banner4
29.10.2022, 08:52

TÜRKİYE YÜZYILI

“Türkiye Yüzyılı; kimlik siyaseti yerine birlik siyasetini, kutuplaştırma siyaseti yerine bütünleştirme siyasetini, inkâr siyaseti yerine kucaklama siyasetini, tahakküm siyaseti yerine özgürlük siyasetini, nefret siyaseti yerine sevgi siyasetini ikame etmenin adıdır.” (Türkiye Yüzyılı konuşma metninden.)

Beklentimiz de bu değil midir? Bu ülkede hep beraber yaşama iradesi gösterebilmek. Adil bir düzen içinde birlikte olmak.

Daha adil bir Türkiye mümkün: Devleti kim yönetirse yönetsin, diğerlerine karşı ötekileştirme, baskı ve zulüm yapmaması siyasetin amacı olmalı... Kimlik siyaseti ile insanları ayrıştırmaması, baskı yerine özgürlüğü sağlaması, bunu da nefreti söndürerek, sevgiyi büyüterek demokratik devlet gereği olarak yapmalı...

Peki sorun nerede? Neden tüm millete sesleniş metinleri ‘dört dörtlük’ olduğu halde uygulamada aksaklıklar var? Bunun kaynağı ne? Söylemler ile pratikler neden farklı oluyorlar?

Yeterince hukuk kültürümüz mü yok? Devlet ve millet olma geleneğine yeterince sahip değil miyiz? Oysa bize verilen eğitimde, her şeyin ‘dört dörtlük’ olduğu yazılıydı. Ama yaşantı dünyası kitaplarla uyuşmuyor. Dahası bu çelişkileri anlamak daha fazla kültür olgunluğu gerektiriyor ve bunu anladığında da sana ‘çıkış yolu’ gösteriliyor...

Yoksa insanlar arası ilişki biçimlerimizde, iş tutma tarzımızda sorunlar yüzyıllardır hep aynı mı? Toplumsal sorunlarımız var mı, yok mu? Esas olan, üstü örtülü kimlik siyaseti mi? Bütünleştirme yerine, kutuplaştırma siyaseti mi? Kucaklaşma yerine, insan onurunu inkâr mı? Sevgi yerine nefret gösterisi, kin tutma ve ayrımcılık yapma mı?

Belki de davranış olarak yapılamayan şeyler daha çok metinsel sözlerde konuşulur oluyor…Belki de konuşa konuşa gerçeği fark etmek için ve de insan olarak bu sayede sorunları görüp hakikat üzerinde anlaşmaya varmak için bunlarla yüzleşmek gerekiyor...

O halde, Türkiye dünyaya adıyla değerli bir yüzyıl yaşatacaksa, tüm haksızlık ve adaletsizlik sorunlarını çözmeyi amaç edinmek zorundadır. Bu ülkede her insan, aynı değeri ve insanca onuru yaşamak durumundadır. Zira herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kimsenin ‘oy verme’ nedeniyle, partizanlıkla diğerinden bir üstünlüğü ve imtiyazı yoktur. Her vatandaş, kamu hizmetlerine girmeye eşit hak sahibidir; hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım yapılamaz. Devlet makamları ‘ganimet ve ulufe’ yerleri değillerdir; bu sebeple kimseye ve hiçbir gruba ya da zümreye devletin payı, imtiyazla aktarılamaz. Millet adına yetki kullanan hiçbir kişi ve kuruluşlar, Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamaz. Çünkü herkesin, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetleri vardır. Her vatandaşın, temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanma, hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hakkı ve yetkisi bulunmaktadır. Yine, her yurttaşın birbirinin hak ve hürriyetlerine saygı gösterme, içtenlikle sevgide bulunma ve kardeşlik duygularıyla toplum içinde huzurlu bir hayat talep hakları vardır. Bu sebeple herkes, kişi hürriyeti ve hukuk güvenliği hakkına doğuştan sahiptir. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz. Anayasamızda belirtildiği gibi herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz. Yalnızca  temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın Anayasa’da belirtilen sebeplere bağlı olarak ve kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Öyleyse, konuşma metnindeki sözlerle işiten kulaklara, gören gözlere, hakkı konuşan dillere, kapısı açık kalplere seslenelim: “Ne diyor gönül sultanı Mevlana: ‘Kamil odur ki, koya dünyada eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser.’ Eğer ülke ve millet olarak, eser üstüne eser koyarak yolumuza devam etmezsek, bir süre sonra yerimizde yeller esmesi kaçınılmaz.” diyor Cumhurbaşkanımız.

Sonuçta, Cumhuriyetimizin 99. yılında, toplumda huzuru sağlamalıyız; milli dayanışmayı, adalet anlayışını ve insan haklarına saygıyı yerleştirmeliyiz. En değerli toplumsal eser olarak söz ve dilekleri, yaşantı dünyasında çelişkisiz davranışlarla göstermeliyiz.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu