banner4
16.03.2024, 01:33

NİÇİN ZENGİN OLMAMIŞ?

Açıklama: Türk edebiyatının önde gelen hikâye yazarlarından biri olan Ömer Seyfettin (1884-1920) kısa hikâyeciliğinin kurucusudur. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının önde gelen isimlerden biri olmuştur, Türkçede sadeleşmenin savunucusu olan Ömer Seyfettin’in hikâye ve makaleleri Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken ve Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayınlanmıştır. Bir yandan da öğretmenlik görevini sürdüren bu değerli insan, 11 Mart’ta doğmuş, 6 Mart’ta 35 yaşında hayatını kaybetmiştir. Onun düşündürücü hikâyelerinden “Niçin Zengin Olmamış” eserini kısaltarak özetle buraya aktarıyorum.

Zengin olmak, ibret alınacak şekilde “kanlı soyguna karışmak”  ise, toplumda fakirlerin geçim zorluğu yaşadığı zamanlarda “karaborsacı, stokçu, fırsatçı, vicdanı ölü insanları" tanımak isterseniz, bu hikâyeyi okumanızı tavsiye ederim:

 “(...)Kanaat içinde, say’ içinde, ilim mefkûresinin o zevki hiçbir lezzete benzemeyen ruhanî hazzı içinde mesut yaşarken, ansızın korkunç bir geçim sıkıntısı girdabının karanlıklarına yuvarlandım! Sonumuz ne olacak? Bir karımla, bir çocuğumla onbeş lira içinde nasıl geçinebilirdim? Hoş, bu zaten mümkün değil ya. İki senedir satıp, savup, üzerine onbeş lira daha ekleyip ölümden kurtuluyoruz. Fakat bu böyle devam edemez. Bir ay sonra satacak bir şeyim de yok. Bir iş bulmalıyım.

Dün bir arkadaşıma rastgeldim. Şimdi tüccar olmuş.

—Nasıl olur bu?

—Yaklaşacağın tarafı bulursan çok kolay! Topal’a yaklaşmanın bir kolayını bulmalı!

İçimde birdenbire hırs canlandı.

—Topal kim?

—Yuha… Patagonya’da mısın be mübarek! Topal’ın kim olduğunu bilmiyorsun ha!… Allah be! Tuttuğunu, bir anda milyoner yapar. Bugün bütün Türkiye elinde! Bir sözüyle yetmişbeş milyon lira birden harekete gelir.

(...)Zenginlik ümidi insana eter gibi birdenbire tesir ediyor. Yarın ona gideceğim. Bana para kazandıracak. Sermayesiz para kazanmak! İşte bu dünyada aklımın en ermediği şey! Ben de birçokları gibi birdenbire zengin olacağım. Elveda artık bu sefalete! Bu köhne, siyah ahşap eve!

(...)

Un işi yapıyoruz. Zaten bundan kârlı bir şey yok. Biraz zahireye de karışıyoruz. Şeker filan kapatıyoruz. Vay anasını! O sefaletlere nasıl dayanmışım! Günde yarım liraya kapalı bir dershanede beş saat kafa patlatmak! İnsan zengin olunca, okumaktan olduğu gibi yazmaktan da nefret ediyor...

(...)Herkesin emeli, felsefesi, arzusu bir: Para kazanmak! Oldukça karışık bir piyasa dalaveresi var. Açıkgözlülük en büyük kuvvet…

(…)Evvelki gün Cerrahpaşa’da bir yeni zenginin evine davetliydim. Alaturka saz vardı. Gece yarısına kadar yedik, içtik. Ben uyuyamadım. Sabahleyin erkenden yola çıktım. Baktım, üstü başı perişan dört kişi dolaşıyordu. Merak ettim. Ne arıyorlardı? Ne aradıklarını sordum.

—Ölü arıyoruz! Dediler.

—Ne ölüsü?

Biri,

—İnsan ölüsü.

—İnsan ölüsü mü?

—Evet…

Şaştığımı görünce durdu. Beni baştan aşağıya bir süzdü. Sonra başını salladı:

—Hey, gidi hey! dedi. Efendi, senin de haberin yok galiba. Biz belediye adamlarıyız. Her gün gelip buralarda açlıktan ölenleri toplarız. Sonra şu arabaya doldururuz. Götürürüz, gömeriz.

—Açlıktan ölüyorlar ha! Diye buz gibi dondum. Sanki birdenbire kalbim durdu. Dizlerim kesildi.

—Eğer hainler, Allah’ın gazabına daha uğramazlarsa, dünyada Müslüman kalmayacak! Dedi.

—Bu hainler kim? Diye sordum.

—Kimler olacak, millete ekmek diye kum, toprak yedirenler! Katığı dünya yüzünden kaldıranlar! Fukarayı soyup zengin olanlar! Otomobillerde uçanlar!

(…)Ben hiç ses çıkarmadım. Evet, insanları böyle açlıktan öldüren bizlerdik! Bize yol gösteren, bize müsaade edip bizimle beraber çalanlardı!

(...)Nem var, nem yok hepsini sattım. Bütün milletimi açlıktan öldürerek soyduğum paraları aşhanelere, fukaraperver cemiyetlerine dağıttım. İsmimi vermedim. Apartmanı falan hepsini bıraktık.

(...)Fakat geçen on ayın hâtırası korkunç bir kâbus gibi daima aklımda! Unutamıyorum. Açlıktan öldürdüklerimizi unutamıyorum. On ay kan, gözyaşı, irin içtiğimi, sütsüzlükten, şekersizlikten küme küme ölen masumcukların hakkını yediğimi unutamıyorum.

Siyah bir hayal, her an ruhumu takip ediyor: “Sen de kanlı soyguna karıştın! Sen de, sen de!” diyor. Ah, evet, yine vicdanımdaki yakıcı azap sönmeyecek sanıyorum. Yine on ay milletime yaptığım zulmü unutamayacağım, sanıyorum. Bu ıstırap öldükten sonra da, mezarda da beni kıvrandıracak sanıyorum!

Resim: Zile/ Çeltekli Deli Mehmet

Yorumlar (0)
12
az bulutlu