banner4
23.04.2021, 00:39

KURAL BİLİNCİ KAZANMAK

Nice zamandır toplumun bir parçası olan bireylerin, neden sosyal ve hukuk kurallarına uymadığını merak eder dururdum. Zira kendim küçük yaşlarda bir süre Almanya'da gördüğüm düzenli davranış kurallarının, ülkemizde neden yeterince olmadığını anlamaya çalışıyordum. 

Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; Almanya’da bir ara sokakta, çocukluk hevesiyle, yayalar için geçiş düğmesi bulunan bir yerde, bazen yok yere düğmeye basar, sokakta köşeye saklanarak “araç sürücülerinin ne yapacaklarını” merak ederdim. Araç şoförleri, ara sokak içinde bile hiçbir yayanın geçmediğini görmelerine rağmen, yeşil ışığı sabırla beklerlerdi. Kuralları önemseyen bu insanların durumları, birazcık onlara gülmeme sebep olsa da bilinçaltında benim bu kültürden olumlu yönde etkilenmeme sebep oldu. Bu hal, "Kurallar, toplumun iyiliği içindir" anlayışını bana da öğretti.

Evet, hayatımda iki kültür farkından doğan kural tanıma/tanımama çatışmasını çözmeye çalışırken, cevap teşkil edecek çözümlerden birini hukukçu Duguit'in (1859-1928) "Toplumsal Gerçeklik Olarak Hukuk" kitabında bulmuştum.

Duguit şöyle diyordu: "Davranış kuralı, bir sosyal yaşam ürünüdür. Toplulukların birlikte yaşayabilmesi için belirli bir kültüre sahip olmaları gerekir. Sosyal kuralı bozan kişiye toplum, sosyal tepki vermelidir. Davranışlar, pozitif bir hukuk kuralı olarak formüle edilmeden önce, toplumun bireylerinde bilinç olarak yerleşmiş olmalıdır. Bu durumda bir davranış kuralının yürürlük tarihi, toplumda sürekli uygulanmakta olduğu tarihtir. Hukukun rolü ise sadece mevcut kuralı kanun olarak formüle etmiş olmasıdır."

O halde sosyal dayanışmanın gereklerini yerine getirmeyen bir toplumda, her kanun “ölü kanun” olarak doğar. Mevcut kanunların yürürlükte olmasına rağmen, toplumda yaşayamaması, kanunların uygulama derinliğinin olmaması, birçok toplumsal anominin ve arızaların ortaya çıkmasına sebep olur. Diğer tarafta ise toplum gücü ile desteklenmiş bir kanun, yürürlük tarihinden itibaren başarılı bir şekilde uygulama alanı bulur. Toplum bilincinin geliştiği yerlerde, küçük bir uyarı ile istendik davranışları öğrenme ve bunlara yönelme imkanı sağlanır. Zira toplumsal normların bağlayıcılığı, toplum üyelerinin dayanışma bilinciyle, kanun yürürlüğe girmeden önce kazanılmıştır. Bu durum bize, öncelikle toplumsal dayanışma ve kural bilincinin kazanılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Bizdeki durum biraz farklı ve de istenen seviyede değildir: Bireylerde toplum disiplini, dayanışma kültürü, hukuk bilinci oluşmadan yürürlüğe giren trafik kuralları, toplumda denetleyici olan emniyet güçleri ya da mobese kamera gibi gözetleyici ya da önleyici mekanizma olmadığında, çoğunlukla uyulması gerekli kurallardan sayılmaz. Makamın gücü, paranın gücü veya şahsi olarak cezadan kurtulabileceği inancı, kuralların ihlalinde cesaret verici rol oynar. Zira, Hofstede’nin (1928-2020) “güç mesafesi” kavramının ülkemizde uygulama alanı fazladır. (Güç mesafesi, bir toplumu oluşturan bireylerin eşit olup olmama durumunu -saygınlık, zenginlik, statü farklılığı, belirsizlikten kaçınma amaçlı bağımlılık, sessizlik, korkuyla itaati seçme gibi- algılama dereceleridir. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sözleri güç mesafesi fazla toplumlarda en çok kullanılan cümlelerdendir.) Neyse ki büyük şehirlerde trafik kurallarının açık ihlalleri, daha büyük karmaşalara sebep olduğu görülerek, mevcut durum değişmeye başlamıştır. Artık kırmızı ışıkta durma, yaygınlaşan davranışa girmiştir. Diğer taraftan sağ şeritten sollama, alkollü araç kullanma alışkanlıkları ise halen değişmeye muhtaçtır. Kabahatler yönünden de olumlu değişim örnekleri vardır. "Sigara yasağı” konusunda başarımız, toplumda bir kurala yönelik bilincin çok iyi gelişebileceğini göstermiştir. Toplum üyelerinin sigara içenlere karşı kapalı yerlerde ve toplu taşıtlarda gösterdiği onaylanabilir açık tepkiler sayesinde, bu kural bilinci kazanılmıştır. Bu toplum bilincinin tüm hukuk kurallarında da ve önemsenmeyen çevre temizliği, gürültü kirliliğinde de gösterilmesi gerekir. Bu bakış, karşılıklı bir hak, aynı zamanda bir ödevdir.

Sonuçta, salgın dönemiyle birlikte, bir kez daha “kural bilincinin” önemi toplum tarafından anlaşılmaktadır. Öyleyse birbirimizin haklarına saygı duymaya devam ederek, sosyal dayanışma ve birlikte yaşama kültürü içerisinde, huzurlu bir toplum hayatının nasıl olması gerektiğini öğrenmeye ve bunu geliştirmeye devam etmeliyiz.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu