banner4
29.04.2020, 15:38

Normal ve Anormal Seviyede Beşerin Tuhaf Denâetleri Bulunmaktadır

Son günlerin aktif tartışma konularından birisi olan yasak ilişkiler hususu, esasında zehirleyici dil üzerinden gündeme gelmiş bulunmaktadır. Tartışmaya konu olan mevzu, bazen de konuşma sahibinin diğer tutumlarıyla birlikte ele alınmış gibidir. Her ne olursa olsun, din denilen olgunun istek ve önerilerini sunarken daha dikkatli bir dilin tercih edilmesi lazımdır. Bunun yanında Din olgusunu eleştirenlerin de aynı yaklaşım üzerinden konuşması beklenir. İnsanlar öyle istedi diye dinin hükümleri değişmeyeceğine göre, muhataplarımızı incitmeden meramımızı anlatmak zorundayız.

Eşcinsellik konusu, yeni bir şey değildir. İnsanların daha emekleme dönemlerinde dahi görülen bir sapkınlıktır. Konunun dinsel tanımlaması budur. Nitekim bu konu, Hz. Lût zamanında bahsedilen eğilimin bazı kesimlerce nerdeyse sıradanlaşması üzerine hiç de hoş olmayan bir tavırla “lûtîlik” şeklinde anılır olmuştur. Kanaatimizce oldukça yakışıksız duran bu isimlendirme hak ve hakikatin davetçisi olan bir elçinin ismiyle anılması uygun değildir. Kim ne derse desin Yüce Allah, bu eğilim sahiplerini şiddetli bir şekilde telin etmektedir. Hatta bu eğilim, zinadan daha tehlikeli bir şey olarak öne sürülmüştür. Zira zina, kadın-erkek ilişkisi bağlamında normal bir yöntem üzerinden gerçekleşiyor olmakla birlikte mutlak surette büyük bir günâh olan tercihtir. Eşcinsellik ise, hem günâh ve hem de anormal bir tercihtir. Hatta zinadan helâk edilmiş toplum duyulmamasına rağmen bu eğilim yüzünden toplumların helâk edildiği bilinmektedir.

Her neyse, tereciye tere satılmaz. Dinin söylemlerini ya kabul eder ya da etmezsiniz. Bu sizin bileceğiniz bir şeydir. Ancak eleştiri ya da reddetme işinde daha makul olmak gereklidir. İlk önce,herkesin dindar olmasını beklemek doğru değildir. Sorun, din adına konuşanların bütün günâhları aynı sepete koyma eğilimidir. Hele de bilimsel manada tespit edilmemiş olan sonuçları başkasının sepetine koymak, uygun bir din dili tercihi değildir. Meselenin diğer tarafında olanların da dinin helal ve haramları hakkında irrite edici eleştiri dilinden uzak durması lazımdır. Ne olursa olsun bu toplumda birlikte yaşayacağız ve tercihlerimizin karşılığı tas tamam verilecektir.

Ahlâkî diskura geçmeden önce hatırlatmak istediğim bir şey daha vardır. O da, bizi rahatsız eden fikirlerin susturulması için kanunların arakasına sığınmak doğru bir tutum değildir. Hem, ister din olsun isterse de devlet tarafından olsun, yasaklandığı için hangi suç azalmış ya da ortadan kalkmış ki! O itibarla herkes kendi düşünce ve eğilimini ötekini tehdit ederek öne almaya çalışmamalıdır. İnsanların düşünce ve eğilimlerini kanunlar üzerinden engellemeye çalışırsanız, bu işe merak duyanların sayısı daha da artacaktır. Hele de din için böyle bir koruma kalkanına asla ihtiyaç yoktur.

Bizler, inanç ve ahlâk alanında yasaklanmış olan şeylerle mücadele ederken, dinin dil ve kalp üzerinden insanlara ulaşma becerisine güvenmek durumundayız.Zira Yüce Allah’ın değişim istediği her durumda, yasa, kanun ve ceza sopasının dinsel tebliğlerde bir metot olarak önermediği, bu gibi söylemlerin olsa olsa davranışların sonucundaki değerlendirmelerde devreye girdiği görülmektedir. Artık herkesin kendi fikrini koruma adına mevcut kanunların gücünden yararlanma isteğinden uzak durması lazımdır. Din, kendisini koruyacak yeterliliğe sahiptir. Müslümanlarınkendilerine avantaj sağlayan din dili üzerinden kötülüklerle mücadele etmesi lazımdır.

İnsanların büyük çoğunluğu normal olan şeyleri yapmayı tercih ederler. Ancak yine onların içinde anormal eğilimleri tercih edenler de olacaktır. Onların tercihlerinin zaman zaman insan hakkı, birey tercihi vb. gibi ortak değerler üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Kanaatimizce birey ve toplumların helâkine vesile olacak tercihler konusunda daha dikkatli davranmak zorundayız. Çünkü bu gibi sapkın eğilimlerin meşrulaşması demek, bir süre sonra insan neslinin yeryüzünden kalkması anlamına da gelebilecektir. Olaya “hastalık”, “yaşam tarzı”, “cinsel tercihi” ya da “sapkınlık” olarak bakmak ise kişisel kabullerimizle ilgilidir. Ancak bu denli telin edilen bir tercihin ahlâk, vicdan ve din denilen yapılarda olumlu karşılık bulması hatta “saygı duyulması” söz konusu dahi olamaz. Aynı şekilde, cinselliğin normal olan yolları dışındaki hiçbir istek ve eğilimin de bu yapılardan onay alması düşünülemez.

İnsanlık değerlerinin periferisinde gezerek günâhın kıyısında yol almak, herhâlde beşerin özellikle zevk aldığı bir gezinti/macera türü olsa gerek. Mamafih onun tercihlerinin sadece kendi hayat akışını değil, içerisinde misafir olduğu dünyanın gidişatını da belirlediği bir seçim olduğunu bilebilirsek, ontolojik manada üstünlüğe müncer olan değerlerin başında gelen akıl sahibi varlık olarak halkedilmiş olan beşerin, bu tercih türüyle kendisine yaptığını bütün varlıklar toplansa yapamayacağı kanaatine rahatlıkla ulaşabiliriz.

Bazı konularda kalem oynatmak hakikaten zor ancak son derece gerekli bir husustur. İçeriden konuşmak gerekirse; ahlâk, erdem ve inanç konusu bu alanların başında gelmektedir. Zira ahlâkın kişisel ve toplumsal hayatı bütünüyle kapsayan ve de etkileyen hatta yönlendiren olumlu/güçlü bir niteliği bulunmaktadır. Beşerin maddî-manevî yetişmesini amaç edinmiş olan dinlerin bile bu değer ve kapsayıcılığı pekiştirmesi ya da davranışa dönüştürmesi amacına mâtuf olarak uygulanabilir ölçekte değişik kurallar koyduğu bilinirse, bu anlamı itibariyle ahlâklı olmanın şuursuzca dindar olmaktan da öte bir şey olduğunu düşünebiliriz.

          İslâmî literatürde ahlâkî erdemler, haddizatında insanın kurtuluşuna vesile olabilecek ‘sağlam kulp’ olarak görülmektedir. Bu kulpa yapışanların sonsuz erdeme kavuşması, onun ucunu bırakanların ise daimi bir hayal kırıklığına dûçar olacakları, yine dinlerin müntesiplerine duyurdukları açık gerçekliklerden sayılmaktadır. Öyleyse insanın iyi davranışı/sâlih amel bağlamında merkez parametre ve değer skalası olarak ahlâkî erdemlerin olması hiç de şaşırtıcı gelmemelidir. Aynı şekilde, ilâhî iradenin ise insandan yapması/kalıcı değer hâline getirmesi istenmiş olan bu erdemleri besleyen bir sistem üzerinden kişileri besleyici olumlu değer üretmesi de dünya hayatında yalnız bırakılmamış olan insana yapılmış olan en büyük ilâhî yardım olarak görülmelidir.

          Ahlâkî değerlerin davranışa dönüşmesi ne denli önemli bir şey ise, en az o kadar önemli olan bir şey de, beşerin denâetleri bağlamında görülebilecek olan ‘çizgiyi aşma’ eğilimleridir. Bu çalışma, bahsedilen insanî denâetlerin düzeltimi adına olması gereken ile olanların genel bir değerlendirmesine dair yapılmış olan zihinsel bir etüt olarak görülebilir. O sebeple, yaşanılan her türlü ortamda ahlâksızlığın tespiti adına, öncelikli olarak beşerin hamuruna nakşedilmiş olan iyi ahlâkın neliğini belirtmemiz gereklidir. Daha sonrasında ise, din olgusunun hakikat ve kabul edilebilir olandan sapma olarak gördüğü iki olguya değinmek gerekmektedir.

Normalliğin kaybı, insan isteklerinin hakikat yerine geçmesi, kutsalla bağın kopması, yaşanılanın hayır zannedilmesi ve teşekkür bilincinin eksikliği olarak görülebilecek olan eşcinsellik konusu, insanın uzun süredir orta yolda kalamamasının ya da hakikate tutunamamasının belirtileri olarak karşımızda durmaktadır. Yapılacak olan şeyin, bahsedilen kusurlar etrafında sadece fotoğraf çekmek değil, adı geçen sapmaları tedavi etmek olduğu da ortadadır. Mamafih yapılan çalışmanın bu amaca mâtuf bir çaba olduğu bilinirse, elde olan ile umulan arasındaki açıklık daha kolay ortadan kalkabilir sanırım.

Nitekim kendi hayatına dair bu denli olumsuz tercihlerde bulunmak, aklı başında bir varlığın yapacağı şeyler olarak da görülmemektedir. Doğru yolu bulabilmesi adına âdeta “navigasyon hizmeti” veren vahyin yardımını reddederek düz yolda kaybolan bu türün bazı fertleri, elleriyle yapıp öne sürdükleri şeyler yüzünden büyük bir cezaya müstahak olacaklardır. Korkarız ki bunların dışında kalan büyük çoğunluk da etraf yanarken içine gömüldükleri sessizliklerinin bedelini ödemek durumunda kalacaklardır.

          Bütün donanımlarına rağmen yine de insanın bu dünyada yardım ve yardımcısız bırakılmadığı açıkça görülmektedir. Onun yardımına koşan ilk unsur, elçi ya da peygamber de dediğimiz ve kendisine benzeyen örnek insanlardan oluşan bir yapının var olmasıdır. İnsanı dünya hayatında yardımsız bırakmayan ikinci destek ise, Yüce Allah’ın uzatmış olduğu ve Kur’an vahyini tesmiye eden ve mecazî bir dille aktarıldığı görülen ‘sağlam ipe’ yani ‘urvetü’l-vüskâ’ya tutunarak kurtuluşu aramak imkânının sunulmuş olmasıdır. Bu iki adımın da her şeyden önce insan nesline yapılmış olan büyük bir ‘yardım projesi’ olduğunun farkında olmak durumundayız.

Bu noktada bizim işimiz, bizde olan ile bize verileni kullanarak etrafımızda olan şeyleri anlamlandırmaktır. Yani akıl, yetenek ve vahiy üzerinden giderek hayatın anlam kodlarını ve etrafımızdaki varlıkların yaratılış amacını görmemiz istenmektedir. Bunu yaparken yaşanabilir örnekliklerle bizlere katkı sunmakta olan elçilerin destek ve yönlendirmelerinden de uzak durmamak gerekmektedir.

Yorumlar (8)
Nihat Arıcı 4 yıl önce
Teşekkür ederim hocam, yüreğinize ve kaleminize sağlık
Soner Babacan 4 yıl önce
Tşk ederim hocam.Lalahandan Soner sevgiler ve saygılar
Kerim arıcı 4 yıl önce
Sayın hocam yüreğine sağlık engin bilgilerinize bizleri aydinlattiginiz için ler iyiki varsın sizin gibi engin bilgili insanlara ihtiyacımız var her daim
Hocam bi sorum var lutfefetsen şefaat ya resulullah demek şirk midir
Hayirli iftarlar afiyet sıhhat olsun
Esselamun aleyküm
Abullah Arici 4 yıl önce
İyiki varsiniz iyi bizimsiniz nefesiniz kesilmesin sevgili hocam
B. 4 yıl önce
Bu insanların yaradılışı bu şekilde evet ıyi bu durum değil ama ne yapmak lazım .çözüm ne genetik mi hormonelmi . çözüm bilimselmi günah deyip suçlamakmi ne yapmak lazım. Sonuçta herkes insan ve yaratanımız bir
L.ADİL ARICI 4 yıl önce
Şu anki diyanet işleri başkanının değişmesi taraftarı olmama rağmen o söylemini destekliyorum kul her konuda haddini bilmek zorunda çizgisini aşmamalı. Bu güne kadar kuranin sözlerini saklayan, söylemeyen, engelleyen ve insanların yaşamlarına aktarımı engelleyen kim varsa ALLAH cc lâneti üzerlerine olsun.
İLMİNİZE SAĞLIK HOCAM
Davut daziroglu 4 yıl önce
Üstat cok dogru soyluyorsun fikirlerine tamamen katiliyorum ve bizi aydinlattigin icin teşekkür ediyorum
Osman ozer 4 yıl önce
Helâli haramı, emri nehyi anlatmak için üslub çok önemli. Lakin her kişinin üslubu sizinki gibi lauf olamıyor. Sm bir şekild e söylenmeli.. sizler söylemedi niz reis söyledi.. hatırlatmak iyidir. Insalat her şeyi akıl edemezler. Selam ve saygılar.
12
az bulutlu