banner4
10.03.2022, 22:17

TOPLUMSAL SAPMA VE SUÇ


İnsanların istekleri giderilemeyen bir susuzluk gibidir. Öyleyse isteklerde ve tutkularda insanların sınırları aşmaması gerekir. Bunu toplum bize hatırlatmalıdır. Fakat toplum belirli zamanlarda geçici olarak bu görevi yerine getiremez olur. Bu durumda anomi dediğimiz “kuralsızlık” ortaya çıkar. Bu durumda amaçlarını gerçekleştirmek isteyen herkes, ‘amaç, aracı meşrulaştırır’ diyerek toplumsal sapma ve suç işleme eğilimi gösterebilir. Sosyolog R. Merton’a göre, yeteneği olmayanların veya yeterince çalışmayanların sapma davranışlarının ve suç işleme yönlerinin fazla olduğunu belirlemiştir. Zira çalışan insanlar, yaşama hangi noktada başlamış olurlarsa olsunlar başarıya ulaşırlar. Ama yeteneği olmayanların veya yeterince çalışmayanlar, ilerleme fırsatlarını ya sınırlı ölçüde elde edebilirler ya da hiçbir zaman elde edemezler. Başarılı olamayanların çoğu, kendilerini yeteneksizlikleriyle lanetlenmiş olarak görür ve yasadışı da olsa her türlü gayrimeşru araçlarla amaca ulaşma yönünde ağır baskı yaşarlar. Dolayısıyla suçluluk, eşitsizliğin bir neticesi olabilmektedir.
Tekrar edelim ki insan, toplumsallaşma yoluyla hayatı öğrenmekte ve çevresiyle iletişime geçerek olayları çevre faktörüyle anlamlandırmaktadır. İnsanların bazıları kurallara uymayı, emeği, hakkı, saygıyı, değeri, inancı, sabrı, doğruluğu öğrenip bunu uygulamaya çalışırken; bazıları ise aksine açgözlülüğü, kısa yoldan zengin olmayı, kurnazlığı, düzenbazlığı, alkışçılığı, yaltaklanmayı, yalanı vb. kötü adetleri öğrenip çevresine yaymaktadır. İşte birey bu öğrenme sürecinde ciddi bir kültürel çatışma yaşamaktadır. Baskın olan kültür, hukuk kurallarını önemsememeyi, haksızlıkla ‘köprüyü bir şekilde geçmenin yolunu’ öğretmekte ise birey de bu kötü kültürden doğrudan etkilenir ve  sapma davranışları göstermeye başlar. 
O halde olumlu davranış ve değerlerin erken yaşta öğrenilmesi ve toplumsal kurumlar tarafından öğretilmesi çok önemlidir. Zira insan, yaşadığı çevrenin çocuğudur. Kişi çevrenin teşviki ya da duyarsızlığı yanında, öz kontrol yetersizliğiyle de suç işleme eğilimi gösterir. Öz kontroldeki yetersizliğin nedeni ise kötü anne ve baba rolleridir. Ebeveynler, çocuklarının öz kontrolünün geliştirmesi için onları gözlemleyerek çocukların olumlu davranış bilincinin gelişmesine katkı sunmalı ve kötü davranışlarını fark edip, sevgi göstererek demokratik aile tutumla, basit cezalandırmalarla sosyal kontrolü sağlamalıdır. Toplum, ailelerden oluştuğuna göre sosyal düzensizliklerle baş edebilmenin yolu iyi bir aile eğitimi almaktır.
Diğer taraftan suç davranışı, bireyin toplumla bağı zayıfladığında ya da koptuğunda da gerçekleşir. Kişi ailesine, okuluna ve arkadaşlarına yani sosyalleşmenin ilk basamağındaki kişilere ve gruplara olan bağlılıkla hayata başlar ve onlarla birlikte yol alır. Bu kişilerden saygı görmek isteyen birey, saygılarını kaybetmeye neden olacak davranışlardan ise kaçınır. Ancak birey, bir hata yaptıktan veya suçu işledikten sonra ‘damgalanır ve dışlanırsa’, tekrar suç işleme eğilimi artar. Eğer toplum ve özellikle resmi kurumlar, ilk sapmayı gerçekleştiren kişiye olumsuz davranırsa, suçlu toplumdan soyutlanarak sapma davranışları göstermeye başlar. Sosyolog Becker, normal bir kişinin ‘sapkın’ olarak algılanması ve etiketlenmesi ile toplumun ve o bireyin yaşayacağı değişimi şöyle açıklar: Başlangıçta ‘kamusal etiketleme’ işlemiyle, bireyin ya da grubun sapkın olarak tanımlanmasına yol açan bir süreç yaşanır. Güçlü bir resmi etiketleme sonucu birey ya da ilgili grup önceden var olan olumlu bütün sembollerini ve statülerini kaybeder. İnsanlar, onlara karşı farklı tepkiler verir ve artık bambaşka şekilde davranır. Ötekileştirilen bireyler artık kendisiyle ilişki kurulmayacak kişiler olarak kodlanır ve toplumdan dışlanır. Bu reddedilme, kaçınılmaz olarak bireylerin kendilerini algılama biçimlerini de etkiler. Çoğu dışlanmış birey bu sapkın etiketlenmeye göre yaşamayı kabullenir. Dolayısıyla etiketleme ve damgalama, kendi kendini gerçekleştiren kehanete dönüşebilir. Sapkın olarak etiketlenen birey, sonunda gerçek bir sapkına dönüşebilir.
Şu halde toplum olma bilinci içerisinde, karşılıklı saygı anlayışı ile bireyin dışlanmasına, damgalanmasına ve toplumla olan sosyal bağlarının koparılmasına fırsat verilmemeli, bireye karşı yumuşatıcı ve uyarıcı yaklaşımlar göstererek, ona hatalarını düzeltme fırsatı sağlamalı ve hata yapan bireyi topluma yeniden kazandırmalıdır.
Yine toplumsal bağlayıcı normların ahlaki geçerliliğine inanıldığı sürece, insanların suç işleme eğilimi azalmaktadır. Toplum bireylerini birbirine bağlayan vatan, millet, din, dil, kültür, ahlak ve her türlü milli değerler ile hukukun üstünlüğü gibi kavramlar, hamasetle menfaat için araçsallaştırılmamalıdır. Bazı sosyologların sözünü ettiği gibi ‘kanunların tarafsız olmadığı, yasaların güçlü egemen grupların çıkarlarına göre yapıldığı, kanunların siyasi çıkara göre çalıştığı, egemen sınıfın kendi suçlarını kutsal bir yerde konumlandırdığı ve onları her türlü suç karşısında güvence altına aldığı, ancak azınlık ya da alt tabaka toplumsal gruplara gelince, yasaların bunlara karşı en küçük yaptırımlara kadar baskı amaçlı uygulandığı, bu şekilde kapitalizmin kendini üretilerek eşitsizlikleri çoğaltarak gizlediği, bu suretle statükonun kanunlar eliyle korunarak tümden meşrulaştığı’ yönündeki eleştirel iddiaları haklı çıkarmamak gerekir. Bunun için de toplumsal değerlerin içselleştirilerek, toplumun her ferdine kanunların eşit ve samimi şekilde uygulanması gerekir. Hukukun üstünlüğü ve kanunların bağlayıcılığı gibi kavramlar, değerler eğitimi verilerek ödüllü ve pekiştirici öğrenme yöntemiyle bireylere kazandırılmalıdır. Değerlerin istismarına dönüşecek kültür endüstrisinden ise bireyleri, devlet korumalıdır. 
Aynı zamanda toplumsal sapma ve suç davranışlarına insanların yönelmemesi için sosyal medya, televizyon, internetle oluşturulan fantastik dünyada, herkesin arzusu göre yaşaması, zengin ve güçlü olma özentisinin içine düşmemesi ve bu tür yayınlardan uzak durması icap eder. Bu yayınlarda doğru hedeflere ulaşmak için emeğin, çalışmanın, eğitimin ve tasarrufun araç olarak kullanılması öğütleniyorsa ortada bir sorun yoktur. Ancak hayal edilene ulaşması imkânsız olan kişilerin, olumsuz yayınlardan etkilenmesi, şiddet eğilimi göstermesi, başkalarının hakkını gasp etmeye başlayıp mallarını yağmalaması sözkonusu olabilir ki  tüm bunlar toplumsal kuralsızlığın yolunu açar.
Sonuç itibariyle toplum içinde yaşayan her bir birey, toplum içinde olumlu yönde sosyalleşmeyle birlikte kültürel gelişimini tamamlamalıdır. En büyük katkı, ailede ve okulda kazandırılan doğru eğitimlerdir. Bireyler de kalıplaşmış fikirlerden uzaklaşmak üzere, aklını kullanmaya cesaret ederek bilim, felsefe ve sanat konularında faydalı okumalar yapmalıdır. Toplum üyeleri iyi ve kötü ayrımın yapabilmek için felsefi ve sosyolojik bakışla eleştirel düşünebilmelidir. Ülkemizde iyi, değerli ve faydalı insan olmanın yolu, doğru değerleri öğrenip, meşru yoldan toplumsal statü kazanıp, ilerlemekten geçmektedir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu