banner4
21.04.2020, 13:19

Zor İştir İnsanı Eğitmek…

İnsanoğlu, eğitilebilir bir varlıktır. Bu sebeple Cenâb-ı Hakk, insanın eğitim sürecine büyük önem vermiştir. Öyle ki, bu amaca müteallik olmak üzere Yüce Allah, insanın beşerî donanımlarından kabul edilen ve âdeta sözsüz vahiy mesabesinde olan akıl yeteneğinin yanında, insan aklının olumlu üretimlerini destekleyici mâhiyette vahiy ve Peygamber de göndermiştir. Yüce Allah’ın doğrudan muhatap almış olduğu beşerin eğitim sürecine olan katkısı, bunlarla da kalmamıştır. Zira insanoğlu, vahyî bildirimlerle muhatap olduğu inzâl tarihi boyunca çeşitli örnek modeller üzerinden de desteklenmiştir. Bu katkıdır ki, ilâhî eğitim sürecinin insan/beşer eğitimine doğrudan katıldığı etkin bir alanın oluşmasını da temin etmiştir. Denilebilir ki, HakkTeâla’nın bu sürece etkin bir şekilde katılmış olması, insanın ontolojik değeri açısından başlı başına emsalsiz bir katkı olarak görülmelidir.

Eğitim deyince esasında herkesten söz etmekteyiz. Diğer bir ifadeyle, eğitimin etki alanına girenler, eğitilebilir bir fıtrata sahip olan canlılardır. Bu konuda insan ve diğer canlılar arasında herhangi bir fark yoktur. Öğretilebilir bir yeteneği bulunan her varlığın, aynı zamanda eğitilebilir bir vasfının da olduğunu bilmeliyiz. Bu süreci daha somut bir şekilde ifade edebilmek için belki de sadece eğitim yerine eğitim-öğretim tabirlerini kullanmamız daha doğru olabilirdi. O kadar ki, eğitilebilir ortamların işlevsel hâlleri için bu iki olgu arasındaki içlem-kaplam durumu, eğitimin öğretimi de içine alan bir genişlik sağladığını görmemize imkân vermektedir. Bu yüzden, eğitimin maliyeti de faturası da sadece eğitimi oluşturan unsurlarla sınırlı bir olgu değildir diyebiliriz. Ülkemiz özeli için ifade edecek olursak bu etkileşimin neredeyse yirmi beş milyona yaklaştığını söyleyebiliriz. Dünya üzerinde pek çok ülkenin nüfusundan daha çok ve daha mobilize olan bu kitle için verimli bir öneri paketimizin olması yetmez. Buna ilaveten bu süreci sağlıklı bir şekilde idame edebilecek yetkin kadroların da yetiştirilmesi gerekmektedir.

Bilindiği gibi eğitim, her daim dinamik bir sürecin tedarikini gerektirmektedir. Bu durumun olağan bir yapı arzetmesi, eğitimin içerikleriyle ilişkili bir husustur. Öyle ki, yaşanılan hayatın kendisinin dinamik ve aktif bir devingenliği içermesi dolayısıyla, eğitimin de bu sürecin dışında kalması düşünülemez. O nedenle, eğitimin gerek konu, gerek muhatap ve gerekse de materyal ve mekân olarak sürekli değişimin bir parçası olması gerektiğini bilmeliyiz. Dahası, eğitimi planlayan odakların mevcut hedeflerin daima değişip geliştiğini bilmesi, sürecin kontrolü açısından elzem bir durumdur. Filhakika insanın sürekli olarak gelişip değişebilen bir varlık olması hasebiyle, onun üzerinden tahakkuk ettirilen eğitimin de aktif olma zorunluluğu bulunmaktadır. İş bu aktifleşme sayesinde dimağları dumura uğratan klişeleşmiş dogmaların bu süreç zarfında akıl, bilim ve imanın sağlamasından geçebilmesi temin edilmiş olacaktır. Nesillerin sağlıklı eğitimi adına bu sonucun önemsenmesi gerekmektedir.  

İnsanlık tarihi, eğitim faaliyetlerinin sürekli geliştiği bir evre olarak kabul edilebilir. Hz. Âdem’den itibaren eğitim sürecine daima olumlu katkılar sunan Yüce Allah, insanı yalnız bırakmadığı, hatta onun gelişimiyle ilgilendiğini haber vermektedir. Bu ilginin bir vasfı, eğitilebilir bir değer üzerinde halkedildiğimiz ise de, en az bunun kadar daha güçlü bir vasfı ise insanın değeriyle ilgili hususlardır. Doğrudan Yüce Allah’ın eğitimiyle ilgilendiği elçiler gibi, aynı ilkeler üzerinden de sair insanlar eğitilmektedir. Beşerî karakterimizin sürekli gelişim gösterebilen bir yapıda olması, aynı zamanda onun potansiyel kuvveler üzerinde inşâ edildiğini göstermektedir. Gelişim ve değişime açık alması hasebiyle bu kuvveler üzerinden insan eğitiminin gerçekleştiğini de söyleyebiliriz.

Ancak fıtrat değerlerinin beşerin varlığında gömülü olması, onların kendiliğinden ortaya çıkıp kazanıma dönüşeceği anlamına gelmemektedir. Diğer bir deyişle insan karakterinin baskın vasıflarının otomatik bir sürece yaslandığı sanılmamalıdır. Bilakis sürecin güçlü iradeye ihtiyacı bulunmaktadır. Eğitim dediğimiz şeyin esasında bu süreci pozitif anlamda etkinleştirmekten öte bir anlamı da yoktur. Zira insanın iyilik değerleri gibi kötülük değerlerinin de fıtratında gömülü olması, onun hangilerini seçip geliştirebileceğinin denenmesiyle alakalı bir husustur. İşte insanın hem kaderi, hem de iradesi olan bu yapı, aynı zamanda onun sorumlu olduğu alanı da çerçevelemektedir.

Kişisel iradelerimizin daha olumlu, daha istendik, hatta daha verimli bir tercih yapabilmesine katkı sunan eğitimin, her şeyden evvel onu tedvin eden iradeden bağımsız hareket etmemesi gerekmektedir. Bunun asgari koşulunun ise, vahiy destekli bir eğitim modeli geliştirmemizin olduğunu söylemek bile gereksiz bir durumdur. Çünkü beşerin fabrika ayarlarına dönmesi anlamındaki vahyî bildirimler, her halükârda önerilen eğitim sürecinin verimini de belirleyecek temel bir öğedir. Müslüman toplumun, inşâ sürecinden sorumlu olmasını istediği kişiliklerin yetiştirilmesini hedefleyen her eğitim modelinin de neticede bu hedefi ıskalayamaz bir gerçeklikle iş tutması gereklidir. Yoksa dünyamızın pek çok yerinde olduğu gibi sanki Tanrı yokmuş gibi kurgulanmış olan bir dünyaya gözlerimizi açmamız işten bile değildir.   

Kanaatimizce eğitimin nasıl olması hususlarının tartışıldığı her ortamda, çıktı adına olası kazanımlardan da bahsedilmektedir. Gelinen bu aşamada, eğitimin kazanımları üzerinde kafa yoran hemen her kişinin söyleyeceği bazı şeyler bulunmaktadır. Kanaatimizce metodu ne olursa olsun, efektif bir eğitim her daim daha ileri ve daha güzeli öngörmelidir. Faydalı ve yararlıyı elde etmeyi etkin bir amaç olarak hedeflemiş olmalıdır. Yaşanılan çağa uyum sağlamayı öngörmeli ki, yetiştirdiği fertlerin emsallerinden geri kalmasını temin etmemiş olsun. Yararlı bir eğitimin çağ fetişisti olmaması, çağdaş olan her şeyin otomatik olarak iyi olduğu zehabından kurtulması elzem bir husustur. Geçmişin iyi ve yararlı değerlerini geleceğe taşımayı başarabilen bir eğitim anlayışı, nesiller arasındaki köprü vazifesini kurarak, tarihsel kopukluklara meydan vermeyecektir.

Bireysel ve toplumsal kazanımları yüksek tutmayı hedeflemiş olan bir eğitimin,  kalkınma ile ilgili sözlerinin de olması gerekmektedir. Maddî zenginliklerin paralelinde manevî doyumların da başat değer olarak eğitim sürecinde hedeflenmiş olması lüzumludur. Dengeli bireyler yetiştirmeyi önceleyen bir eğitim anlayışımızın olması, sevgisi ile öfkesini kontrol edebilen sağlıklı bireylerin yetişmesinin ön adımıdır. Eleştiriyi sövgü, övgüyü tapınma olarak algılamayan kişilikler ancak bu denge üzerinde kurulabilir.

Aklını öfkesine mahkûm etmeyen eğiticiler yetiştirmeyi merkez eğilim kabul eden bir anlayış, eğitimin kişisel gelişime bakan yüzünü tamamlamış demektir. İfade edildiği gibi kişisel ve toplumsal beğenin tapınma, eleştirinin sövgü olmadığını bilen sağlıklı kişiliklerin oluşturduğu toplumsal yapılar, sadece kendi geleceklerini değil, çevrelerini de olumlu manada etkileyebileceklerdir. Yapılanları gören ve inkâr etmeyen vefalı kişilikler, hayata her daim olumlu bakabilen iyimserler, insanları sevmeyi beceri hâline getirebilen güçlü bireyler, ancak vefa, dostluk ve diğergamlık değerlerinin eğitim sürecinde etkin bir tarzda işlenmesiyle karaktere dönüşebilir şeylerdendir.

Aklı başında, olup biteni fark eden ve geleceğe dair projeleri olan herkesin eğitimin bu vasfından faydalanması gerekir. Dünyanın başının belada olduğu kimi zamanlarda belaların defi için yine eğitime muhtaç olduğumuzu unutmayalım. Her daim sorunlarımızı çözme adına sorunları çözebilen eğitilmiş öznelere ihtiyaç hissetmekteyiz. Neticede bu ihtiyacın karşılanması adına eğitim süreçlerinden azamî derecede yararlanmak zorundayız.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu