede. Düşünce magazine, sanat propagandaya indirgenir.

Çocuklarının geleceği konusunda karamsar, iş bulma, insan gibi yaşama imkânları kalmadı diye düşünecek duruma gelmiştir ahali.
Zaten imkânı olanlar çocuklarını ileri ülkelerde okutur, orada edindiği eğitimle dünyanın her yerinde iş bulacak bir donanımı vardır. Hiçbir yeteneği yoksa tercüman olarak bile iş bulabilir. 1960’tan beri hayatını değiştirmek Avrupa’da iş bulanlarla yaygın bir örneklik sunmuştur zaten.

Ülkesini terk edip yabancı ülkelere açılmak hem cezbedici hem korkutucu bir maceradır. Eşi dostu, konuştuğu dili anlayacak insanlar arasından hiç bilmediği yabancılara karışmayı kim göze alır? Ülkesinden ve kendisinden umudu kesenler. Bu umutsuzluk içindeki insanlar mı suçlu yoksa eşit ve adil bir yönetimle ülkeyi yaşanılır kılmayı başaramayanlar mı?

20. Yüzyılın başında açlık, yoksulluk içinde başka ülkelere kapağı atmayı birinci hedef gören İrlanda bugün AB’nin kişi başına düşen en yüksek milli gelire sahip ülkesine dönüştü.

Ülkesinden kaçmayı düşünmeyen, hain suçlamasına muhatap olmayan, milletin kaderini değiştiremez. Çünkü daha iyiyi, güzeli adil ve insani olanı talep etmektedir. Muhterem ve saygı duyulacak bir taleptir çünkü.

Hamasetle yerli ve milli olmayı başat bir tercih gösterenler yüzyıl sonra da ülkeyi aynı makûs talihin içinde görmeyi isterler aslında. Mevcut düzenden nemalananlar arasından çıkar bunlar. Gelişmişlik geçmişe bakarak değil, günümüzdeki başka ülkelerle ölçülür oysa.

Bu ölçüye saygı duyanlar ve başka ülkelerle rekabet ve mukayeseyi göze alanlar, makus talihimizi ve mevcut kaderimizi değiştirebilir ancak.

Yorumlar (1)
Memun Sekin 4 yıl önce
Çok güzel bir makale.Elinize yüreğinize sağlık...
12
az bulutlu