banner4
10.02.2022, 22:41

KURAL BİLİNCİNİN ÖNEMİ


“Kanun, büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı!..” Cemil Meriç (1916-1987)
Nice zaman toplumun bir parçası olan bireylerin, sosyal davranış ve hukuk kurallarına neden uymadığını merak eder dururdum. Zira kendim küçük yaşlarda bir süre Almanya'da gördüğüm düzenli davranış kurallarının ülkemde neden yeterince olmadığını anlamaya çalışıyordum. 
Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; Almanya’da bir ara sokakta, çocukluk hevesiyle, yayalar için geçiş düğmesi bulunan bir yerde, bazen yok yere düğmeye basar, köşeye saklanarak “araç sürücülerinin ne yapacaklarını” merak ederdim. Araç şoförleri, ara sokak içinde bile hiçbir yayanın geçmediğini görmelerine rağmen, yeşil ışığı sabırla beklerlerdi. Kuralları önemseyen bu insanların durumları, birazcık onlara gülmeme neden olsa da bilinçaltında benim de bu kültürden olumlu yönde etkilenmeme sebep oldu. Bu hal, "Kurallar, toplumun iyiliği içindir" anlayışını bende geliştirdi.
Evet, hayatımda iki kültür farkından doğan çatışmayı çözmeye çalışırken (kural tanıma/tanımama), cevap teşkil edecek çözümlerden birini hukukçu Duguit'in (1859-1928) "Toplumsal Gerçeklik Olarak Hukuk" kitabında buldum. 
Duguit şöyle diyordu: "Davranış kuralı, bir sosyal yaşam ürünüdür. Toplulukların birlikte yaşayabilmesi için belirli bir kültüre sahip olmaları gerekir. Sosyal kuralı bozan kişiye toplum, sosyal tepki vermelidir. Davranışlar, pozitif bir hukuk kuralı olarak formüle edilmeden önce, toplumun bireylerinde bilinç olarak yerleşmiş olmalıdır. Bu durumda bir davranış kuralının yürürlük tarihi, toplumda sürekli uygulanmakta olduğu tarihtir. Hukukun rolü ise sadece mevcut kuralı kanun olarak formüle etmiş olmasıdır." 
O halde sosyal dayanışmanın gereklerini yerine getirmeyen bir toplumda, her kanun ‘ölü kanun’ olarak doğmaktadır. Mevcut kanunların yürürlükte olmasına rağmen, toplumda yaşamaması, kanunların pratik hayatta uygulama derinliğinin olmaması, birçok toplumsal anominin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Diğer taraftan toplumca olumlu davranış gücü ile desteklenmiş bir kanun, yürürlük tarihinden itibaren -hatta daha önce- başarılı bir şekilde yaşamaktadır. Toplumsal bilinç geliştiğinde, küçük bir uyarı ile istendik davranışları öğrenme ve bunlara yönelme imkânı kolaydır.  Zira toplumsal normların bağlayıcılığı, toplum üyelerinin dayanışma bilinciyle, kanun yürürlüğe girmeden önce zaten kazanılmıştır. Bu durum bize, öncelikle toplumsal dayanışma ve kural bilincinin eğitim yoluyla kazanılmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatmaktadır.
Bizdeki kültürel durum istenen seviyede değildir: Bireylerde toplum disiplini, dayanışma kültürü, hukuk bilinci oluşmadan yürürlüğe giren her türlü kanun ve kural -örneğin trafik kuralları, denetleyici emniyet güçleri ya da mobese kamera gibi gözetleyici ya da önleyici mekanizmalar olmadığında- çoğunlukla uyulması gerekli kurallardan sayılmamaktadır. Makamın gücü, paranın gücü veya şahsi ceza sorumsuzluğu, kuralların ihlalinde cesaret verici rol oynamaktadır. Sosyolog Hofstede’nin (1928-2020)tanımladığı “güç mesafesi” kavramının ülkemizde uygulama alanı çok fazladır. (Güç mesafesi, bir toplumu oluşturan bireylerin eşit olup olmama durumu -saygınlık, zenginlik, statü farklılığı, belirsizlikten kaçınma amaçlı bağımlılık, sessizlik, korkuyla itaati seçme gibi- ve bunları algılama dereceleridir. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sözleri güç mesafesi fazla toplumlarda en çok kullanılan cümlelerdendir.) Şükür ki büyük şehirlerde trafik kurallarının açık ihlalleri, daha büyük karmaşalara sebep olması nedeniyle değişmeye başlamıştır. Artık kırmızı ışıkta durma, yayalara yol verme yaygınlaşan trafik davranışlarına dönüşmüştür. Diğer tarafta trafikte sağ şeritten sollama, alkollü araç kullanma alışkanlıkları ise halen değişmeye muhtaç durumdadır. Kabahatler yönünden de önemli değişim örnekleri vardır: "Sigara yasağı” konusundaki başarımız, toplumda bir kurala yönelik bilincin çok iyi gelişebileceğini göstermiştir. Toplum üyelerinin sigara içenlere karşı kapalı yerlerde ve toplu taşıtlarda gösterdiği onaylanabilir açık tepkiler sayesinde, bu kural bilinci artık toplumca kazanılmış haldedir. Mevcut toplum bilincinin tüm hukuk kurallarında, önemsenmeyen çevre temizliği ve gürültü kirliliğinde de gösterilmesi gerekir. Bu bakış, karşılıklı bir hak, aynı zamanda bir ödevdir. 
Sonuçta, salgın dönemiyle birlikte, bir kez daha “kural bilincinin önemi” toplum üyeleri tarafından anlaşılmıştır. Öyleyse birbirimizin haklarına saygı duymaya devam ederek, sosyal dayanışma ve birlikte yaşama kültürü içerisinde huzurlu bir toplum hayatını öğrenmeye ve bunu geliştirmeye devam etmeliyiz.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu