banner4
11.02.2021, 11:50

SIRNI

Evvel vakitler;

belge, görsel ve anlatım ile ulaşır bize. Bunlar yok ise veya bunlara bakmamaya sebep acziyet var ise şayet, zanlar ile ulaşır bize.

Dörtnala kabiliyetinde nimetler ile taşınırdı herşey, bizim zannımızda. Nalbantlar, hızlı koşanların ayaklarının altına dokunurdu sadece sanki.

Öyle değildi elbette...

Onların mesaisi, çok olurdu.

Atlardan daha fazla başkaları ile.

Çok kıymetliydi öküzler.

Herbiri, bir servetti her konakta.

Yük taşır, yol gider,  buğdayı saptan ayırır,

sapın saman oluşuna yürür, tarlayı sürer, savar için döner, soyuna soy katar ve ölmeden evvel de nimet saçarlardı.

Daha ne olsun?

Mühim emektarlar idi onlar.

Emeğine ve sıhhatine ehemmiyet edilir, nal çakılırdı öküzlerin tabanına. Kış vakti dinlence olduğu için, çivili nal kullanılmazdı. O, atlara münhasırdı.

Peşinden sürüklediği yaban aracın tekerleri zor bela dönerdi ama heryerde dönerdi. Yeterki; toprağa batmasın, topraktan kalkmasın.

İki teker arasında; onları birbirine tutturan, döngü ve akış dengesini sağlayan, sağlam ağaçların yeşerebildigi memleketlerden getirtilmiş, dingil vazifesini sırtlamış olan bir tahta parçası bulunurdu. Sırnı derlerdi

buna.

Kimisi bir ömür kadar dayanır, kimisi ansızın şak olurdu.

Sırnı; işin kadimi, işin sırrı, işin ruhu, işin felsefesi idi aslında.

Yollar, cennet patikası değildi. Her halinde ve her noktasında, mutlaka birşeyler olurdu. Bir tümsek, bir kaya parçası, bir çukur, bir engebe, bir yamuk hal veya bir başka bir şey. Hiçbir şey olmasa, daimi bir sarsıntı olurdu. Malum; yollar cennet patikası değildi, kör arabalar ve öküzler de cennet ehli.

Hangimizin yolu, camdan misal bir düzlemde kaim olmuştur ki?

Hangimizin hükmü, topraktan bağımsız bir söylemde hayat bulmuştur ki?

Hangimizin cürmü, toprağa düşmeyip içimizde saklı kalmıştır ki?

Akıl, nefs, kalp ve ruh arasında sağlam duracak; kaç tane veya hangi nitelikte sırnı ile ne kadar zaman dengede tutabiliriz hayatı?

Bir sırnının belini bükecek sırların ağırlığı, kaç gramdır?

Veballeri çaktıkça bağrına, çekiç mi kırılır evvel?

Taşınamayacak yükün yüklenmeyecegi hakikatinde, kendi dengesini kendisi mi bozar zavallı?

Ah ve Eyvah...

Yollar cennet patikası değil, kör ruhlar ve

nalsız bedenler de cennet ehli...

Yorumlar (3)
Salih 3 yıl önce
Kaleminize sağlık
İlhan Kılıç 3 yıl önce
Yazının içeriğini anlamaya çalıştıkça geçmiş dönemlerin yaşanmışlıklarını, lirik bir üslupla bizlere yad ettiğin için tebrik ederim.
Cevat 3 yıl önce
Süper
12
az bulutlu