banner4
02.02.2022, 23:18

Sağlıklı Olmak ve de Sağlıklı Düşünmek

Sağlıklı olmak ve de sağlıklı düşünmek, Yüce Allah'ın yarattığı nizamda normal olan şeylerin adıdır. Bunların kaybı hâlinde ise, hastalık ve de sağlıksız düşünme girdabına düşen bir insan ve dahi topluma daha yakından şahit olmamız kaçınılmazdır.

Tarihsel ve de tecrübî olarak yakından bilmekteyiz ki, insan ve toplumu sağlıklı kılan unsurların başında gelen eğitim olgusudur. Bunu açıktan ve de etkin bir şekilde diyebiliyorsak, bu konuda baş ağartan ve bununla kalmayıp öneri paketi hazırlayarak şöyle tespitlerde bulunan Nurettin Topçu’ya kulak vermek lazımdır. Ki o, sistemi hem ilkesel ve hem de pratik açıdan yakından bilen büyük bir kişiliktir. Şimdi sözü ona bırakma zamanıdır: “Eğitim sistemimizin iki eksiği vardır. Birisi eğitim, diğeri sistem.” İşin içinde olanların oldukça yakından bilebileceği bu tespit, aklı başında insanları her dem derin düşündürmesi gerekmektedir.

İnsanın yola çıkarken özgürlük değerini yanında taşıması elzemdir. O nedenledir ki, dünya üzerinde özgürlük mücadelesi veren her birey ve de toplumun muhataptan ziyade kendi yakınlarını bilinçlendirmeye önem verdiği bilinmektedir. Zira siz köle olmak istemezseniz gönüllü köle bulmanın imkânı ortadan kalkacaktır. Gelinen bu aşamada sözü hayatını özgürlük değerlerine adayan büyük düşünür Malik b. Nebi’ye verme zamanıdır. Mamafih o, kişi, insan ve birey için kalıcı değerin sadece hürriyet kazanımından geçtiğini ifade ederken söze şöyle başlar: “Sömürgeci varsa, sömürgeci ile beraber sömürülmeye müsait bir sömürgenin mevcudiyeti de var.” Sözün nezahetine uymasa da, bahsedilen konuyu yalın bir şekilde daha yakından anlama adına kaba tabirle ‘merkep olmaya niyetlenenlere semer vuracak pek çok kişi bulunabilir’ sözünü anımsatmakla iktifa edelim.

İnsanlığın bir döneminde hakikati bulma adına yola çıkan büyük düşünürlerden birisi olan Aristo’ya göre insanda mutlak manada dizginlenmesi, ölçülü hâle getirilmesi gereken dört temel pathos/his şunlardır: “Acı, korku, arzu, haz…” Bunların kontrolü demek, insanın daha akıllı ve istendik davranış sergilemesi anlamına gelecektir. O yündendir ki, ister felsefe cenahında ister diğer cenahlarda olsun akıl başında olan herkesin “insanın yıkıcılığını önleme” adına büyük düşündüklerini bilmek gerekliyse, bugünün insanına bırakılan değerli bir mirastan da bahsedebiliriz demektir. Hem de kişi, toplum ve din ayırmadan bu işe koyulmak en tercih edilen yol olmalıdır. Zira hakikat bir yitiktir, bulununca sahibine ait bir değere dönüşüverir.

İçinde yaşadığımız imtihan dünyasının somut ve de etkin bir gereği olarak, insanlığın ortak mirası olan düşüncelerin adeta devredilen “kalıcı miras” gibi sonraki nesillere aktarılması/kalması olgusu, yine insanlığın zamanla yolunu şaşırsa da hep birlikte belli bir güzergâhta ilerlediğini göstermektedir. Bu güzergâhın zaman içinde sorun üretmesi bir yana, aklı başında olan kişilerin hem sahip oldukları cevherler ile ve hem de Yüce Allah’ın katkısı olan vahiy dokunuşlarıyla yol bulmaları kolaylaştırılmıştır. Hele de bu düzeni uygulayıp herkesin örnekliği için pratize eden seçilmiş elçilerin yaşam öyküleri insan ve toplumu daha kolaylıkla hakikatin yanına çekebilecektir. O nedenle sözün burasında değer kazanımı, örnek alma, emrini dinleme, sözüne kulak verme bazında ifade edilmiş olan şu söze kulak vermek lazımdır: Bir Eski Ahit atasözü der ki: “Bitselem elohim/bütün insanlar Tanrı suretinde yaratılmıştır.” Bu meyanda, herhangi bir dindar için yola çıkarken yanında bulunduracağı değerlerin Yüce Tanrı’nın öğütleri olduğunu bilirsek, dindarlığın öyle pek uzak bir köy olmadığını daha yakından anlamış oluruz.

Akıllı insanların ne yola çıkarken ve ne de yol boyunca kibirle hiçbir işi olmayacaktır. Yoksa bu hastalık, hem insanı ve hem de toplumu ve dahi ikisinin oluşturduğu değer sistemini Yüce Tanrının sistemine uyum adına talan edebileceklerdir. Kendilerini Tanrı’nın yerine koyup konuşanların sıradan insanları bile ikna edemediği, o yüzden de anlamayı değil, mutlak kabulü, hatta sorgusuz-sualsiz iman etmeyi öncelemeleri büsbütün foyalarının açığa çıkma endişesi sebebiyledir. Eski akıllı büyüklerin dediği gibi, “sosyal kibir/hubris” Antik uygarlıkların yıkılış nedenlerinin başında gelen en bilindik unsurdur. Öyle ki, Maya uzmanı antropolog Scott Johnson, “Antik Uygarlıklar Neden Başarısız Oldu? adlı eserinde bu gerçeği açıklıkla ifade eder. Kanaatimizce bu durum, en çok da dindar görünen ya da geçinen toplumları etkilemiştir. Yola Allah’ın işaretleriyle çıkması gereken kişilerin bunu unutup zaman içinde kendilerinin oluşturduğu din ve toplumun merkeze alınmasından sonradır ki, doğru yaşamaya sevk edilen insanlık, hakikati çalma ve kendi fantezilerine uydurma merakından asla vaz geçmeyecektir. Hâlbuki dindarlık, son derece kolay ve açık ilkelerden oluşmaktadır. Zira bunu herkesin kolaylıkla yapabileceğini bilen Yüce Tanrı, kendisine muhatap olarak yine herkesi almayı tercih etmiştir demek durumundayız.

İnsan topluluklarının yola çıkarken hesap etmediği ancak yapıp ettiklerinden sonra başlarına gelen helak/çöküş esasında kendilerinin de planlamış olduğu sistemsel kurgu olarak görülebilir. Bu yolculukta ister pozitif manada olsun isterse negatif süreçleri betimlemede olsun Deus ex machina/Tanrının eli, kaderi değil, sosyolojik bir süreç olarak insanı çevrelemekte ve istemli ve dahi istemsiz hareketlerine yön vermektedir. Akıl sahibi insanın bu süreci iyi okuyup kendisine ona göre yol edinmesi lazımdır. Yoksa başladığı işi kısa sürede berbat edebilecek yeteneği kendisinde bulmuş olur. Buna rağmen insanları esaretine almış olan “kaderci bakış” ya da “Allah’ın takdiri” ezberi, sosyal kibrin dindarca ifadesi olmakla, yaşanan gerçekliği görememe, atlama, sebebi başka yerde arama iradesidir diyebiliriz. Oysa çöküşün sünnetullah yasaları kapsamında herkese eşit çalışan bir “yasal süreci” bulunmakta ve ne yazıktır ki, ilk önce yönetici elit bunu görmezden gelmektedir. Bahsedilen yasanın geri bildirimlerine göre hayat bulan “sosyal çöküş”, o toplumun başat kurumlarından başlar ve de yayılır. O amaçla insanoğlunun sağlıklı bir yaşam elde etme adına ve da dünyayı imar etme amacına uygun tarzda yola çıktıklarına son derece dikkat ve özen göstermesi gerekmektedir.

İnsan ve toplum için hem içeriden ve hem de dışarıdan onları kontrol edecek, iyi olana yönlendirip kötü olandan uzaklaştıracak sistemlerin kurulmuş olduğunu bilmekteyiz. Bize göre bunların başında gelen din ve ahlak olgusudur. Bu iki olgunun aynı gerçekliğin farklı işleyişleri olmasının yanında, insanı hakikate ulaştıran etkin bir sürecin kazanımına da neden olduğu unutulmamalıdır. Romalı şair Decimus Junius Juvenalis/Juvenal’in “Quis custodiet ipsos custodes?” Yani “Gözcüleri kim gözleyecek” sorusu, hakikat arayışında yola çıkan herkesin belli temel değerlere sahip olmasını şart koşar. Bizce bu eskimeyen değerlerin kaynağı, hem yolu hem yolcuyu ve hem de yolun azığını temin etmede birincil güç olan Yüce Tanrı’ya kulak vermek olmalıdır. Kılavuzu Tanrı olanın gideceği yerin neresi olduğu hususunda pek de ayrışma olmayacağı bilinmektedir.

İnsanın yola çıkması arifesinde azığında olması gereken en temel olgu herhalde özgürlük meşalesi olmalıdır. Zira onun eksikliğinden hem köleliğin sistemleşmesi ve hem de insanlar arasındaki sınıf farkları hayat bulur. Geçmiş dönemler izlendiğinde bu olgunun kolaylıkla hayat bulduğu söylenmelidir. İşte sırf bunun için bile olsa Müslüman insanın yola çıkarken yanına aldığı azığının en birincisi özgürlük değeri olması boşuna değildir. Yaşadığı hayat ve verdiği mücadele ile bu denilenleri hayata taşıyan kişi olan Şeyh Şamil: “Biz özgür doğduk, özgür kalacak ve özgür öleceğiz.” demek suretiyle din-insan-hürriyet olgusunu bizlere daha yakından tecrübe ettirmektedir. Müslümanın diğer adının “özgür insan” olması, bu yolculukta kalıcı değerlerle büyüyen bir şahsiyetin olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

İnsanın etrafındaki fiziksel ve sosyal oluşumların teknik dili olan bilim karşısındaki sınırlı yeteneğine atıf yapan ve de bilimsel devrimleri ve dahi bilgi hazinelerini yakınlaştıran söz olan: “Ignoramus” yani “ben bilmiyorum/bilmiyoruz, bilemeyeceğiz” tavrı, farklı bir açıdan bakıldığında insanın haddini bilmesine katkı sunan bir beşer duruşudur diyebiliriz. Ancak bu tavrın hayatın her alanına dağılarak insanı bilmesi gereken şeyler konusunda yolda bırakması da mümkündür. Oysaki Yüce Tanrı’nın düzenini kavrayıp yasal altyapısını keşfedecek en birincil varlık insandır. O yüzden de haddini bilmekle kalmayıp etrafında olup bitenleri bileme ve dahi anlamlandırma seçeneği, hakikat yürüyüşünde uzun bir mesafe kat etmiş olan insanın mutlak kazanımı olsa gerek. Bu kazanımın devamı adına insan ve onu çevreleyen yasallığı çözme uğraşı olan bilimin dili, aynı hedefi farklı açılardan gösteren hakikat söylevleridir. Belki de bu sebepledir ki, bilim insanı ve dahi Müslüman bilim insanından etrafındaki olgusal dili çözme adına büyük çaba göstermesi beklenmektedir.

Hakikat yolculuğunda insanın bazen garip tepkileri de yüz bulmaktadır. Bunlardan birisi olan “kur yapmak”, esasında kötü bir şey değildir. Nitekim kavramın Arapça anlamlarından birisi de Gazel/ilan-ı aşk, kur yapmak, hariçten gazel okumak, esasında olayın şartlanmamış kısmını görebilmek demektir. Bu değişik bakışın bilim insanı için gizli olan şeylere yakınlaşmasını dahi temin edecektir. Hayatı bir bütün olarak kavrayan her kişinin yine hayatı zenginleştiren olgulardan hareketle yaşamın içinse süzülmesi beklenen bir tercih olmalıdır. Hatta bu tercih nedeniyle aklı başında olan pek çok kişi açık zararlarını gördüğü halde bilim/ilim peşinde koşmayı bırakmamıştır. Bugünün insanı onların bu tercihlerine çok şey borçludur.

Nerede ve hangi zamanda olursa olsun, yola çıktığımız değerler ile o değerleri yaşam tarzı hâline getirirken oldukça zararlı tercihleri de işin içine katan birey ve toplumları tanıma adına şu sözün son derece büyük bir etkisi olmalıdır: “Avrupa, hukuktur ama aynı zamanda keyfiliktir. Avrupa, demokrasidir ama aynı zamanda baskıdır. Avrupa, insan onurudur ama aynı zamanda ırkçılıktır.” Bize düşen şey, iyiyi alıp kötüyü def edecek kişi ve toplumların icadıdır diyebiliriz. Din ve ahlâkın bu elde edişte son derece büyük bir katkısının olacağı unutulmamalıdır. İnsanı besleyen ve insanın beslendiği değerleri yine insanı halk eden otoriteden görüp edinebilmek, herhalde beşer adına yapılacak en değerli yolculuklardan olmalıdır. Bizce de yola çıkarken bu hazırlanmış olan çantayı yanımıza almamız herkesin menfaatindir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu