banner4
16.11.2019, 13:32

LEYLAK RENGİ ÖFKELER…

Kayıkçı küreği, sarkık kollar.
Amaçsızca sallanır, durur.
Ne olduğunu anlamaz kimseler.
Şili’li şair, ellerinde sözcükler.
Saman renkli bir defter.
İçtima kayıtlarına benzer.
Veresiye bir hayat.
Milli Kütüphane ’den ödünç alınmış.
Kitap, Pablo Neruda’dan şiirler.
Kitap, yıkılmış, gördüklerinden.
Bitkin, acı içinde, cümleler.
Kıvırmış hayatı dört bir yandan.
Bizim Şili’li,  şair Osman.
Şiir, ona göre, kutsal bir ferman.
Şiir, imkânsız aşklara derman.
Şevkle basar, Neruda’dan bir dize.
Leylak rengi öfkelendiği zaman.
Bakmaz, derinliği olmayan hiçbir söze.
Belli ki kızmış, kentin onaysız delilerine
Kendi halinde, bir garip, şair.
Mısraları, aşka,  barışa dair.
Sokaklar olmuş bizimkisine mabet, yurt.
Sokaklar, kentin naif insanlarını yiyen, kurt.
Modern çağın vahşilerini hiç sevmez şair.
Çağın insanı, sözde uygarı.
Tahtakurusu gibi yiyip bitirirler, yoktur ruhları.
Uygarlık, hiç şairlere göre değil.
“Modern insan durma, dostluğa eğil”.
“Olma, bir tutam çıkar için, zelil”.
Kara öfkelerle üzerine gelirler, yığınlar.
Zifiri, deniz dalgası gibi taraflı, karanlıklar.
Taraflılar,  sadık bir köpek gibi.
Şair yalnız, savaşçı, adamın dibi.
Korkmaz, yüreksiz kâğıttan adamlarda.
Korkmaz, baskın iktidarlarda.
Büyük adamlar.
Yüreği başka manalarda.
Zulme karşı özgürlük eri olur.
Afrikalı çocuğun gönlüne damlar.
Gezdirir atlarını Asya bozkırlarında.
Bazen bir işçi yüreği.
Göçmen bir çocuk Ortadoğu’da.
Kentin , kanı çekilmiş damarlarında.
Çocukların bez torbalarında.
Gariplere bir ses, kimsesizlere nefes.
Her akşam köşe başında, aynı yerinde.
Fırtınalar kopar şairlerin yüreğinde. 
Düşer gözlerinde, leylak rengi iki damla yaş.
Bitsin derler, bitsin artık, bu kirli savaş.
Çocuklar ölüyor, çocuklar öksüz ve yetim.
Çocuklar kolsuz, çocuklar evsiz.
Kentin sokakları, gündüz de karanlık, boğuk.
Seslerinizi yükseltin, ısınsın, hava çok soğuk.
Hayaller ölüyor, ölüyor kızların, süt veren memeleri de. 
Uzanıyor bir el sevgiye, aşka, delice.
Kesiliyor elleri, canların, yaralar çok derince.
Şairlerin yüreği kanıyor.
Bir tek onlar, çocuklara sarılıyor.
Sarmaya çalışıyor yaraları şair, dizeleriyle.
Ölmüş vicdanlar kentte.
Güya yaşıyorlar, erdemsiz, keyifleriyle.
Çocuklar öldürülüyor, bir avuç neft için.
Taze fidanlar konuluyor sunaklara.
Tanrılar aç, tanrılar vahşi, kurban istiyor.
Çocuklar üzgün.
Üzüldü, bütün kuşlar, arılar.
Küsüp gittiler, çorak topraklar.
Artık gelmezler.
Kim bilecek, çocukların halini.
Sırça köşkte yaşayanlar, bilmezler.
Toprak üstü, bezlerden kurulu kamplar.
Çocuklar toprağı yiyemezler.
Yiyemezler taşı, taşın kökünü de.
İçemezler, kan karışmış nefti de.
Avlanılıyor Ortadoğu’da, kınalı ceylanlar.
Kan revan içinde, yaralılar.
Kuşatma altında bu topraklarda, aşk.
Kuşatma altında, sevgi, merhamet.
Ötekini sevmek yasak bu topraklarda.
Yok, kimselere rahat.
Sevdalıların başında eli kirli üniformalılar, nöbetteler.
Gökyüzünü aşka kapatan, neft avlayan şirketler.
Şirketler kan satar,  parçalanmış bedenler.
Satar her şeyi, bu topraklar da, kiralanmış beyinler.
Akıl, bu topraklarda çok ucuza.
Kurulmuşlar, otomatikteler.
Bilinç çok üzün süredir göç etmiş, vicdanın çölünde.
Zihinlerde toprağı nefte çevirme simyaları, ellerinde.
Kim erken kalkarsa, şirketlerinkini o yalar.
Yalar insan, yaldızlı etekleri.
Yalar, döviz taşıyan köpekleri.
Şair çıkar, kentin meydanlarına, avazı çıktığı kadar bağırır.
Bir tutam insanlığı kalmışlarla,  kalbi olanları çağırır.
Vermek ister, elinde kalmış, iç açan birkaç dizeyi.
Bitirmek ister kirli savaşı, var kılmak ister, barışı, sevgiyi.
Sevgi evrensel bir dil der, Şili’li,  şair Osman.
Dost olun kardeşler, kavga etmeyin, aman.
Çocuklar öldü, kadınlar da.
Bütün canlar kuruyor, ölüyor bu topraklar da.
Ağaçlar çiçek açmıyor, yeşermiyor Ortadoğu’da.
Korkudan, bir duvar dibine sığınmış karanfil.
Karanfil açmaya hasret, güneşi yok.
Karanfilin yapraklarından kan.
Açamamış tomurcuklara ağlıyor. 
Sulamak, vakit azalıyor.
Toprağın soyu kırılıyor.
Çoraklaşıyor insanlar.
Ortadoğu’da öldü vicdan.
Öldü merhamet te.
Budandı insanlık.
Başları olmayan bedenler.
Öldü,  insan hakları.
Öldü evrensel beyannameler.
Komaya girdi, can çekişiyor.
Çürümüş Birleşmiş Milletler.
Soğukta donmuş yatıyor.
Adaletsiz, mahkemeler. 
Bu topraklarda suç.
Gündelik bir iş.
Kötülük kitaplarına giriş.
Kölelik.
Çağdaş demokrasilerde bitiş.
Bitti bu topraklarda, gülmek, neşe.
Bu nasıl katliam.
Taammüden, tasarlanmış.
Ne menem bir demokrasi.
Demokrasi, koca bir yalan.
Uğradı insanlar kıyıma.
Moğol istilalarını masum bırakacaklar.
İğrenç bir talan.
Talan edildi güzellikler.
Masum yavrular
Beşiklerine kan düşmüş.
Emzikli bebekler. 
Kıyımdan geçirildi.
Sincar dağında ot yiyen kadınlar.
Halep sokaklarında şerbet satan satıcılar.
Bağdat sokaklarında köpekler.
Vahşete uğradılar.
Mefisto’nun soyları.
Vahşilikte sınır tanımadılar.
Sınırsızlar, değersizler.
Dicle’deki balıklara bile kıydılar.
Kıydılar, insafları yoktu,
Soluk alan her şeye.
Yıktılar tarihi, saldırdılar.
Kan doldu kuyular.
Dayanamadı çekildi sular.
Fizan oldu, yemyeşil vahalar.
Kana bulandı Fırat.
Bulandı Mezopotamya.
Cesetler doldurdu, başaklar yurdunu.
Su yerine kan aktı ovaya.
Ölüyor insanlık dedi, Şili’li.
Şuan, şu dakika.
Ölüyoruz, hepimiz.
Öldürüyor kendini insan.
Varamıyor, farkına.
Leylak rengi öfkelerin şairi, 
O, her şeyin farkında.

Yusuf AKIN/16.11.2019/İzmir

Yorumlar (0)
12
az bulutlu