banner4
15.11.2021, 11:30

Ya Yeni Bir Yol Bulun, Ya Yeni Bir Yol Açın

Dijital modernizm beynimizin dizginlerini bir jokey gibi eline almış, Pavlov’un şartlı öğrenme kervanına katmak istiyor. Medyasının bin bir suratlı programlarıyla cinsiyetsiz bir fahişe gibi doyumsuz ve utanmaz rollerde…Toplumun geleneksel ar damarları özgürlük neşteriyle parçalanıyor. Hükmedenler, kimselerin yaşına başına bakmadan aklını çeliyor. Herkesi aynı ihtirasın ve nefsin esiri yapmaya çalışıyorlar. Herkes kuzu onlar kurt…Herkes denek, onlar doktor. Herkes piyon onlar şah…Herkes ve her şey bugün de yarın da onlar için ancak pazar ve para...Sanki onlar tüm dünya insanlarını “Stockholm Sendromu”na katmak ve katiline aşık ettirmek isteyen eğitmenlerdir.

Bunların olup bittiği bir dünyada bizi yönetenlere hâlâ siyasetçi deniliyorsa, ülkemiz siyasetçileri üzerine gıybet yapmadan bir şeyler söylemek gerekir. Her ulus devlette olduğu gibi bizde de iktidar ve muhalefet burnundan kıl aldırmıyor. Kendilerini Kartaca savaşının unutulmaz filozof, siyasetçi, General Annibal’ı sanıyorlar. Annibal hiç değilse Kartaca’da sıkışan komutanlarına ve askerlerine:” Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız” demişti.

Şu an ülkesi ve halklarının birliği için iktidardan daha çok hareket halinde olması gereken muhalefet partileri demokrasi ve istikrar kulvarında yok hükmündeler. İktidarın siyasi ofsayt taktiklerine takılıp duruyorlar. İktidar da kendi takım arkadaşından gelen topun rakip için ofsayt olmayacağını arada unutuyor ve U dönüşü yapıp duruyor.

Oysa bu iktidarın bin bir zorlukla “müesses nizamı” ötelemesi daha birkaç yıl oluyor. Ama partilerin siyasetini devlet yönetiyormuş gibi bir algı yeniden kabul görmeye başladı. Bu paralelde bireyden gruplara ve siyasi parti liderlerine ikazlar, suikast tehditleri üzerine yalan-doğru propagandalar topluma fısıldanıyor. Bir adım öne çıkanlara; “Allahtan belanı mı arıyorsun? Parmağını arı kovanına sokuyorsun” diye akıl veren eşekarıları etrafta çoğalır oldu.

Bu ülkede böyle dar alanlara, karşılıklı hamaset politikalrına yabancı değiliz. Belli ki, eski tasla yine eski hamama gönderilmek istiyoruz. Bundan da devlet siyasete, siyaset yeniden topluma yüklenecektir” anlamı çıkar mı? Çıkar...Bu nedenlerle mi, aklımız harp oyunlarında, gönlümüz, gözümüz emeksiz ve sermayesiz başarı yollarında…Bunun için mi, iktidar kadar muhalefet de dini ritüelleri ne kadar da ucuz sahneletiyor. Her siyasetçinin ağzında Allah, kitap ve şehit tanımlarından geçilmiyor. Bunun için mi, dillerinin Ebubekir, kalplerinin Maviye, ceplerinin Karunlaştığını unutarak dolaşıyorlar...Herkes gibi onlar da, biz de, her konuşmanın her olup bitenin arkasından; “Allah bizi affetsin” diyoruz.

Doğrusu, “Allah bizi affetsin” demek gelmiyor içimden. Bir değil, iki değil, üç değil, periyodik olarak ve tasarlayarak yaptıklarımızla Allah bizi niye affetsin? Allah bize tecrübeyi, doğru ve yanlış yolu bulalım diye akıl vermedi mi? Allahın verdiği muhteşem akılla yaşamadan, ona layık olmadan, o, bizi inek, öküz, yılan, çıyan yapar, güdülerle yaşamda tutardı. Ben şahsen hak etmediği bir şeyi kendisi için gerekçesiz isteyen bir oportünistin, bir münafığın dinini sormam…İmanından da şüphe ederim. Bir insan önce dürüst olmalı, dürüst olmayan insanın Müslümanlığı, Hıristiyanlığı, Museviliği, beni çok ırgalamıyor.

Bizi bugüne taşıyan dünkü liderler ve düşünce insanları böyle miydi? Onlar ne erken ne de geç, tam zamanında söylenmesi gerekenleri söyleyenlerdi. Tarihte Ebu Zer-i Gıfari gibi, Selahaddin-i Eyubi gibi, “Enel Hak” diyen Kürd Hallacı Mansur gibi, ülkesi için başa geçen her krala önerilerini sunan Machiavelli gibi, “İkinci Ömer” diye duyduğumuz, ama merak edip okumadığımız Ömer İbn Abdülaziz gibi, Ömer Muhtar gibi, Winston Churchill gibi, Mustafa Kemal gibi, Molla Mustafa Barzani gibi, Aliya İzzetbegoviç gibi, Bülent Ecevit gibi, bunlar ve daha niceleri ülkeleri için düşüncenin ve cesaretin “unutulmaz”ı olanlardan bir kaçıdır…

Tüm bunları niye söylüyoruz? Bu ülke için derdi olan bir şeyler söylemeli…Evet, bu ülkede iki şey var ki, yüz yıldır bir seviyeye gelemiyor. Neden Türk’ün karnı, Kürd’ün de hem karnı hem beyni doyurulamıyor? Dün de bugün de demokrasi ve kaliteli yaşam yolunda neden hep bu iki engel çıkıyor? Bu engellere çarpmadan, çarpılmadan ve birbirimizi üzmeden nasıl ilerlemek zorundayız, bunu masaya yatırmak lazım…Tekrarlarsak bu iki engelin tam adı: Kürd demokratik hakları ve Ekmektir. Çözüm kavga ve çatışmada değil; önce siyasetçilerimizin sonra aydınlarımızın demokratik bir cesaretle, dürüstçe, eşitliği ve kardeşleşmeyi sağlama iradesiyle oturup konuşmak, tartışmak ve üniter demokrasi için ulus devleti aşarak, kapsamlı bir hakem devlette anlaşması şarttır.

Tüm partilere şöyle seslenmek istiyoruz; biliyoruz demokratik cesaretiniz yok ama güvendiğiniz Şark kurnazlığı gelenekleriniz var. Ama, fakat, lakin bu seçimde yanınızda “mış” gibi duranlarla seçim kazanamazsınız. Bunu bilmenizi isteriz. Seçime kadar hiçbir şey yapmayıp siz de sizi seyreden yığınları seyrederseniz, onları toplumsal ihtiyaçlarıyla anlamazsanız, takdir sizindir ama sandık onlarındır…Diyarbakır penceresinden bizden size şimdilik bu kadar…

Yorumlar (0)
12
az bulutlu