banner4
10.09.2022, 00:54

KUVVETE KARŞI GERÇEK GÜÇ-1

İnsan davranışını belirleyen gizli etkenleri tespit eden Dr. David R. Hawkins, “Güce Karşı Kuvvet” adlı kitabında belirli temel prensiplere atıflar yapmaktadır: “Sevgi, nefretten daha güçlüdür; gerçek, bizi özgürleştirir; bağışlayıcılık, her iki tarafı da serbest bırakır; koşulsuz sevgi, iyileştirir; cesaret, güçlendirir ve Tanrısal vasfın/gerçekliğin özü, huzurdur.”

Dr. Hawkins "Kendin dahil her şeye ve herkese karşı istisnasız her zaman nazik ve bağışlayıcı ol" gibi doğru prensipleri uygulayarak insanlığın önemli gelişmeler göstereceğini ileri sürer.

Acılarla dolu bir dünyada yaşayan insan, “sevgi, kabul ve şefkat” gibi değerleri çevreye yayabilirse ne kadar etkili olur? Kitap bu noktada, “Dünyayı iyileştirecek güce sahip olmalıyız” diyor Her şeyin özünü anlamayı Tanrı'yı bilmek olarak tarif eden yazar Hawkins “İnsanoğlunun gelişmesinin önündeki esas engeli, bilincin doğası hakkındaki bilgi eksikliğine” bağlıyor.

Kitaptan alıntılarla insan davranışlarını etkileyen temel etkenleri inceleyelim:

Utanç: Kişinin kişiliğini aşağı çektiği için genellikle sebepsiz gurur, öfke ve suçluluk doğurur.

Suçluluk: Suçluluk öfkeyi kışkırtır ve sık sık öldürme ise bunun ifade biçimidir.

Keder: Üzüntü, kayıp ve ümitsizlik düzeyidir. Duygusal kayıplar ciddi bir depresyonu, hatta ölümü tetikleyebilir.

Korku: Bu düzeyin bakış açısında, dünya tuzaklar ve tehditlerle dolu tehlikeli bir yerdir. Baskıcı otoriter ve totaliter kurumlar ve rejimler için korku en sevimli resmi kontrol aracıdır. Güvensizlik ise pazarın ana sermayesidir. Medya korkuya oynar. Korku kişinin odak noktasına bir kez yerleştiğinde, saplantı haline gelir. İlişkinin bitmesi korkusu kıskançlığa ve kronik biçimde yüksek gerginliğe sebep olur. Korku dolu düşünceler paranoyaya doğru evrilebilir, hakim toplumsal eğilim haline gelir. Böylelikle korku içinde olanlar korkularını yenen kuvvetli lider ararlar.

Arzu: İnsan faaliyetlerinin itici gücü: Para, itibar veya güç arzusu, onları kısıtlayan ve hayatlarına hakim olan korkunun ötesine geçer ve hayatları idare eder. Arzu açgözlülükle ilgilidir. Arzuyu doyurmak ise mümkün değildir.

Öfke: Öfke ve hiddet, cinayet ve savaşa nedendir. Öfke yapıcı veya yıkıcı eyleme sebep olabilir. İnsanda arzu, hayal kırıklığını beraberinde getirir ki bu da öfke doğurur. Sosyal adaletsizlik, kurbanlaştırma ve eşitsizliğe duyulan öfke, toplumun yapısını değiştirir.  Öfke çoğu zaman kendini hınç ve intikam biçimlerinde ifade eder, istikrarsız ve tehlikelidir. Öfkeli insan, hiddetini nefrete çevirebilir.

Gurur: Gurur sadece kendinden düşük düzeylere kıyasla insanı iyi hissettirir. Şişirilmiş ego, saldırıya açıktır, bölücüdür ve hizipçiliğe yol açar ve sonuçları pahalıya patlar. Din savaşları, siyasi terörizm ve bağnazlık hep gururun bedelidir ve bu bedeli toplumlar öder. Gururun olumsuz yanı kibir ve inkardır. Bu özellik gelişimi önler; gururda bağımlılıktan kurtulmak imkansızdır çünkü duygusal problemler ve kişilik bozuklukları görmezden gelinir. Bütün bu inkarlar gurur yüzündendir.

Cesaret: Gerçek gücün kazanımıdır; keşif, başarmak, metanet ve kararlılık alanıdır. Daha düşük düzeylerde dünya umutsuz ve korkutucudur ama cesaret düzeyinde hayat heyecan verici, kamçılayıcı ve ufuk açıcıdır. Gelişmeye ve öğrenime açıktır. Korkularla ve kişilik bozukluklarıyla yüzleşme ve onlara rağmen cesaret duygusuyla üretkenlik kapasitesi vardır; başarılar kişinin kendine olan özsaygısını artırır.

Tarafsızlık: Kişide mevcut sorunların üstesinden gelecek esneklik, peşin hükümsüzlük ve gerçekçi biçimde değerlendirilme vardır. Tarafsız olmak, sonuçlardan bağımsız olmak anlamına gelir; kişinin istediğini elde edememesi ya da yenilgiye uğratıcı, korkutucu veya moral bozucu değildir.. Tarafsız kişi "Eğer bu işi başaramazsam, başka işi başarırım," der. Bu, manevi güven duygusu ile kişinin gözü artık kolay kolay korkmaz. Herhangi bir şeyi kanıtlama güdüsü yoktur. Bu düzeydeki kişilerle anlaşmak kolaydır, birlikte olması ve ilişki kurması güvenlidir çünkü itilaf, rekabet ya da suçlulukla alakaları yoktur. Rahat ve duygusal dengesizlikleri bulunmayan insanlardır. Diğer insanların davranışlarını kontrol etmek gibi bir ihtiyaç duymazlar. Tarafsız kişiler, özgürlüğe kıymet verdikleri için kontrol altına alınmaları zordur.

İsteklilik: Gelişme hızlı ile bu insanlar ilerlemek için seçilmişlerdir. İsteklilik, kişinin içindeki hayata karşı direncini kırmaz ve kararlılık gösterir. İstekliler doğuştan yardımseverdirler ve toplumun iyiliğine katkıda bulunurlar. İçsel sorunlarla yüzleşme konusunda istekli oldukları gibi öğrenme güçlüğü çekmezler. Özsaygı kendiliğinden yüksektir ve toplumun takdir, kıymet bilme ve ödüllendirmesiyle de pekişir. İstekli insan başkalarına karşı duyarlı ve hassastır. Onların zorluklarla başa çıkma ve ders çıkarma yetileri sayesinde kendi kendilerini düzeltme eğilimleri vardır Gururu bir yana bıraktıkları için kendi hatalarına bakma ve başkalarından bir şeyler öğrenmeye isteklidirler. İsteklilik düzeyindeki kişiler mükemmel birer öğrencidir. Onlara kolayca bir şeyler öğretilebilir. Toplumun hatırı sayılır güç kaynaklarıdır.

Kabul: Bu farkındalık düzeyinde kişi, kendi hayat deneyiminin kaynağı olduğunu anlar. Hayatta önemli dönüşümler gerçekleştirir. Sorumluluğu üstlenerek, hayatın kuvvetleriyle ahenkle bir arada yaşamaya çalışır. Kabul, duyumsamazlığın bir belirtisi olan pasiflikle karıştırılmamalıdır. Kabul sayesinde duygusal sakinlik vardır ve inkarın ötesine geçildikçe algı da genişler. Kabul, özünde dengelik, orantılılık ve uygunlukla ilgilidir. Kabul düzeyindeki birey doğru ya da yanlışı tespit etmekle ilgili değildir, bunun yerine sorunları çözme ve ne yapılması gerektiğini bulma vardır. Zor görevler ona rahatsızlık vermez. Uzun vadeli hedefler kısa vadelilere göre öncelikli olur; özdisiplin ve ustalık önden gider. Kabul düzeyinde çatışma ve karşıtlıkla kutuplaşma olmaz; diğer insanların da kendisiyle aynı haklara sahip olduğunu görür ve insanlar arası eşitliğe itibar eder. Daha düşük düzeyler, eğilip bükülmezlikle nitelenirken; bu düzeydekiler güçlü bir şekilde pasiflikten arınmıştır.

Sevgi: Dünyada sevgi diye anlatılan şey fiziksel çekim, sahip olma isteği, kontrol, bağımlılık, erotizm ve yeniliği birleştiren yoğun bir duygusallıktır. Çoğu zaman gelip geçici ve inişli çıkışlıdır, değişken koşullarda büyüyüp küçülür. Hayal kırıklığına uğradığı zaman bu duygu, gizlemiş olduğu öfke ve bağımlılığı ortaya çıkarır. Sevginin nefrete dönüşmesi yaygındır.  ama bu duygu sevgiden ziyade aşırı duygusallık ve bağlanmadır. Nefreti doğuran şey gururdur, sevgi değildir. Böyle bir ilişkide muhtemelen gerçek sevgi hiç var olmamıştır. Zira yüksek düzeydeki sevgi; koşulsuz, değişmez ve kalıcıdır. İnişleri çıkışları olmayan bu sevgide, kişinin içindeki kaynak duygu sevgiyi doğurur, dış koşullara bağlı değildir. Sevmek, bir var olma biçimidir. Bağışlayan, besleyen ve destekleyen dünyayla ilişki kurma biçimidir. Sevgi akıldan ileri gelmez, kalpten doğar. Sevgi güdüsü ve saflığı yüzünden başkalarını yükseltme ve büyük işler başarma yetisine sahiptir. Akıl sadece ayrıntılarla ilgilenirken sevgi bütüne yönelir. Sevgi taraf tutmaz ve taraf tutmanın getirdiği ayrıştırmanın ötesine geçmesi sayesinde evrenseldir. Sevgi kapsayıcıdır ve hayatın iyiliğine odaklanır ve olumlu olan ne varsa çoğaltır. Olumsuzluğu, ona saldırarak değil ama bağlamını değiştirerek yok eder.

Sevinç: Sevgi gitgide daha koşulsuz hale geldikçe, içsel bir sevinç olur. Sevinç uzun süren zorluklar karşısında bile muazzam sabır gösterme ve sürekli olumlu tavır benimseme yetisidir. Bu duruma damgasını vuran şey ise şefkattir. Her şey kolaycacık, eşzamanlı gerçekleşir, dünya ve içindeki her şey sevgiyle ve Tanrısal olarak görülür. Bireysel irade ilahi iradeyle birleşir.

Huzur: Bu enerji alanı aşkınlık, özü gerçekleştirme ve Tanrı bilinci gibi terimlerle ilişkilidir. Bazıları ruhani öğretmen, bazısı kendi alanında deha sahibi ve topluma büyük katkı sunan yüce kişiler olur.  Bu kişiler azizdir ve bazıları, resmi dinin ötesine geçer ve saf ruhanilik mertebesine erişir. Bu duygu durumu keşif ve sezgisel olarak gerçekleştiği için sessizlik hakimdir. Tanık olanla, tanık olunan aynı kimliğe bürünürler; gözlemci manzaraya karışır ve gözlenen haline gelir. Gücü sonsuz olan, zarifçe nazik ama taş gibi sağlam olan varlık, her şey birbirine bağlanır.

Aydınlanma: Bu, kitlelerin çağlar boyunca takip ettiği ruhsal örüntülerin kaynağını teşkil eden büyük insanların düzeyidir. Hepsi de özdeşleşmiş oldukları Tanrısallık ile ilintilidir. Bir güçlü esinlenme düzeyidir. Bu, insanlık aleminde bilinç düzeyinin doruk noktasıdır. Büyük öğretiler kitleleri canlandırır ve tüm insanlığın farkındalık düzeyini artırır. Böyle bir vizyona sahip olmak, lütuf olarak adlandırılır ve verdiği armağan kelimelerle tarifi imkansız sonsuz bir huzurdur. Bu farkındalık düzeyinde insanın varoluş anlayışı, tüm zamanın ve bireyselliğin ötesine geçer. Benlik benlikle karışır. Bu, ikililiksizlik ya da tam tevhid düzeyidir. Bilincin sınırlandırılması diye bir durum söz konusu değildir; farkındalık her yerde eşit ölçüde mevcuttur.

Şimdi de insanı etkileyen bu duygulardan olumlu olanların, dünyada ne kadar etkili olduğuna bakalım:

Yazar Hawkins, dünya nüfusunun yalnızca yüzde 8'inin bilinçlilik düzeyinde hareket ettiğin i söyler ve sadece yüzde 4'ü daha yüksek bilinç düzeyindedir. Çünkü dünya nüfusunun önemli bir bölümü geçim derdiyle meşguldür. Bu geçim zorluğuna kıtlık, hastalıkların yaygınlığı, siyasi baskı ve kamusal kaynakların yetersizliği de eşlik eder. İnsanların pek çoğu duyumsamazlık düzeyinde bu sefalete katlanarak umutsuzluk içinde yaşarlar. Dünyanın geri kalanı ise temelde korku duygusu içinde yaşar; insanların büyük çoğunluğu yaşamları boyunca şu veya bu şekilde güven peşinde koşarlar. Hayatta kalma mecburiyetinin ötesine geçmiş olanlar ise en iyi ihtimalle ancak gurur düzeyine ulaşırlar.

Ancak yüksek düzeyde bilinçlilik halinde akıl ve zeka uyanır, gerçek anlamda okur-yazarlık başlar. İletişim becerisi ustalık kıvamına gelir, düşünsel meşguliyet ve sanatsal yaratıcılık yaygınlaşır. Hakimler, avukatlar, devlet adamları, yatırımcılar ve işadamları bu aralıktadır. Yazar Hawkins, yukarı düzeydeki bu insanları kendi alanlarının liderleri, yüksek sosyal başarıların ve bunlara karşılık gelen sosyal statülerin sahibi oldukların belirler.

Dr. David R. Hawkins daha fazla düzeyde bir bilinçlenme olursa, “büyük sıçrama başlar” der. Bireyin hayatta kalması hala önemli olmakla birlikte tüm faaliyetlerin arkasındaki esas motivasyon sevgi olur ve adanmışlık, bağlılık ve karizmatik dışavurumlarla kuşanmış yaratıcılık bütün gücüyle ortaya çıkar. Burada mükemmellik her uğraşta kendini gösterir. Diğerkâmlık ilkelere bağlılıkla birlikte harekete geçirici bir faktör haline gelir. Liderlik için çabalanmaz ama kabullenilir. Bu düzeyde olağanüstü müzik, sanat ve mimari ve kişinin salt varlığıyla diğerlerinin moralini yükseltme yetisi ortaya çıkar.

Bir de en yüksek düzeyde bilinçlilik vardır ki topluma örnek teşkil eden ve kendi alanlarında tüm insanlık için ilham verici liderler burada olur. Bu düzeydeki kişiler toplum tarafından “olağan dışı” kabul edilir. Bu düzeydeki bilincin vizyoner olduğu ve toplumun tamamını yükseltmeye odaklı olduğu ifade edilebilir. Tüm motivasyonu ve faaliyetleri şefkat üzeredir.

Not: Dr. David R. Hawkins’in “İnsan bu bilinçlik düzeylerine yükselebilir mi?” sorusuna verdiği cevapları, “Kuvvete Karşı Gerçek Güç-2” yazımızda açıklayalım.

Kaynak: Güce Karşı Kuvvet/ Butik Yayıncılık ve Kişisel Gelişim Hiz. Tic./ 2016

Yorumlar (0)
12
az bulutlu