banner4
30.07.2021, 22:45

MUSTAFA İHSAN DENİZAŞAN

Mustafa İhsan Denizaşan, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin (maalesef adı unutulmuş) bir amatör denizci kahramanıdır.

1903’te Bahriyeli bir babanın evladı olarak İstanbul’da doğmuş, çocukluğu Beykoz’da (Boğaziçi’nde) geçmiştir. İstanbul Sanayi Mektebini bitirmiştir.

20’li yaşlarda kendisinin imal edeceği bir tekneyle uzaklara gitme, keşifler yapma hayalleri kurmaya başlamıştır. Bu aşamalardayken ideallerini “Tarihin Şanlı sayfalarında yer almış, denizlerde 3 kıtada hüküm sürmüş bir milletin evladı olarak benim taşıdığım ideal, nazlı dalgalanışlarda benliğini, bütün bir tarihini duyduğum bayrağımızı mazide atalarıma ait olan her yerde bir kere daha dalgalandırmaktır. Böylece bana birçok fedakarlıkla şanlı bayrağımızı emanet etmiş olan atalarımın ruhunu da hoşnut etmiş olabileceğim gibi aynı zamanda benden sonraki gelecek nesillere bir örnek olabilir, cesaret verebilirim.” diyerek tarif etmiştir.

Tam da o dönemlerde (1932-1939) Alman Oscar Speak, bir kano ile Tuna Nehri, Akdeniz, Fırat Nehri, Basra Körfezi, Arap Denizi, Hint Okyanusu, Endonezya Sahillerini takiple Avustralya’ya varmak istediği seyahati başlatıyordu. Bu gelişme Mustafa İhsan’ı daha da kamçıladı.

30 Haziran-14 Kasım 1932 arasında, kendi yaptığı ve “Ankara” ismini verdiği branda kaplı ve sadece 4 metrelik yelkenli teknesiyle Marmara, Ege, Akdeniz seyahatini gerçekleştirdi. Bu bir bakıma, kafasındaki büyük seyahat projesinin bir denemesi, antrenmanı idi. Bu tecrübe ona güven artırıcı etki yaptı.

Nihayet, 1 Temmuz 1933’te 3,5 yıl sürecek büyük deniz seyahatlerine başladı. Bunun öncesinde seyahat masrafları için bir bağış kampanyası açmış, ancak beklediğini bulamamıştı. Yine de planından vazgeçmedi.

Amacı bir Türk olarak ve Türk Bayrağını dalgalandırarak Kuzey Denizine kadar çıkmak, İngiltere, Hollanda, Belçika ve Almanya limanlarına uğramak; dönüşte de Tuna Nehri yoluyla Karadeniz üzerinden İstanbula dönmekti. Ancak maddi imkansızlar yüzünden İspanya’nın Atlantik kıyısında Cadiz yakınlarındaki Huelva Limanına kadar gidebildi. 

Gidişte Akdeniz’in Doğu (Levant) ve Kuzey (Mağrip) sahillerini kullandı, dönüşte de kuzey kıyılarını takip etti.

Gidişte ve dönüşte üzerinde tertemiz beyaz kıyafetler ve şanlı bayrağımız ile, uğradığı limanlarda genç Türkiye Cumhuriyetini tanıttı, reklamını yaptı.

Bu seyahatlerinde denizlerde 16.000 km yol yaptığı, Akdeniz’de Mısır, Libya, İtalya, Yunanistan ve Fas’ı ziyaret ettiği, Süveyş Kanalı ve Nil Nehrinde dolaşarak burada da bazı limanları ziyaret ettiği, daha sonra Cebel-i Tarık Boğazından geçerek Atlas Okyanusuna açıldığı, Fas ve İspanya limanlarını da ziyaret ettiği, herbir limana girerken teknesine çektiği şanlı bayrağımız dalgalanırken bir yandan da teknesinde götürdüğü gramofonuyla İstiklal Marşımızı çaldığı, kendisinin bastırıp giderken birlikte götürdüğü Türkçe ve Fransızca dildeki el ilanlarını dağıttığı, bu el ilanlarında yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyetini tanıttığı, denizlerde de var olduğumuzu ispatladığı, giderken yanında “yumuk” ismini verdiği köpeğini de götürdüğü kızı Nevin Ersoy Denizaşan tarafından anlatılmıştır. 

Yine kızının anlattığına göre, seyahate çıkarken annesinden (yani eşinden) Mersin Limanına gidiyorum diyerek müsaade almış ancak evine tam 3,5 sene sonra dönmüştür.

Dönüşünde, kimse ilgi göstermedi. Sadece birkaç gazetede iç sayfa haberi oldu o kadar. Oysa, 1923-1927 arası Fransız tenisçi Alain Gerbault’un, 1932-1939 arası Alman Oscar Speak’in deniz seyahatlerini tüm dünya öğrenmişti, üstelik bunların sponsor sorunu/maddi sıkıntıları bile olmamıştı. Kaptan Cousteau’yu ise bizim nesiller bile izledikleri belgesellerden detaylı olarak bilmektedir.

Gazeteci Hulusi Gürbüz sahaflarda tesadüfen eline geçen bir kartpostal üzerine, konuyu detaylı araştırınca konuya vakıf oldu. Mustafa İhsan Denizaşan’ın kızına ulaşıp, konu hakkında ayrıntılı bilgi ve belgelere ulaştı. 

Özcan Özyemişçi isimli bir gazeteci, 1991 yılında bir denizcilik dergisinde bu konuda bir makale yayınladı.

Yacht isimli dergide, 2011’de (derginin 70’inci sayısında) “Sekiz Canlı Mustafa İhsan” başlıklı bir yazı yayınlandı.

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz de, Aydınlık Gazetesinin 10 Ocak 2016 tarihinde Mustafa İhsan Denizaşan’ı kaleme aldı.

Mustafa İhsan yurda dönüşünde Deniz Kuvvetleri Taşkızak (ya da Taşkışla) Tersanesinde ambar memuru olarak işe alındı. 1937’de soyadı kanunu ile “Denizaşan” soyadını aldı. 1964’te, emekliliğinden 2 yıl sonra, Hürriyet gazetesinde seyahatini kısa tefrika olarak yayınladı ancak ilgi görmedi.

1989 yılında vefat eden Mustafa İhsan Denizaşan, Paşabahçe mezarlığında toprağa verilmiştir.

Gökhan Karakaş’ın 14.09.2016 tarihli Milliyet Gazetesinde yayınlanan haber/röportajında belirttiğine göre, Kızı Nevin Ersoy Denizaşan’ın bildirdiği kadarıyla, babasının 4 ciltlik kitap halinde hatıratı mevcut ve yayınlatmaya hazırlar.

Bize göre, Mustafa İhsan Denizaşan’ın o yılların her türlü teknik yetersizliğinin yanısıra, henüz 10 yaşında olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunduğu zorluklar ve kendisinin kişisel maddi-manevi yetersizliklerine rağmen, kendi ürettiği 4 metrelik derme-çatma teknesiyle ve sırf şanlı geçmişimize sahip çıkmak, atalarımıza layık olmaya çalışmak gibi ideallerle yaptığı bu seyahat yeni baştan ele alınmalı, genç nesillere ve özellikle denize meraklı olanlara anlatılmalı/tanıtılmalı ve bu idealist büyüğümüzün ismi caddelere/sosyal tesislere veya gemilerimize verilerek vefa borcumuz ödenmelidir. Hatta keşke mümkün olsa da, bu 3,5 yıllık deniz aşırı seyahatinin bir filmi veya belgeseli yapılıp ülkemize ve dünyaya reklamı/tanıtımı yapılabilse.

Beğendiğim bir söz vardır: “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz”. Geçmişimize ve hele hele ülkemize hizmet edenlere teşekkür etmek, sahip çıkmak zorundayız. Asil ve Necip Millet isek, bu şekilde davranmak zorundayız.

Yorumlar (1)
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
Biz toplum olarak geçmişimize sahip çıkmayı hiç öğrenenedikki bizi milli değerlerimize sahip çıkıp çıkmayacağımıza bile ABD ve İngiltere karar verdi 1940 lardan sonra bizim siyasi kimliğimize, milliğimize bile onlar karar verdi siyasilerimizde uyguladı, biz ne zaman bir japon gibi milli dürüst çalışkan oluruz ülkesi için çalışan ve ülke yararına bir şeyler yapmak isteyene kôstek değil destek olan bir topluma ve siyasi ahlaka sahip oluruz o zaman ülkemiz bir Japonya gibi gelişir
12
az bulutlu