banner4
31.01.2021, 23:24

TARİH VE KÜLTÜR TURİZMİ

Bu sütunlarda 20 Ocak 2020 tarihli makalemizde, Termal Turizmi ve ülkemizin bu konuda sahip olduğu potansiyeli yazmıştık. Bu makalemizde ise Tarih ve Kültür Turizmi ve bu konudaki başka hiçbir ülkeye nasip olmayan potansiyelimizi, çok genel de olsa ele almaya çalışacağız.

Turizm için “bacasız sanayi” tabiri kullanılır.

TÜİK’e göre Türkiye’nin 2019 yılı turizm gelirlerinin, 34 milyar 520 milyon 332 bin dolar olarak gerçekleştiği, bunun 25,3 milyar dolarının kişisel harcamalardan, geriye kalanın paket tur harcamalarından elde edildiği açıklanmıştır. Aynı dönemde gelen turist sayısı da 51 milyon 850 bin 42 kişi olmuştur. Bu, bir önceki yıl olan 2018’e göre yaklaşık % 17 civarında bir artışa tekabül etmektedir.

BM’ye bağlı Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) 2019 verilerine göre, Türkiye’nin, gelen turist sayısında dünyada 6’ncı sırada, turizm gelirlerinde 13’üncü sırada, rekabet endeksinde ise 44’üncü sırada yer aldığı açıklanmıştır.

Pandemiden dolayı, 2020 yılında bu rakamlarda (maalesef) % 70’ler civarında bir azalma olduğu tahmin edilmektedir.

Ülkemiz açısından baktığımızda, turizmin büyük çoğunlukla, yaz sezonunda ve deniz turizmi ağırlıklı gerçekleştiğini görüyoruz. Bu da oldukça önemli olmakla ve bunun artarak devamını sağlamak için çalışmaya devam edilmekle birlikte, tarih, kültür ve doğa turizmi konularında da aynı başarıyı sağlamamız gerektiğini, çünkü bu konularda da başka hiç bir ülkeye nasip olmayacak kadar şansa ve potansiyele sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Türkiye Cumhuriyeti olarak bulunduğumuz bu vatan topraklarının her karışı tarihten ve farklı kültürlerden milyonlarca izler taşımaktadır.

Bunun son yıllardaki bilinen, yeni keşfedilen ve en popüler örneği olanı “Göbeklitepe”dir. Ki, Göbeklitepe’nin keşfi tamamen tesadüfi gelişmiş, bununla birlikte dünya tarihinin günümüze kadar gelişimine ilişkin bilinenleri ters-yüz edecek yani ezber bozacak türden olmuştur. Sadece bu keşfin hakkıyla değerlendirilmesi bile, o bölgelerimize ve ülkemize her yıl milyonlarca dolar kazandıracaktır emin olun.

Küçük bir örnek olması bakımından, memleketim olan Burdur ve Antalya’dan birkaç örnek vermek istiyorum izninizle:

Burdur’da: 2300 yıllık geçmişe sahip Burdur/Gölhisar ilçesinde bulunan Kibyra Antik Kentini; 5.000 yıllık geçmişe sahip olan ve BM UNESCO Dünya Mirasları Geçici Listesine giren Ağlasun ilçesindeki Sagalassos Antik Kentini; 2300 yıllık tarihe sahip Bucak ilçesindeki Kremna Antik Kentini; yine Bucak ilçesinin Kocaaliler Köyündeki Milias Antik Kentini; Altınyayla ilçesindeki Balboura Antik Kentini; Merkeze sadece 26 km uzaklıkta Hacılar Köyündeki 5.000 yıllık geçmişe sahip Hacılar Höyüğü’nü; Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait 10’larca Konak, Kervansaray ve Hanları; Burdur-Antalya yolu 14’üncü km üzerindeki İnsuyu Mağarasını, bırakınız yabancı turistleri, çoğumuz bile bilmiyoruz. Öyle değil mi?

Antalya’ya baktığımızda: Burdur’a göre daha şanslı ve biraz daha tanınır olsa da, Antalya’mızın Kaleiçi, Hadrianus Kapısı; Perge Antik Kenti, Korkuteli/Termessos Antik Kenti; Patara Antik Tiyatro; Kemer/Phaselis Antik Kenti; Serik/Aspendos; Aksu/Perge Antik Kenti; Kaş/Xanthos Antik Kenti; Demre/Myra Antik Kenti; Side/Apollon Tapınağı; Kumluca/Olimpos Antik Kenti; Kumluca/Rhodiapolis Antik Kenti; Kumluca/Gelidonya Feneri’ni dünyaya ne kadar tanıtabildik sizce? Buralar biraz da olsa bilinmekle birlikte, gerek ülkemize turizm/döviz katkısı anlamında ve gerekse hak ettikleri değer anlamında tanınırlığı inanın % 20’ler seviyesinde bile değildir.

Gerek Burdur ve gerekse Antalya’dan verdiğimiz bu örneklerin her biri, tarihin binlerce yıllık derinliklerinde var olmuş, o dönemin medeniyetlerindendir, ve yine herbiri başlı başına bir tarihtir. Ve bu tür birikimler, bu güzel yurdumuzun her bölgesinde fazlasıyla mevcuttur.

Bu değerlerimizin her birini, öncelikle (eğer gerekiyorsa) restorasyonlarını ve çevre düzenlemelerini yaptıktan ve varsa ulaşım ve konaklama sorunlarını da çözdükten sonra, detaylıca tanıtabilirsek, buraların herbiri binlerce turist çekecek kapasiteye ve cazibeye sahip olan yerlerdir. Hakkıyla değerlendirebilirsek, hem bu bölgelere ve ülkemize ilave milyonlarca ilave dolar döviz geliri kazandıracak, hem de yeni yatırımlar ve binlerce istihdam imkanı doğacaktır. 

Yurt dışında bir çok ülke, küçücük tarihi bir vazoyu allayıp pullayıp etrafını çevirip aydınlatma ve süslemelerle sunarak, binlerce turisti, herbirinden 3’er 5’er dolar/euro giriş ücreti de alarak, ülkesine milyon dolarlar/eurolar kazandırdığı gerçeği karşısında, bizim bu denli devasa ve gerçek varlıklarımızdan yeterince faydalanamamamız acaba ahmaklık olmuyormu? Ve bunun bir başka tanımı da “varlık içinde yokluk yaşamak” olmazmı?

Doğa Turizmi için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Bunu ayrı bir makale konusu yapacağım inşaallah.

Türkiye’mizde turizmin ve turizm gelirlerinin her sene artarak ilerlemesi memnuniyet vericidir. Bu gelişmelerin ve  ilave artışların sağlanmasında, gerek Bakanlığın ve gerekse TÜRSAB gibi STK’ların canla başla çalıştıkları bilinmekle ve takdir edilmekle birlikte, bu makalemiz konusunu teşkil eden tarih ve kültür turizmi konusunda biraz daha yoğun gayretler göstermemiz gerektiğine inanmaktayım.

Herşeyin başında “Tanıtım” geldiğine göre, mesela;

-Havalimanları Dış Hatlar gelen ve giden yolcu peronlarında, deniz ve kara yolcu giriş kapılarımızda 3-4 dilde hazırlanmış detaylı tanıtım broşürleri hazırlanıp dağıtılsa,

-Bu broşürlerde sadece tanıtılan yerlerin bilgileri değil, ulaşım, en yakın konaklama alanına transferler, konaklama yerleri, mutfak, gece aktiviteleri ve ortalama maliyetler gibi bilgiler de bulunsa,

-Turistik bölgelerden elde edilecek gelirlerin % 1-2’si gibi bir kısımla bütçe oluşturularak, bu paranın belli bir plan ve program dahilinde uluslararası tanıtım için, turizm potansiyeli taşıyan ülkelerin gazete, internet sayfaları ve TV’lerinde tanıtımlara ağırlık verilse,

-Yurt içi ve yurt dışı turizm acentaları ile, Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinesinde TÜRSAB bünyesinde yılda 2 kez eğitim ve bilgilendirme çalıştayları düzenlense,

-Seyahat sonrası ülkelerine dönecek kafilelere, dönüş öncesi detaylı (gezilen yerler, ilgi-alaka, rehberlik hizmetleri, mutfak, konaklama, fiyatlar vb) anket formları ile memnuniyet ve memnuniyetsizlikler takip edilerek, neticesinden ilgililer bilgilendirilse ve bunların kayıtları muhafaza edilse,

-Ve bu çalışmalara bir an önce belli plan ve proğramlar dahilinde başlanarak, mesela önümüzdeki 10 yıl sonrasında, ülkemizin kültür ve tarih turizmi gelirleri için (mevcut turizm gelirlerimize ilaveten) yeni mantıklı hedefler konulsa,

Nasıl olur?

Yorumlar (1)
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Kaleminize sağlık Saygıdeğer Müsteşarım çok güzel bir konuyu izah etmişsiniz Turizm ülkeler için en büyük gelir kapısı bizde bir gün tarihi kalıntı zengini ülkemize turist çekmeyi becerebiliriz İnşaAllah
12
az bulutlu