banner4
30.09.2019, 23:18

ÜRETMENİN ASALETİ, ELEŞTİRMENİN VE KOLAYCILIĞIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Bizim toplumumuzda 4 tip insan vardır:
-Bireysel çıkar peşinde koşmadan ve yarınını düşünmeden mertçe, dürüstçe üreten fedakar, yiğit, mert ve cesur insanlar;
-Bulunduğu yere çoğu kez hak etmeden gelmiş, liyakatsiz, korkak hatta takıntılı ama birşeyler yapıyormuş, çalışıyormuş üretiyormuş gibi davranan İdare-i Maslahatçılar;
-Üretmeyen, görev ve sorumluluk kabul etmeyen, gölgesinden korkan ama eleştirmekten adeta keyif alan bal yapmaz arılar;
-Sayıları marjinal dahi denmeyecek kadar çok çok az olsa da, üretemediği gibi üretenin de moralini bozan, memlekette bir çivi çakılmasından rahatsız olan gizli provakatörler yani bir bakıma aldığını hak etmeyen hainler.
Üretmek, kamuda veya özel sektörde üretmek, amiyane tabirle taş üstüne taş koymak son derece kutsal ama bir o kadar da zordur bizim toplumumuzda.
Neden mi? Çünkü takdirden çok tekdiri, teşekkürden çok tenkidi, destekten çok kösteği, üretmekten çok konuşmayı seven bir toplum haline gelmişiz ya da getirilmişiz maalesef. Genelleştiremeyiz elbette ama kabul edelim ki çoğunluğumuz böyle.
Oysa ceddinizin çağ kapatıp çağ açmasıyla, gemileri karadan yürütmesiyle ve 3 kıtada asırlarca adaletle hükmetmekle övünürüz.
O halde nasıl bu durumlara düşürüldük?
Bir de bunların üzerine hesap vermekten korkar olmuşuz; oysa kendine güvenen insan hesap vermeye her zaman hazır insandır, ki bu aynı zaman aklanarak tescil edilmektir.

Ancak, kendisine, geçmişine, vizyonuna ve liyakatine güvenen insan, bir de çalıştığı kuruma ve meslektaşlarına saygı duyuyorsa ve gerçekten vatan severse, ne pahasına olursa olsun üretirler. Yarın hesabı yapmazlar. Üretirken de samimi ve şeffaftırlar. Gerekli sorumluluğu ve vebali sürekli taşırlar. Hesap vermeye de hazırdırlar. Verirler de. Çünkü ne geçmişlerinde, ne de hali hazırda karanlık sayfaları yoktur ve herşeyi karşılıksız bir vatan sevgisi ve Allah rızası için yapmışlardır. Bilirler ki, Halka Hizmet Hakka Hizmettir ve bu kubbede geride kalacak olan sadece hoş bir sadadır.
2’nci grup insanlar, idare-i maslahatçılardır. Zaten çoğu kez tavassutla gelmişlerdir. Öncelikleri, kendi yarınları ve gelecek hesaplarıdır. Üretmezler üretiyormuş gibi yaparlar, risk almazlar alıyormuş gibi yaparlar. Herkesle iyi geçinirler, kimseyle kötü olmazlar. Güya onlardan dürüstü ve çalışkanı da yoktur. Kısa bir dönem müthiş sempati de toplarlar. Ancak bir süre sonra boş teneke oldukları anlaşılır. Ama bulundukları yere telafisi güç zaman kaybettirmişler ve kendisinden adaletli icraat bekleyenleri de sükut-u hayale uğratmışlardır.

Gittiklerinde, geride bıraktıkları ne bir eserleri vardır, ne de taş üstüne taş koymuşlukları. Sadece gelmiş, maaşlarını vs haklarını almış ve gitmişlerdir.
Gittikten sonra da bunlara birşey olmaz. Nasıl olsun ki, birşey olması İçin birşey yapmış olmaları gerekir. Birşey yapmayan adama, neden birşey üretmedin ve o kadar zamanı neden kaybettirdin diye hesap sorulduğu hiç görülmüşmüdür bu memlekette? Bu memlekette sadece çalışana üretene hesap sorulmuştur. Çalışmayan gittikten sonra yani elindeki gücü alındıktan sonra rahattır. Ne soruşturması olur, ne mahkemesi? Sadece erkenden unutulur o kadar. Onlar için de zaten bu önemli değildir. O, kamuda ise, gelebileceği yerlere gelip gelmediğine ve buralardan kazasız belasız emekli olup olmadığına bakar. Özel sektörde ise, aynı şekilde, ne aldığına, ne biriktirdiğine bakar.

3’üncü gruptakiler ise, sadece konuşanlar ve eleştirenlerdir. Mümkün olduğunca topa girmezler. Gel sen yap ya da beraber yapalım desen gelmemek için bin tane gerekçeleri vardır. Liyakatsiz, statükocu ve gölgesinden korkan güvensiz tiplerdir. Eleştirilerini bile mertçe yapmazlar. Ne yaparsan yap beğenmezler. Bu kategoridekilerin çoğu zaten kendisiyle de barışık olmayan ön yargılarının ya da korkularının esiri olmuş tiplerdir. Eleştirmek yaşam biçimleri haline gelmiştir.
4’üncü tip insanlar ise, maalesef provakatörlerdir. Bulundukları yerde bir çivi çakılmasını dahi istemezler. Çok şükür ki bunları sayısı ve oranı çok çok azdır. Dertleri memlekette hiçbir gelişme olmasın üzerinedir. Esasen zavallı kişiliklerdir. Kendi dar dünyalarında hapsolmuş ve beyinlerindeki pozitif düşünce üreten bütün damarları devre dışı kalmıştır. Siyasi, dini, etnik köken vs saplantılarının esiri olmuşlar ama farkında değildirler. Bilmezler ve anlayamazlar.
Kurumlar, şirketler ve dolayısıyla vatan; ilk sırada yer alan, risk alıp üreten, dürüst, şeffaf, cesur ve liyakatli insanlar sayesinde ayakta ve ilerlemektedir. Bunlara çalıştıkları kurumları da, millet-memleket de minnettardır. Ancak bu insanlar, sade bir hayat yaşadıkları gibi dünyadan sessizce göçüp gitmişlerdir. Çünkü dertleri dünyalıkları değil, vatan-millet sevgisi ve Allah rızası olmuştur. Değerleri de zaten daha sonra anlaşılır.
Netice itibariyle, hepimiz bu vatanın evlatları olduğumuza ve aynı gemide bulunduğumuza göre, herkesin elinden geldiğince bulunduğu yerde üretmesi ve birbirine saygı duyarak çalışması gerekmez mi?

1945’te kayıtsız şartsız teslim olan Almanya, daha dün kurtarmaya gittiğimiz Kore nasıl oldu da bizden büyük ekonomiler oldular?
Biz ne zamana kadar sen-ben kavgasına devam edeceğiz? Ne zamana kadar bendense ne yaparsa yapsın iyidir, benden değilse kötüdür anlayışını sürdüreceğiz? Bunların ne kadar cahilce ve hepimize zarar veren bir anlayış olduğunu ne zaman kavrayacağız?
Biz bu şekilde devam ederek, bizden sonraki nesillerimize nasıl bir ülke bırakacağız gerçekten düşünüyormuyuz?
Allah aşkına, biz ülkemizi ve ülkemizi teslim edeceğimiz nesillerimizi gerçekten seviyormuyuz?
Tefekkür etmek, öz eleştiri yapmak, riskler alıp üretmek, birbirimize saygı duymak, zengin değil onurlu bireyler olabilmek dileğiyle!..

Yorumlar (0)
12
az bulutlu