banner4
10.04.2021, 15:28

Medeniyet Bağlamında Beşerin Yaşam Kaynakları

Medeniyet ve din ilişkisi, insanlığın en eski birleşimlerinden birisidir. Öyle ki insanlık denilince esas olarak medeniyet üretimleri akla gelmektedir. İnsanlığın ilk göz ağrısı pozisyonunda olan dinin medeniyetleri inşâ eden yapısı ve gerçekliği hatırlanırsa, her iki olgunun da birbirlerini bütünler vasıfları öne alınması gerekmektedir. Beşerin üretim kapasitesi ve havzasında olan medeniyet değerleri, dinin ilkesel olarak ona kazandırdığı avantajlı durum olmuş gibidir. Bu hususun insanlık tarihi boyunca bir şekilde birleşmesi sayesindedir ki, insanı insan yapan değerlerin ocağı olan din ile insanının bu ocaktan beslenerek oluşturduğu medeniyetlerin görünür hâllerine sıklıkla rastlamaktayız.

Dinlerin medeniyet inşâ ve ihya eden vasıfları, özellikle insanın dünya yolculuğu ya da serencamına katkı mahiyetinde olan ilâhî dokunuş, yol gösterme, ön açma ve katkıları sayesinde gerçekleşmektedir diyebiliriz. Geniş adıyla kutsal metinler olan bu katkının vahiy özelinde beşere yol gösterici bir rehber olduğu muhakkaktır. Ayrıca beşerin potansiyel değerlerini de tedarik eden bu bildirimler, haddizatında beşerin hazır bulunuşluğu pozisyonunda olan değerlerin öne alınmasına vesile olan iradî eğitimler gibidir. Diğer bir deyişle, din, beşerin hazır kıta vasıflarını harekete geçiren iradesine hitap ederek, onun kendi kapasitesi hakkında yeterli bilgiye sahip olmasını istemektedir. İster Kur’an ister akıl deyin, bu minvalde her ikisi de aynı kaynağın farklı versiyonları gibidir. Doğal olarak bu hazır bulunuşluk ve katkıların motor gücü olan iradelerin ivme kazanması ise, insanın varlık kazanımı olan potansiyel ahlâk kodlarıyla eğitilen insanın oluşturacağı medeniyetinin kavşak ve yolu hakkında vereceği kararlarda kendisini gösterecektir.

İnsanlığın şahit olacağı hemen her yerde dünyaya nizâmât veren yüce bir varlığın izlerini görmek olası işler kabilindendir. Kanaatimizce bunu anlamak için güçlü bir idrake sahip olmaktan ziyade, öngörüsüz bir deneyime sahip olmak yeterlidir. İnsanın hazır bulduğu her yerde Yüce Allah’ın yaratıcı, düzenleyici ve katkı sunan dokunuşlarını görebilmek, yaşadığımız ortaların mutlak sahibinin bizler olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Belki de bizim aslî görevimiz, yaratılan düzenin korunması ve korunan düzenin insanın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gerektiği kadar imar edilmesidir diyebiliriz. Bu vazifeden imtina edip içinde yaşadığımız dünyayı beşerin yaşayamayacağı bir hâle sokmak ise ne Yüce Yaratıcı’nın ve ne de O’nun sorumluluk verdiği en değerli varlığı olan insanın isteyebileceği bir şeydir. Hatta insandan beklenilen asıl şeyin, hemen her alanda daha iyiye doğru bir çalışmasının olması gerektiğidir diyebiliriz.

Akıl ve irade sahibi olan insanın üretmekte olduğu medeniyet havzasında her türlü gelişme, ilerleme, buluş ve şehirleşme konsepti hâkim gibidir. İnsanoğlunun hem kendisi ve hem de diğer varlıklar için geliştirmiş olduğu bu yeniliklerin değer ve iyilik adına kendisine katkısı olması beklenir. Tarihsel süreç irdelendiğinde görülecektir ki, insanın kendi eliyle üretmiş olduğu şeylerde sürekli bir pozitif katkının olmadığı aşikârdır. Ancak onun yaşamını kolaylaştıran ve bedensel gücünü değil aklî yeteneklerini öne alan süreçlerin hızla öne alındığı söylenebilir. Varılan bu noktanın insanın ömrünü artırması bir yana, onu daha rahat bir hayata ulaştırması gerçekliğine şahitlik etmekteyiz. Ancak gelinen bu aşamada insanoğlunun nelerden vaz geçtiği ise ayrı bir tartışma konusu olarak gündemimizde kalacaktır.

Görebildiğimiz kadarıyla Yüce Allah, halketmiş olduğu varlığa hayatiyetini temin eden kanunlar koymakla yaşam alanını daha belirginleştirmiş gibidir. Buna göre, ister canlı olsun, isterse olmasın, hemen her varlığın yaşam olgusunu yakından ilgilendiren temel yasaları bulunmaktadır. Bu yasaların varlık tarafından bilinir, hatta görünür olması ise, onun lehinde olan bir düzenlemedir. Yine O, kanun, yasa, sünnetullah, âdetullah, hududullah modelinde bu gibi değişmez yasaları koymakla, aynı varlıkların kendisiyle ilgili bazı adımları atabilmesinin de önünü açmıştır. Öyle ki bahsedilen sağlık koşullarının tanıdık diline göre hemen her varlık, ilgili hatta gerekli olan bazı koşulları tedarik ettiği sürece potansiyel yaşam süreçlerine doğru olası hayat müddeti ve de yaşama şansını yükseltebilmektedir. Dünya üzerinde kurulan objektif düzen gereği daha işin başında yaşam ve ölümün koşullarını belirleyen Yüce Allah, yaşam alanına çıkardığı her varlığın bu potansiyele ulaşabilme adımlarını da belirginleştirmiştir. Hemen her varlık süreç içerisinde bu adımları belleyip kendi yaşamını maksimum seviyeye çıkaracak şartları temin edebilmektedir. İster “içgüdü” şeklinde olsun, isterse de “çevresel öğrenme” şeklinde olsun, canlıların kendileri için konulan potansiyel yaşama süreçlerine ulaşabilme imkânları kendileri için son derece seçenekli hâle getirilmiştir.

Sorumluluk ve yetenek sahibi insanın geliştirmekte olduğu medeniyet konsepti içerisinde bâriz şekilde görülen ilk değer, sağlık şartlarının gelişimi akabinde insanın ömrünün uzamakta olduğu gerçekliğidir. Bu gerçekliğin ilâhî yasa hükmünde olan vasıfları gereği insan ya da diğer bütün canlı varlıklar için ulaşılması beklenen bir hedef yani ecel süresi tayin edildiği bilinmektedir. Teknik olarak varlığın yaşayabileceği son süre olan bu potansiyel zaman dilimi, insanın sağlık ve medeniyet unsurlarına olan katkısı sayesinde sürekli olarak artmakta olduğu görülmektedir. Artan bu süreçlerin doğal olarak Yüce Allah tarafından belirlenmiş olan kesin, mukadder, değişmez ve esas süreye gidişi kolaylaştırdığı görülmektedir. Dünyaya gelişinden itibaren bu süre hakkında kesin bilgisi olmayan insanın bu süreye doğru çalışma yapması ise, onun nezdinde sağlık ve sıhhatin ne denli önemli olduğunu haber vermektedir. Gelişen zamanlarda medeniyet perspektifini oluşturan ve de tıp felsefesine dâhil olan bu süre ve dahi çalışma iradesi, bugün için beşerin en değerli hazinesi olmuş gibidir. O nedenle klâsik kaderciliğin yelpazesine tutulmuş olan “takdir edilen süreler” kavramını, yine O’nun beşerin varlığının süre ve değeri hakkında gereğini düşünmek suretiyle tedarik ettiği oluşumlara bakarak anlamalıyız. Ve dahi sağlıklı dönüşümler adına Yüce Allah’ın yasal durumları halk etmesi iradesi üzerinden eşyanın hakikatine uygun bir şekilde değerlendirmemiz de lazımdır. Sonuçta sağlık ve medeniyet kapsamında beşerin kuracağı tıp medeniyetinin en değerli göstergesi ise, ezeldeki yasal durum gereği verili olan bu süre olan ecellere ulaşma opsiyonudur diyebiliriz.

İşbu nedenden ötürü Yüce Allah’ın varlık yasası gereği hemen her varlığın bir eceli, yani “potansiyel yaşama süreci”, bir de ömrü, yani değişik koşullar gereği “yaşadığı süre” bulunmaktadır. Bu demektir ki, hayat hakkı tanınan her varlık, yaşadığı ömrünü yaşaması imkânlı olan ecel süresine kadar uzatabilme imkân ve de şansıyla donatılmıştır. Bu imkânlı hâlin özellikle insan için medeniyet perspektifi gereği dünya üzerinde hem kalıcılığını ve hem de diğer varlıkların yaşamlarını daha da kolaylaştırıcı bir tercih olduğu söylenebilir. Denilebilir ki, tarihsel süreçte sağlık ve medeniyet ilişkisi daha başından bu tespitlerin bilinmesi ve de hayata geçirilmesiyle sürekli olarak gelişen ve de değişen bir ivmeyle pozitif yönde ilerlediğini haber vermektedir. Dünyanın imarından sorumlu olan insanın daha yaratılışın başında yüklenmiş olduğu bu görevi, onun medeniyet kurma noktasında ne denli donanımlı hatta becerikli olduğunu göstermektedir. Dahası, insanoğlunun diğer canlılardan farklı olarak dünyadaki kalıcılığa katkı sunduğu en değerli alan olan sağlık koşullarını her dem üst seviyeye çıkardığı bilinirse, hastalık, tedavi, sağlıklı yaşam ve uzu ömür olgularının onun kurduğu medeniyet kapsamında değerlendirilmesi lazımdır. Hemen her çağda sağlıklı kalma adına insanın neleri yapabildiğini görmek için verili olan ecel süresine ulaşma adına neleri yapabildiğini görmek hayli sevindiricidir.

Kurulacak olan medeniyetin sağlık koşulları üzerinden ilerleyen en değerli vasfı sağlıklı ve uzun ömür tedarikidir diyebiliriz. İnsana olan katkının en belirgin vasfı, büsbütün bu alanda saklıdır diyebiliriz. Bu sırları ya da yasal durumları keşfeden insanın O’nun düzeninde sağlık medeniyeti kurduğu muhakkaktır. İnsanın akıllı bir varlık olması demek, Yüce Allah’ın yasalarıyla belirlediği durumları keşfetmesi ve bunları varlık lehinde kullanabilmesidir. Bir anlamda determine edilen bu alanlardaki çalışmalar, insanın dünyada kalıcılığını artırdığı gibi, onun dünyayı imar etme iradesini de güçlendirmektedir. Sağlık unsurunun insanın değerini bildiği en değerli kazanım olduğunu unutmadan, insan ve medeniyet birleşmesinin sağlık üzerinden temellük edildiğini söyleyebiliriz. İlk insandan itibaren bu amacın tahakkuku için çalışan insanın verili olan bu imkânı her daim gerçekleştirdiği söylenebilir. Eğer ki böyle bir fırsat verilmemiş olsaydı, sağlık alanındaki gelişmelerin beşerin kurduğu medeniyete olan katkısından mahrum kalınabilirdi.

Hastalık anında devreye giren “tedavi” olgusunun başlı başına bir medeniyet kazanımı olduğu şüphesizdir. Zira bunun için güçlü bir kurum ve ilaç sektörü hatta doktor ve yardımcı hizmetler sınıfının devrede olması lazımdır. Denilebilir ki insanın bu dünya üzerinde bulduğu en değerli keşif, onu dünya hayatında tutan sağlık ve uzun ömür konusundakilerdir. Doğal olarak insanın bu alanda elde ettiği her başarı, insanlığın dünyadaki kalıcılığını artırma hedefli olup, beraberinde onun kuracağı medeniyete de olumlu katkı sunmaktadır. Dün, bugün ve yarın için bu alandaki her gelişme insanın lehine olacağı kuşkusuzdur. Kötü niyetli bazı unsurların devreye girmesi akabinde insanı “müşteri” kapsamında görenlerin olduğunu unutmadan, ilk insandan beri tedavinin ahlâkî kodlarını bilip ona göre iş gören kişi ve kurumların olduğu yadsınmamalıdır.

Bugün için ifade edilebilir ki, sağlık alanındaki teknolojik gelişmeler hemen her alandakilerden daha gelişmiş durumdadır. Sağlık alanının aciliyet vasfı gereği sürekli olarak zamanla yarışılan bir durum söz konusudur. Etkin ve de hızlı bir üretim ağına sahip olan sağlık sektörü, aşısından tutun ilacına, oradan teknolojik aygıtlarına kadar son derece gelişmiş bir sektöre ihtiyaç duymaktadır. İnsanlığın bu konudaki çabası, hayret verici bir şekilde karşılık görmekte ve beşerin uzun yaşam beklentisine de cevap vermektedir. Teknolojinin sağlığın emrine verildiği süreçlerin her daim insanın lehinde bir sonuca evrildiği kuşkusuzdur. Hastalıklı ortamları yaratan varlığın kendisi olmakla birlikte, insanın bunu tedavi etme iradesinin de olması, onun her iki yönden ne derece etkin olduğunu da göstermektedir. Bize düşen asıl görev, mümkün olduğunca onun her varlık ve de canlı gibi insana zarar veren “yıkıcılık vasfı”nı eğitip, peşi sıra, diğerleriyle birlikte insana katkı sunan “yapıcılık vasfı”nı öne almasını temin edebilmektir.

Şehirleşmenin getirdiği medeniyet olgusu, şehir ve onun değerleriyle medeniyet ve onun kazanımlarının birlikte yol aldığını haber vermektedir. Sağlık alanında şehirleşmenin başlı başına bir değer olması, hem tedavinin “kolaylaşması” ve hem de “ulaşılabilir olması”nı sağlamış gibidir. O nedenle insan ömrünü artıran ve bu ömre ulaşmayı engelleyen her negatif unsura karşı güçlü bir çalışma iradesi ancak şehirleşilen ortamlarda mümkün olmuştur. Devlet denilen örgütün bu imkânı sunması demek, medeniyetin şehirleşmeyle olan ilişkisinin, şehirleşmenin de sağlık koşullarının gelişimine olan katkısını yadsınamaz derecede öne almaktadır. Hem zihniyet ve hem de üretim olarak sağlık sektörünün medeniyet algısına katkı sunması için insanlığın şehirleşme kültürüne sahip olması gereklidir. İmkânların selsebil aktığı ortamların şehirleşmeyle sağlanılan imkânlarla birlikte yürüdüğü dünyamızda, din ve medeniyet olgusunun niçin yan yana zikredilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Sağlık ve medeniyet bağlamında ele alınacak olan üç değerin sırasıyla medeniyet-sağlıklı yaşam, medeniyet-sağlık hizmetleri ve medeniyet-ilaç endüstrisi olduğu açıktır. Her üçünün de insanın dünyadaki kalıcılığını artırmak gibi bir temel amacı bulunmaktadır. Bu amacın yadırganacak bir tarafının olmaması, insanın yaşadığı sürede huzur ve mutluluğu temin edilebilmesine bağlıdır. Uzun yaşama, aynı zamanda sağlıklı yaşama olgusunu da beraberinde getirdiğinden ötürü, aklı başında olan insanların elde ettiği her başarıyı insanın dünyadaki kalıcılığına zemin hazırlamakta kullanması söz konusudur. Ulaşılacak asıl hedef olan ecel süresine kavuşma iradesini gösteren bu adımların, her hâl ve şartta Yüce Allah’ın da iradesiyle örtüştüğü söylenmelidir. Zira O’nun iradesine göre, insanların hastalıkları tanıyıp tedavi olmaları omuzlarına yüklenmiş olan temel görev alanlarından birisidir. Belki de bu meyanda Kur’an’ın insanın yeryüzündeki ahlâkî kalıcılığı adına evlatları üzerinden hemen herkese öğüt ve tavsiyelerde bulunan Lokmân gibi etkin bir figürden bahsetmesini daha yakından anlamaya çalışmalıyız.

Müslüman dünyanın sağlık alanında geliştirmiş olduğu medeniyetin inşâ edici sözü olarak “…tedavi olunuz!..” uyarısı olduğu açıktır. Bu uyarının akidevî tartışmaları bir yana bırakılacak olursa, Müslüman dünyanın diğer milletler gibi sayılı nefeslere değil, yaşama imkân ve kapasitesine daha yakın durduğu söylenmelidir. Bu meyanda Cami ile Hastahane arasında belli bir zihniyet farklılığının olduğu da söylenmelidir. Öyle ki, sağlık alanında iş tutan hemen her kişinin ister dindar olsun ister olmasın, hayatın değişen durumlarına göre artan ya da eksilen bir ömür algısının yanında durduğu söylenebilir. İşte bu algı sayesindedir ki, insanlığın ünlü tıpçı Galen’den beri süregelen ve Müslüman sağlıkçılar tarafından devam ettirilen, sonunda bütün dünyaya mal olan bir yaşam anlayışı meydana geldiği bilinmektedir. Kutsal kitaplar ile onları tebliğ eden elçilerin de duruşları dikkate alınırsa, Hz. Eyyub, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in özelinde dile getirilen söz ve pratiklerin değerinin aktive edildiği anlaşılmaktadır. Bugün için yeryüzünde en değerli buluşların bu alanda olmasını da ancak sağlık ve medeniyet konseptinin dinde nasıl da el üstünde tutulduğu gerçeğini bilmekle mümkün olacaktır.

Sağlık ve medeniyet ilişkisinin en temel bağları dünya hayatında olduğunca uzun ve sağlıklı ömre kavuşmak, dünyadaki kalıcılığı uzatmak ve iyi olan şeyleri çoğaltmak arzusudur diyebiliriz. Tıp dediğimiz alan, insanın bu beklentisini karşılamak için yine insanın çabaları sonucunda gelişmiş bulunmaktadır. Bu isteğin varlığın genetiğine yerleştirilmiş olan “fıtrî” bir şey olması, esasında eleştirilecek bir şey olduğu anlamına gelmemelidir. Zira uzun ve hayırlı ömür dileği, her ne olursa olsun uzun ömür dileğinden daha değerlidir. Ayrıca uzun, sağlıklı ve iyi bir ömür dilemek, insanın dünyaya katacağı hayırların da sayısını artırıcı bir etmendir. Hayırlı ömür dilemenin ahlâkî vasfı da bütünüyle beşerin yaratılışına dair olan sağlıklı bir iradenin dünya hayatına taşınmasından geçmektedir. Bu geçişleri insanın üzerinde yaratıldığı zemin olan ahlâkî değerler üzerinden yapmak, insanın yaratılanların en değerli ve bilinç sahibi olanı olduğu gerçeğine işaret edecektir.

Netice olarak içinde yaşadığımız dünya, insanın sağlık ve medeniyet olgusuna yaptıkları üzerinden yaşamın süre ve kalitesinin artması noktasında son derece değerli örnekleriyle dolu olduğunu söylemek gereklidir. Konunun beşer nezdinde daha gerçekçi ve daha sağlıklı kavranması adına meseleyi hem olgusal ve hem de zihnî anlamda vuzuha kavuşturan terimlerin başında gelen ve bütünüyle anlama odaklı “anahtar kelimeler” şeklinde görülebilecek olan bazı yaklaşımların olması muhtemeldir. Bu açıdandır ki Yüce Tanrı tarafından halk edilen olguları anlamaya yönelik niyetini ortaya koyan insanoğlu nezdinde yaşam kanunları, varlık yasası, sağlığı korumak, potansiyel ecel, yaşam süresi, ömrü uzatmak ve hududullah ifadelerinin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Programlanan ilahî düzeni anama adına bahsedilen adımlar; yaratılan, sistemli hâle getirilen ve devamı tedarik edilen yasal bir düzenin temel adımları mesabesinde görülmelidir.

Hemen her dönemde beşerin sınırsız yıkımlarına karşılık olarak adeta “köyüne dönmek” isteyen kişilerin olması, uzun zamandır işlerin hiç de iyiye gitmediğine de işaret etmektedir.

Yorumlar (1)
Birben 3 yıl önce
Ana temayı bir cümleyle izah edermisiniz hocam
12
az bulutlu