banner4
22.11.2019, 00:16

TOPLUM ve İNSAN    

İçinde yaşadığı toplumun değer yargıları insana önemli ölçüde etki etmekte, ona ister istemez bir hayat yolu çizmektedir. Daha doğrusu toplumun bir ferdi bir bireyi olan insan, kendini o çizilmiş yol haritasında bulmaktadır.
Herkesin şöhret olmaya gayret ettiği bir toplumda, gençlerin ilim adamına veya alın teriyle çalışıp yevmiye için aybaşlarında muhasebede maaş bekleyen meslek sahiplerine özenmesini bekleyemezsiniz.
Ama hayat yolunda başarı için bireyin ne yapıp edip şöhret olmayı değil, bir taraftan ahlâk sahibi bir taraftan meslek sahibi olmayı hedeflemesi gerekmektedir.Televizyon ekranlarında tarihi diziler adı altında aşk dizileri oynatılırken, siz kitaplarda tarihi bilgileri ne kadar doğru dile getirmeye çalışırsanız çalışın ister istemez o dizilerden etkilenen milyonlar olacaktır.
Toplum kolektif yönlendirmelerden etkilenmeye açık bir yapıdır. Bireysel olarak tek tek tepki göstereceğiniz konularda kolektif olarak sessiz kalınabilmektedir.
Bu nasıl bir duygudur biliyor musunuz? Kolektif insanın beyni, toplumda dolaşan haber, bilgi, görüntü, internet vb. sunumlarını doğrudan sünger gibi beynine çekmektedir. Topluma sunulan manüpilasyon içerikli kültür bombardımanı tıpkı büyük bir alışveriş merkezine A' dan Z ye istif edilmiş her konudaki ürün gibidir.
Böylesi yerlerde en iyi ve en hesaplı alış veriş önceden ne alacağını tespit ederek mağazaya giden kimsenin yaptığı alış veriştir. Bu kişi şuurlu ve bilinçli bir müşteridir. Alacaklarına kendisi karar vermiştir. Mağazayı dolaşırken gözüne hoş gelen, birbirinden cazip ürünlerden etkilenmeyip kendine lâzım olanları alarak mağazadan çıkar.
Aksi takdirde böyle bir mağazaya rastgele giren kimse; "Aaa şu da güzelmiş", "Aaa ne kadar ucuzmuş", "Aaa çok arayıp bulamadığım şey", "Aaa gelmişken alayım, lâzım olur" gibi hiç alâkasız dürtülerle kendisine zaten baştan formatlanarak sunulmuş kocaman alış veriş arabasını ağzına kadar doldurup kasaya yaklaşır. O kadar ürünü üstelik çoğu kez kredi kartından ödeyip alarak çıkar. Eve gittiğinde bazen kendisi de şaşırmaktadır: "Ben bunu niye almışım ki?"
Ve tabii abartısız söylemek gerekirse aldıklarının yansı çöpe gitmektedir. Kredi kartına da aybaşında bu çöpe attıklarının borcunu ödemektedir. Kayıp, sadece o vatandaşın kesesinden değildir, bir milli servettir. Bu servet nereye akmaktadır? Böyle binlerce şuursuz müşteri sebebiyle bu mağazalarda vatandaşın geliri çok uluslu firmaların kasalarına akmaktadır. Âdeta insanların kazançları bu yöntemle sünger gibi emilmektedir.
Konumuza dönecek olursa, bu büyük Alış Veriş Merkezlerinde alış veriş farkı örneğinde olduğu gibi insanın kültür ve ahlâkı da topluma sunulan yazılı ve görsel enformasyon bilgilerle bu şekilde tarumar edilmektedir.
İnsan eğer bu sel gibi akan çağın yaşayış şekline bireysel olarak karşı durabilirse ki selin önünden kurtuluş mümkün müdür? Hiç olmazsa kendini AVM'lere giden şuurlu müşteri gibi hazırlamalıdır.Gözüne kulağına, beynine sokulanları değil kendine lâzım olan hayat şeklini önceden alış veriş üstesi yapan şuurlu müşteri gibi listeleyebilmelidir.
Her reklâmı yapılan sinema filmine değil, kendi karar verdiği filme gidebilmeli veya sinemaya gitmemesi gerektiğine karar verebilmelidir. Gitmeden de toplumda yaşanabileceğini bilmelidir.
Modayı altı ayda bir değiştirseler de, üzerindeki kıyafet eskimediği sürece veya kullandığı telefon iletişim bilgisini sağladığı sürece veya aracının herhangi bir hasarı, arızası falan olmadığı sürece değil altı ay, altı yıl dahi geçse giyebilme, kullanabilme iradesini gösterebilmelidir. Kullandığı sosyal medya araçlarında her ulaşan bilgiyi doğru gibi algılamamalıdır.
Burada çok önemli bir pusula olarak tavsiye ederiz ki, emsalleri hayatı güncel yaşamaya yönelmişken kendisi kendinden bir veya iki kuşak önceki ama rastgele değil mutlaka aile dostu, akraba gibi tanıdık insanlarla bir şekilde diyalog kurmalı ve onların hayata bakışını bizzat onlardan öğrenerek, bir de onların bakış açısıyla hayatı değerlendirebilmelidir.
Hayatın filmlerdeki, bilgisayar oyunlarındaki veya arkadaş muhabbetlerindeki uçuk pozisyonlarla birebir uyuşup uyuşmadığını sorgulamalı, eğer ilgilendiği obje hayatın realitesine uymuyor gözüküyorsa o objeden süratle kurtulmanın yollarını aramalıdır.
Ancak bu şekilde insan, kendisini çevreleyen sosyal olguya karşı bireysel iradesini koruyabilir. Aksi takdirde toplumun içinde nereye istenirse oraya yönlendirilen, saman çöpü gibi her rüzgârda savrulan kimselerden olmak kaçınılmazdır. Çünkü günümüz insanı (gençliği) yukarıda örneklerle saydığımız gibi "parasız adam gereksiz adam" moda sözünü kendine rehber etmiş durumdadır.
Demek ki insanı ailesi, ya da okulda okuduğu ders kitapları değil esasında içinde bulunduğu sosyal hayat etkilemektedir. Önceki dönemlerde her kuşak kendinden bir önceki kuşaktan bir iki hayran olduğu, örnek alacağı ağabey veya abla bulur, onların yönlendirmesine göre hayatta üslup ve prensip kazanırdı. Bugün kuşaklar arası bu zincirleme etkileşim tamamen kaybolmuş zincirlerin halkaları devamlılıktan uzak kopuk duruma gelmiştir.
Hangi kuşak olursa olsun her kuşağı kendi kategorisinde kendine bağımlı hale getirmiş dış etkenler gayet başarılı bir şekilde ailede kimse kimseyi kimseye bırakmamaktadır. Yani ailede istese de artık kimse bu manada kimseyle ilgilenememektedir.
Sokaklar aileden daha fazla gençleri kontrol altına almaya ve yönlendirmeye başlamıştır. Örneğin "baba" rolünü üstlenecek kuşaklar, yani babalar, genel olarak teknolojik gelişime çaba sarf etseler bile ayak uyduramamış ve otomatikman hayatta ofsayda düşmüşlerdir.
Bu zavallı nesil, evlâdına kendini anlatmaya veya evlâdının kendini anlamayışına çare aramaya beyhude uğraşmaktadır.Kimi zaten ipin ucunu bırakmış ve çoktan kahve köşelerinde pineklemenin yolunu tutmuştur.Kimi çocuğuna örnek olamamış olmanın üzüntüsüyle "bari çocuğum teknolojiden mahrum kalmasın" diyerek onun her türlü elektronik ve dijital ürün ihtiyacını gidererek çocuğunu teknomatik dünyaya emanet etmiştir.
Kiminin çocuğu nice illegal dernek veya örgütlerin elinde oyuncak halde vatan kurtarmaktadır. Oysa her birinin hayatı kararmaktadır, kimsenin haberi yoktur.
Öte yandan anneler hayatın inanılmaz metaforu içine aileyi yabana kaptırmamak için bütün yükü omuzlayan çileli kadınlardır. Bu cümleye kahkahalarla gülünmektedir artık. Çünkü anneler artık hiç de öyle değildir. Sabahları büyük küçük herkesi yolcu ettikten sonra televizyonların gedikli konuklarını evin başköşesine konuk etmektedir çoğu anne.
Eskiden çöpçatanlık diye isimlendirilen işleri televizyonlara taşıyan programların kırk yıllık tiryakisi olmuşlardır. Kimileri yemek tarifi, kimileri sağlık programı da olsa genel adıyla "kadın kuşağı" olarak bilinen bu programlara örümcek ağına düşer gibi düşmüş durumdadır.
Akşama da dizileri her kanalda ikişer üçer hazır beklemektedir. Her geçen gün daha da sapıklaştırılan senaryolar sebebiyle yıllar önce Yeşilçam sinemalarında bile yapılamayan kurgular bugün dizilerle odalarımızın has misafiridir.

Daha enteresanı nedir biliyor musunuz?
RTÜK denilen Radyo Televizyon Üst Kurumu'nun yaptığı ve medyada yer alan haber durumun vahametini göstermesi açısından çok önemlidir. Aile içi çarpık ilişkiler, aldatma, tecavüz, gayrimeşru çocuk yapma gibi temaları işleyerek aile yapısını zedeleyen dizilerle ilgili artık tepki verdirmediğine dikkat çeken RTÜK "Ahlâk dışı sahneleri ilk izlediğinde tepki gösteren izleyici, ikinci, üçüncü kez seyrettiğinde o tepkiyi vermez hale geldi. Önceki sezonda alınan birçok izleyici tepkisi bugün azaldı." değerlendirmesinde bulunmuştur.
Ailede babanın izlediği televizyon programı ayrı, annenin izlediği ayrı; kız kardeşin ayrı bilgisayarı, erkek kardeşin ayrı... Her biri aynı odanın farklı köşelerinde kendi dünyalarında bir aile yapısı artık sosyal hayatımızın bir gerçeği olmuştur.
İnsana kendi evinde dahi özerklik bırakmayan arsız misafirlerin getirdiği sanal dünya, insanın aslında hiçbirine ait olmadığı bir dünyadır. İnsanın dünyası değil insanı içine çeken ve yutan sanal dünyalardır.
İnsanın kimlik kişilik ve bireysel düşünme, dolayısıyla üretme ve başarı elde etme melekesini kabiliyetini kapasitesini daha doğmadan yok eden sanal bir kara deliktir.
Bugünün toplumunun insana sunduğu ve bugünün toplumundaki insanın büyük bir çoğunluk olarak hali böyledir.
Bu topluma ait olmayan, bu toplumun nesnesi olmayan kendine özgü, yine her konuda kanunlara uyan, haksızlık yapmayan, kimsenin hukukuna göz dikmeyen, yardımsever, kendine ve çevresine saygılı, telekomünikasyon gibi bir kolaylığı da kontrollü bir şekilde kendi hayatını kolaylaştırmada kullanan "insan"a selâm olsun...

Kemalettin İSAOĞLU

Yorumlar (0)
12
az bulutlu