banner4
18.11.2019, 09:45

PİGS ARE SAİD TO BE VERY CLEVER ANİMALS!

Hıt'on'n kur de rındueala!"

Yani:

"İyi memleket, kötü teşkilat:

Hay anasını sattığımın düzeni!"

Panait Istrati, Romanya'nın bu ölümsüz yazarı, Baragan'ın Dikenleri'nde (Varlık Yay., 3. Baskı., İst., 1960) söyler bu iki dizeyi, bir atasözü olarak. Gerçekten de, kötü teşkilâtlanmış, kötü idare edilen, fakat ana kaynaklarıyla zengin bir memleketin insanı olarak, Istrati, Romanya'nın Romanya oluş tarihinde önemli yer tutan sancıları destansı bir dille kaleme almıştır.

Romanda anlatımı yapılan Baragan, esrarengiz ve korkunç bir topraktır. Romanya'da haddini aşanlara şöyle seslenilir:

"-Hey, bana bak! Kendini Baragan'da mı sandın?"

Böyle bir soruya muhatap olan için Baragan'ın özelliklerini de verir Panait Istrati: "Çünkü Baragan ıssızdır. Sırtında bir ağaç bile görülmez! Bir kuyudan ötekine erişene kadar adamın susuzluktan kıkırdaması işten sayılmaz. Açlığa karşı da sizi korumak umurunda değildir. Fakat bu iki boğaz derdine karşı tedarikli iseniz de Tanrınızla baş başa kalmak istiyorsanız Baragan'a gidin, burası, Tanrının, Romanyalı rahat rahat hayal kursun diye Eflâk'a armağan ettiği yerdir. (...) Hayal, düşünce, kuruntu ve boş karın, işte Baragan'da doğanı ağır başlı eden bunlardır. O sonsuz Baragan ki suyu erişilmez derinliklerinde saklar ve üstünde hiçbir şey yetişmez, hiçbir şey, dikenden başka."

Bu zalim coğrafyaya karşın, Istrati, romanın iki kişisini, anlatıcı kahramanımız ile babasını, Baragan topraklarında tuzlu balık satmaya mahkûm eder!

Hayır, Baragan'ın babayla oğlu yutmasını anlatmayacağım, zira, ıssız topraklarda süren çileli hayatları bizzat destan yazarının kaleminden okumanızı tavsiye edeceğim!

Ben başa döneceğim, "iyi memleket, kötü yönetim" meselesine... Yani, Baragan'ın şartlarını daha bir ağırlaştıran sosyal çarpıklıklara...

Bunlar, romanın adına da yansıyan "Dikenler" kelimesinin asıl karşılıklarıdır...

Halkın fakirliği, zorlu ticaret şartları, kimi çirkin huyların -hırsızlık gibi- yaşama biçimi halini alması, kilisenin yoldan çıkması, daha başka hususlar, mesela siyasî, askerî ve adlî teşkilattaki bozukluklar...

Bu sonuncularla somut olarak karşılaştığımız yer, kitabın 47. Sayfasında.

Kahramanımız (Matake) ve arkadaşı Dişlek (Yonel) korku dolu bir Baragan gecesinde yollarına devam etmektedirler. Böyle bir halde, korkularını iyice artıran bir başka şey, gecenin ıssızlığını da bozan ve dört nala koşan bir attır. Fakat atın mahiyetini daha sonra öğreneceklerdir. Çiftlik kaçkını bir attır bu ve korku dolu saatler, boşuna yaşanmıştır. Kahramanlarımız, bu gecenin sabahında, tam da rahatlamış olmanın şükrünü yaşarken, daha korkunç bir sahneyle karşılaşırlar: Yakınlardan bir yerden iki el silah sesi duymuşlardır. Bundan sonrasını uzun bir alıntıyla verelim:

"Silâh seslerini işitince:
-Herhalde bir avcı olmalı, demiştim.

Dişlek de:

-Herhalde, diye tasdik etmişti.

Fakat sırtın kenarına tırmanıp da Baragan'a bir göz atınca dehşetle irkildi:

-İki jandarma öldürdükleri bir adamın üstüne eğilmişler! diye inledi.

Hemen tepenin ardına kaçarak böğürtlenlerin arkasına gizlendik. Oradan jandarmaların, her biri bir kolundan tutarak cesedi bele doğru sürüklediklerini ve bir tekme indirerek aşağı yuvarladıklarını gördük. Taze külleri görünce, bir tanesi: 
-Bir çoban geceyi burada geçirmiş olmalı, dedi.

Silâh omuzda, asker adımiyle, sükûnetle uzaklaştılar.

Ufukta kayboldukları zaman, öldürdükleri adama bakmaya gittik. Bu, üstü paramparça, genç bir köylüydü. Yüzü parlak göğe çevrili, kolları açık, bacakları aralanmış, şaşkın bir tavırla yatıyordu. Bileklerindeki çürükler sımsıkı kelepçeler taşımış olduğunu gösteriyordu.

Ölünün başucunda ayakta duran Dişlek, birdenbire çömeldi ve adamın göz kapaklarından birini açtı:

-Gözleri yeşilmiş...dedi.

Sonra kalkarak ilâve etti:

-Savcı gelmeden buradan kaçalım!

Arkadaşım bütün köylüler gibi savcıdan korkuyordu; ama Baragan'da mahkemenin yerini tutan leş kargalarıdır."

Bu ve benzeri sosyal çarpıklıklar... Asıl "dikenler" demiştik ya, roman kahramanlarından Kostake şahidimizdir:

"-Asıl dikenler bunlar işte! Diken-türediler! Diken-canavarlar! Koskoca bir Baragan haline gelen bizim çok sabırlı memleketimizi kasıp kavuran bu cüzam!" (s. 56)

Kostake'ye Tudoritza da iştirak eder:

"-Kostake, dedi, memleketi zehirliyen bu yılan yuvalarına ateş vermek istemekte haklısın! O gün gelirse beni de yanında bil!.." (s. 57)

Baragan'ın Dikenleri'nde yapılan sosyal tenkitler romanın son sayfalarında daha bir belirgindir: Anayasal hakların talep edilmesi, Baragan'da, hatta Bükreş'te açlığın iyice artması, Boyarların (ağaların) sömürüsü, Jandarma'nın halka dönük saldırıları...

İşte böyle... Baragan'ın Dikenlerini en son 1 Haziran 2008 günü okuyup bitirmişim. Aradan bunca zaman sonra, benim bu roman üzerinden bir yazı kaleme almam şaşırtıcı gelebilir. Olsun varsın, şaşılsın...

Bu arada, yazımın başlığı ile yazım arasında bir uyum bulamayabilirsiniz. Hadi itiraf edeyim, amacım okuyucuyu yazıya çekmekti. Bir de, şunu söylemek istemiştim: Hınzırların çok akıllı hayvanlar oldukları bir söylenceden ibarettir...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu