banner4
01.12.2021, 14:28

To Be Or Not To Be (Olmak ya da olmamak)

Bir yerde orman yangını olduğunda “yüreğimiz yanıyor” deriz. Peki şimdi mutfaklar yanıyor buna ne diyeceğiz? Muhtemelen insanlar bu soruya mesleğine, gelirine, duyarlılığına ve ideolojik bakışına göre değişken yanıtlar verebilir. Bu özellikler bireyin konuya yaklaşımını, göreceli olarak bakışını öne çıkarır. Tüm ekonomilerde yüksek enflasyonun yığınları önce arayışa, sonra sosyal olaylara yöneltecek kadar kötü huylu oluşuyla bilinir. Tıpkı birleşik kaplar deneyi gibi, domino taşları yasası gibi kitlesel etkilenmelere neden olabileceği gibi...

Dünyadaki ve ülkedeki ekonomik sele kapılma ihtimalini siyaseten görme ve engelleme sorumluluğu olanlar sanki aynı DNA’ya sahipler ve sadece bağırarak kamplaşmayı körüklemekteler. “Şeytan ayrıntıda gizli” ya, tam da bu gerginliklerden yararlanıp para piyasalarında ekonomik yangını çıkaran faizciler, tefeciler cirit atarken tarlalarda, fabrikalarda, pazarlarda ve nihayet mutfaklarda da karaborsacılar görülmeye başlar.

Sanki seçilmişlerin dokunulmazlıkları kaldırılmış, faizciye, tefeciye, karaborsacıya dokunulmazlık verilmiş. Adamlar birden bire piyasaların dokunulmazı oluvermişler. Anladık zor günlerdeyiz. Peki neden sorumlular sorumluluğunu unutmuşa benziyor. Bilinsin ki ekonomik yapı, sosyal adaleti rayına oturtamayan siyasetçinin müsrifliğini kimse kabul etmez. Biz de burada tereciye tere satmayalım, mutfaktaki bu yangını ekonomistlere bırakalım ve partilerimizin hali pür melal siyasetlerini ittifaklar üzerinden biraz irdeleyelim.

Bilindiği gibi yeterli yasal alt yapısı oluşturulamayan Başkanlık Sistemi parti sayısını azaltacağına, ülkede pıtırık pıtırık yeni marjinal partiler doğurdu. Gelinen noktada da tüm partiler şimdilik İttifakların çemberinde ve gözetiminde kadir kıymet görüyor. Bize göre bu durum Başkanlık Sistemi’nin ne olup olmadığı anlaşılana, gerekli yeni anayasa ve alt yapısı sunulana, iki buçuk partili bir sistem oturana, radikalizmin para etmeyeceği genelde ve yerelde demokratik bir ortam sağlanana kadar, her seçim sezonunda her bir seçmene ve partiye böyle ilgi, sevgi ve muhabbet serenadlarına devam edileceği görülecektir.

Bu anlamda hem AK Parti hem de CHP, seçim tarihi yaklaştıkça irili ufaklı tüm partilerin kapılarını çalmak zorunda kalacak gibi görünüyor. Üstelik düşünceleri ters olsa da kapıları aşındırılacak partiler tahmin edeceğiniz gibi HDP ve İYİ Parti’dir. Cumhur ve Millet ittifakı bu ve diğer partilerin kapısına gitmek zorunda kalacaklar. Halka dönüp kendi ittifakının nedenini izah edebilen de seçimi alacaktır. “Çözüm Süreci”nden bu yana iktidarla kanlı bıçaklı duran HDP’nin ağırlıklı kitlesi bilindiği gibi; dağda, hapiste, mezarda ve firarda olan “bedel ödemiş” partizan Kürd ailelerini kanlı pandora kutusuna koymuş PKK ve Türk Solu’dur.

Eğer yanılmıyorsak HDP’yi Cumhur İttifakı’na Cumhur İttifakı’nı da HDP’ye yanaştırıp bir araya getirecek tek güç Türkiye-Amerika ilişkileridir. Yani Amerika’dır. İktidar partisi ayrıca bölgede ve metropollerde küstürdüğü ve daha önce kendisine oy vermiş muhafazakar Kürd seçmene de mecburen ve gecikmeden ulaşmak zorunda...Siyasetten diplomatik diyalogu unutmadan “ihtimaldir padişahım, belki derya tutuşur” misali bir seçenekle daha karşı karşıya görünüyor. Evet bunlar bilinmeyen tespitler değil ama söylenmiyor. Söylemek de zor belki ama biz söylemiş olalım. İktidar, HDP ile ittifaktan önce cesaretle iklimi yumuşatacak bir affı da içine alan Başkanlık Sistemi’nin yarınını hatırlatacak reformlar içeren siyasi bir inşirah hareketine girişmek zorunda…

Bu da nereden çıktı demeyin? Bu koşullarda bu önerimiz; “iğne deliğinden Hindistan’i görmek kadar zordur” biliyoruz. Zoru başaranlar şüphesiz şartlarını zaman mekan kavramı içinde yeniden değerlendirenlerdir. Nihayet bizimkisi yetkili bir sunum değil, Toplumsal Mutabakatçı bakışı ile bir think tank önerisidir. AK Parti iktidarının ittifak için zayıf ama ikinci seçeneği; İYİ Parti’dir. İYİ Parti’nin kitlesi de bilindiği gibi merkez partisi olmaya yönelen muhafazakar ve milliyetçidir. İktidar aynı şekilde ülkücü merkez partisi olmaya çalışan İYİ Parti’ye de projektörlerini derinden yönelterek CHP’nin 2018 seçimlerindeki ahde vefasını perdeletebilir mi? Bilinmez...

Rahmetli Süleyman Demirel ne derdi; “Dün dündür bugün bugündür.”

AK Parti, önündeki bu antagonist seçeneklerle yeni reformlar için ya gemileri yakmalı ya da Bahçeli’yi ikna etme de gecikmemelidir. Toparlarsak siyasette, diplomaside uzlaşmayı hâlâ verilmiş taviz olarak gören bir anlayışımız var. Tamam da yüzde elli artı bir hatrına iktidarın da muhalefetin de bu seçimde aleni yeni ortaklara ihtiyacı var…Yani ülke siyasetinin gidişatı diyalektikte “Zıtların birliği” yasasına mahkûmdur. Siyasette düşman kardeşliğinden vazgeçmek zamanıdır. Bu durum kendini tüm partilere dayatıyor. Şüphesiz “Cumhur İttifakı”nın doğrudan HDP’yle, İYİ Parti ile muhatap olması teşbihte hata olmazsa karanlıkta büyük baş bir hayvanın altında buzağı aramaya veya göle maya çalmaya benziyor. İttifaklar için altın vuruş sayılan bu partilerin ana kapılarından önce diyalog kapılarının karşılıklı kapalı olması, politik dostluk ve demokratik birlik adına bir taliksizliktir. Yukarıda ele aldığımız bu iki ihtimalin yaşam bulması da bu nedenle sıfır noktada duruyor. Eğer yanılmıyorsak, tekrardan söyleyelim; “Cumhur İttifakı” HDP veya İYİ Parti’den en az birini, “Millet İttifakı” ise her iki partiyi ikna etmek ve ittifakına katmak zorunda oldukları matematiksel bir zorunluluktur. Millet İttifakı kurmaylarının önce HDP ve İYİ Parti’yi yan yana oturtmaya ikna etmesi ve sonra da halkın karşısına hep beraber çıkmayı başarabilmesi lazım. Ne yazık ki, ulus devletin tekçi zihniyeti dünden bugüne liderlerin psikolojisine, onlardan da fotokopi gibi topluma yansıyarak gerginliğe neden olan bir zihniyete dönüşmüş.

Bu nedenle çözüm analizleri ittifak sentezinde kaybolmaktadır. Bizim amacımız ise karanlıkta duran ihtimaller teorisine ışık tutmaktır. Olur ya da olmaz ama bildiğimiz bir şey var; siyasi liderlerimizin ülkenin toplumsal mutabakatı için hâlâ demokratik cesaretleri yok ama ülkenin toplumsal mutabakatını hamasete boyayarak siyasetlerinin kariyer ihtirasına kurban etmekten de çekinmiyorlar. Bu nedenle ittifakların birbirine uymayan hamuru daha çok su kaldıracağa benziyor. Partilerin birbirini nasıl kabul edeceklerini, ittifakların hangi suyla, hangi unla bize nasıl bir demokrasi ekmeği sunacakları pek belli değil…Bizce ulus devletin şoven sendromundan çıkmanın ve demokratça davranmanın zamanıdır. Bunun içinde demokratik devlet olma yolunda cesaretle demokrasiye evet diyecek parti liderlerinin önce hamasetten kurtulmaları gerekir. Öyle bir süreçteyiz ki parmak bastığımız konu biraz da körler mahallesinde ayna satmaya benziyor. Biliyoruz ki; demokrasinin eşitlik ilkesi adına bu adımlar hem zor hem de zorunludur. Halkı için iyimser olan, kör de olsa görme umudu taşımalı, önce ayna almayı his etmeli, çağrılmayı değil…

Mahmut Şimşek / Siyasi Analist

Yorumlar (0)
12
az bulutlu