banner4
26.01.2020, 15:19

TÜRKİYE'DE KAVRAMLARIN MASUMİYETİ VE TARAFLAR

Yaşadığım ülkede; adalet, eşitlik, özgürlük, hukuk, kadın, din, dil, emek, demokrasi, çevre, bilim, milliyetçilik,  mezhep, azınlıklar ve ötekinin varlığı ve benzeri kavramlar, sanki bazıların özel mülkiyetindeymiş gibi bir algı sözkonusudur.

Kendilerinin bir hakkı kullanmaları halinde“helal”, başkalarının kullanmaları halinde ise“haram” gören bir akıl tutulması altında yaşıyoruz.

İnsanlığın ortak paydasını oluşturan evrensel kavramların bir sınıfın imtiyazına ve uhdesine bırakacak kadar düşmüş bir zihniyetin yerde sürünmesi kadartrajedik  bir  durum olamaz.

Bu tutum bir nevi  akıl tutulmasıdır.Bunun başka bir izahi yoktur!

Günümüzde bu kavramların içeriği,ortodoks solvekatolik sağtandanslı kesimler tarafından içi boşatılmış ve adeta iğdiş edilmiş haldedir.

Kavramların ters yüz edilmesi ve toplumun yapay kimliklerle ayrıştırılması ve o toplumun kendi sahiciliğiyle ile olan ilişkisini bozar. Yönetsel pozisyonda olan kesiminkendi doğrularını mütekebbir bir şekilde topluma dikte ve şırınga etmeye çalışması,o  toplumun fıtri kalmasını olanaksız kılar.Fıtri kalabilme halini yitiren bir toplum, özgürlüğünü kaybettiği gibi güvenliğini de yitirir.Onun için bütün toplumsal mühendislik çalışmaları, ister teolojik isterse sekülerist nesil yetiştirme uğraşları olsun otoritarizmi içerir. Sonuç açısından da hüsrandır.

-"Bu sonuca nasıl varıyorsunuz ?" diyorsanız, cevabım çok net ve açıktır:

-Beğenilerimizden,

-Eğitim anlayışımızdan,

-Kullandığımız kelimelerden,

-Empati yoksunluğumuzdan,

-Olay ve olgulara olan yaklaşımımızdan,

-Taraf tutar gibi sarıldığımız sloganlarımızdan,

-Giyim, sakal ve bıyıklara bakıp adam tercih ve sevişimize,

-Karşı tarafa yüklediğimiz olumsuz etiket çağrışımlarımızdan,

-Hemşehricilik ilişkilerinegöre insanları illere ve bölgelereayırt edişimizden,

-Etnik, mezhebi ve ideolojik kimliklere göre insanlara bakıp değerlendirişimizden,

-Okuduğumuz gazetelere/kitaplara/ sosyal sitelere göre insanları ayrıştırmamıza

…… kadar bunu ileriye götürebilirim.

Bu tür tutum ve davranışlar,bir toplumda var olduğu müddetçe otoplumun hakikat ile olan ilişkisini yaralar;realite ile ilişkisini koparır, kendi gerçekliğine yabancılaştırır ve sağlıklı düşünemez olur.

Bilgi ve kavramları kirleten veya imanın amentüsüolarak gören toplumlar, hasta  toplumlardır.

Hasta toplumlar, farklı fikir ve eleştiri sağlıklı bir toplumun işareti olduğunugöremezler. Kendi düşünce ve tutumları dışında her türlü fikir vedüşünceyi nifak ve ayrıştırmanın bir sonucu olarak görürler.Bu tür düşünce saplantısı olan toplumlarda vatan hainleri kavramın bolluğundan geçilmez olur.

Fikir ve görüşleri zaman vemekan mefhumundan kopararak onları ilahlaştırmak, eleştirilmez bir konuma oturtmak, sağlıklı olmayan toplumların özelliğidir.Hakikatle ilişkisi kopan bir toplum, dünyadaki gelişmeleri doğru okuyamaz olur. Çevrelerinde olup biten şeylerikomplo teorileri ile açıklamaya çalışırlar. 

Tefrit ve ifratın dışında kalarak olay ve olgulara yaklaşmak, onurlu bir aydın/entellektüel olarak yaşamaya çalışmak, bu tür toplumlarda gerçekten meşagatli ve zahmetli bir uğraştır.

Herhangi bir kulpa ”yaslanmadan yaşamak - ne sağcı / ne de solcu olmak -  çoğu zaman bu yolda çırılçıplak kalmaktır. Hatta"mutlak butlan" hükmünde görülmektir.

Bu topraklarda bir şeye sap olabilmek için, mutlakaölümcül  bir kimliğe "taraf" olmak gibi bir  algı seçiciliği  vejakobenist bürokratik geleneğinde bu yönde içselleştirdiği ve geliştirdiği bir tahammülsözkonusudur. Halbukidemokratik toplumlarda devlet, fikir ve düşünceler karşısında taraf ve hakim değil, hakem pozisyonundadır. Bu sağlıklı bir toplumun önemli bir özelliğidir.

Sağlıklı toplum adaletten, özgürlükten yana olan bir toplumdur. Kötülüğün organizasyonuna karşı taraf geliştiren toplumdur.

Onun içintaraf olmak, kötülüklerden beri olmaktır.

Benim nazarımda taraf olmak, yaratılış gereği fıtri olana meyletmek ve bu yoldakalabilmeye ceht etmektir.

Faile ve  mefule  bakarakolay ve olguları değerlendirmemektir.

Yaşamı, hak- batıl/ doğru- yanlış üzerinde temellendirilip anlamlandırmaya çalışmaktır.

Her türlü zulme karşı durmak ve zulm kimden gelirse gelsin mazlumun kimliğine bakılmaksızın tavır almaktır.

Kötülükten beri olup "insanım!"diyebilmektir.

Geriye yaslanıp düşünüyorum:

-Sahiden "insan olmak" ve "insan kalmak" o kadar zor mu?

-Karşı mahallede hiç sevdiğiniz bir arkadaşınız oldu mu?

-Birisini yargılarken,Hz İsa gibi: "Aranızda bu fiili hiç işlememiş bir kişi ilk taşı atsın!" dediğiniz hiç oldu mu?

……diye merak ediyorum.

Ben, artık bu evrendeinsanları;renklerine, dillerine, dinlerine, milliyetlerine göre değil;“medeni” ve “gayri medeni” olarak iki kategori altında değerlendiriyorum;“Empati sahibi olanlar ve empatisi gelişmemiş olan varlıklar” şeklinde ayırıyorum.

Dikkat ediniz;“insan” değil, “varlıklar” diyorum!..

Biraz EMPATİ lütfen!.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu