banner4
13.09.2022, 18:17

Kuantum Mekaniği ve İnsan-01

Çağımızdaki yazılım dillerinin bilgisayarın temeli olduğunu bilimsel anlamda biliyoruz. Yazılım için kullanılan dil, sisteme ne yapması ve ne doğrultuda çıktı oluşturması gerektiğini kodlayarak söylenmesi eylemidir. Bilgisayarlar tüm işlemlerini var (1) ile yok (0) sayılarının değişik birleşimlerinden oluşan ondalık sayı sistemi üzerinden yürütürler ve böylece de bir yazılım oluşturulur. Bu yazılımla da bilgisayarın hangi durumda nasıl bir çıktı vermesi gerektiğini bilgisayarın işlemcisine kodlanır.

Aslında klasik bilgisayar sistemleri gündelik yaşamımızda kökleşmiş ikili (1 ve 0) kodlama sistemiyle çalıştıkları için, bu iki seçenekten oluşmuş hesap işlemleri üzerinden değerlendirip çıktı verirler. Bir bilgisayara binlerce dosya kaydedersiniz, ancak o bunların arasında bir ilişki kurup yeni bir düşünce üretemez. Yalnızca aklında tuttuğu ne varsa ne yüklenmiş ise onun üzerinden çıktı verir. Kapasiteleri sınırlı olduğu için de öğrenip, kendilerini geliştiremediklerinden üretken bir bilince sahip olamazlar.

Öğrenip, kendisini geliştirip, üreten bir bilgisayar yani düşünen makinenin oluşması için, kuantum/dalgasal boyut mantığı ile çalışan çok olasılıklı hesap işlemlerine sahip bilgisayarların devreye girmesi gerekiyor.

Çünkü kuantum bilgisayarlar ikili (1 ve 0) kodlama sistemiyle değil, atomaltı fiziğinin çok olasılıklı yasaları ile hareket ederler. Kuantum/dalgasal boyut mekaniğinde, bir elektron hem (0) hem de (1) değerini aynı anda gösterdiği için, bu durum birbirinden farklı birçok olasılık içeren hesap işlemi bileşenlerinden meydana gelen seçeneklerin oluşmasına olanak verir.

Bu yüzden kuantum/dalgasal boyut mekaniğiyle çalışan bilgisayarlar çok olasılıklı sonuçlar içerisinden gerekli hesaplama ve değerlendirmeleri kısa sürede yapıp, seçenekler arasından en olumluyu veri tabanları doğrultusunda seçerek somut çıktı oluştururlar. Yani bu anlatım, bir anlamda kendi sahip oldukları kapasiteleri doğrultusunda seçim yaparak iradelerini kullanmış olurlar.

Kuantum/dalgasal boyutlu bilgisayarlar geleneksel (1) ve (0)’lar yerine kuantum bitleri, yani kuantum bilgi birimi olan kübitleri kullanırlar. Kübitler aynı anda (1) ve (0) olabilmeleri nedeniyle oldukça çok gizil seçeneklerin oluşmasını sağlayan hesap işlemlerine sahiptirler.

Örneğin, 300 kübitli bir sistem, evrendeki tahmin edilen tüm atomların sayısından daha çok olasılığa sahip bir işlem gücü yetisine sahiptir. Bundan dolayı kuantum bilgisayarlar bir hesaplamadaki tüm olasılıkları ayrıntıları ile değerlendirerek olabilecek riskleri de hesaplayarak birçok seçenek arasından en uygun çıktıyı verebilirler.

Kuantum ya da dalgasal boyut mekaniğinde nötr/hiç kalınıp, gözlem ya da algılama olmadığında yani bir anlamda hiçlik durumunda birçok farklı olasılık eş zamanlı durumda bulunur. Bu bir nesne olarak elektronun aynı anda hem dalga hem parça, hem var hem yok, hem iyi hem kötü, hem doğru hem yanlış konumunda bulunması demektir.

Bu duruma yani bir nesnenin nötr/hiç konumunda iken, aynı anda birçok kuantum durumunda (dalgasal boyutta) eş zamanlı bulunmasına süperpozisyon (bir parçacığın kuantum durumunun aynı anda farklı durumlarda olabilmesi) adı verilir. Süperpozisyon, gözlenene ya da amaca kadar belirli bir halde olmayan birçok seçeneği ve olasılığı bir anlamda paralel evrenleri eş zamanlı barındırır.

Bu durum, bir nesnenin, bir gözlemci tarafından gözlemlenen yani algı ve veri yüklenene kadar sürer ve gözlem yapıldığı anda nesne olarak elektron sanki kendisine bakıldığını ya da düşünce yoğunluğunu anlar ve o yoğunluk doğrultusunda somut olarak bilinmek için konum alır. Buna kuantum fiziğinde enerjinin yoğunlaşması olarak “çökme” denir. Yani sonsuz olasılıklar ve seçenekler içinden bir adedi, gözlemcinin gözlemi yani amacı ve düşüncesi doğrultusunda yoğunlaşarak somut yani maddesel niteliğiyle çıktı oluşturup onun boyutunda bilinmiş olur.

Kuantum mekaniğinde bu durum, bütünün, görünen tarafının açığa çıkıp bilinir olması demektir. Aslında içerisinde yaşam sürdüğümüz maddesel dünyada her şey birbirinin gözlemesi altında olduğundan, her şey görünen/dışsal yanıyla algılayanın, algısı ya da düşünce ve amacı doğrultusunda kişinin dünyasında yani kendi yaşamsal boyutunda yoğunlaşarak maddesel yaşam boyutu olarak ortaya çıkıp bilinir olmaktadır.

Gerçekten bu durum, insan beyni ile kuantum mekaniği arasındaki benzerliği oluşturur. Çünkü, insan beyni aslında çok olasılıklı sonuçlar içeren kuantum mantığıyla çalışmak üzere yaratılmış bütünsel bir yapıya sahiptir ve bu makinalardan çok daha fazla donanımla programlanarak yaratılmış mükemmel bir işleyiştir.

İslam tasavvufundaki insanın Allah’ın aynası olduğu düşüncesi, kuantum fiziğindeki veri tabanı üzerinden algılayan gözlemci etkisi yani düşünen ya da amaç sahibi kavramına karşılık gelir. Kuantum mantığı ve tasavvuf anlayışının ortak belirlemesine göre gerçekte bir adet gözlemci vardır. Aslında gözleyen ve gözlemlenen birbirlerinden ayrı şeyler değildir. Bu da tasavvuftaki “vahdet-i vücûd/tek varlık” anlayışı ve kavramına karşılık gelir.

Kur’an, bu durumu bizlere; “... Nerede olsanız (hangi boyutsallıkta olursanız olun), O sizinle birliktedir. Allah, tüm yaptıklarınızı tam anlamıyla görendir. (57/4)” diye bildirmektedir.

Kuantum mekaniğini en iyi kullananlara örnek ise tasavvuf ile uğraşan bilgelerdir. Bu bilgeler, nefislerini (özvarlıklarını) ve bilinçlerini denetim altına alarak, “vahdet-i vücûd/tek varlık” ve tek’lik algısını yani tek’liği tüm hücrelerinde sezip zihinlerini bedensellik algısından kurtardıklarında bilinçleri, maddesel parçacık konumundan soyut dalgasal nitelikli bir konuma geçer. Bu biçimde dünyasal aklın kabul edemeyeceği doğaötesi ışınlanma olayını gerçekleştirerek birçok yerde aynı anda, eş zamanlı görünme yani kuantum dolanıklık, süperpozisyon (bir parçacığın kuantum durumunun aynı anda farklı durumlarda olabilmesi) durumunda bulunabilirler.

Dinsel anlatımlarda; ermişler, azizler ve mistikler (içselciler) tarafından da gerçekleştirilen bu tür olaylara tanık olduğunu söyleyen birçok insan vardır. Örneğin; birçok Allah dostunun ayrı yerlerdeki toplantı, bilgi ve anma toplantılarında aynı anda bulundukları aktarılmaktadır. Somuncu babanın Cuma namazı sonrası çıkışı Ulu Cami’nin ayrı yerlerinde bulunan kapılarında aynı anda  bulunarak savaşa gidecek askerlerle helalleştiği söylenir. Aynı zaman diliminde hem burada hem Hac da görülen evliya öyküleri anlatılır. Çanakkale savaşında bir anda askerlerin arasında belirip onlara moral veren, onlarla savaşan kişiler olduğu yabancı tarihçilerin kayıtlarında belirtilmiştir. Geçmişte öykü gibi anlatılan bu olaylar günümüz kuantum fiziği kuramları ile bilimsel olarak açıklanabilen süperpozisyon (bir parçacığın kuantum durumunun aynı anda farklı durumlarda olabilmesi) ve ışınlama kavramlarına örnek oluşturan olgulardır.

Aslında, insan bütünsel bir algılama sistemiyle çok seçenekli kuantum süperpozisyon (bir parçacığın kuantum durumunun aynı anda farklı durumlarda olabilmesi) mekaniğine sahip böylesine mükemmel bir beyin yapısı ile holografik/dalgasal boyutlu bir evrende yaşamasına rağmen, bunun farkındalığından uzak olduğu için sahip olduğu işleyişi en ilkel hali ile kullanmaktadır. İnsan sahip olduğu bu mükemmel işleyişi en üst güncelleme konumu, kuantum mekaniğiyle kullanamadığı zaman klasik bilgisayarlarda olduğu gibi dünyasal çıktı yani yaşamıyla, var ile yok, olumlu ile olumsuz gibi iki bilinç düzeyinden açığa çıkmaya devam eder. Oysa yaratılış programı gereği insanda her şey gizilgüç ve yeti olarak vardır.

Kur’an, bu durumu bizlere; “Allah, insanoğluna tüm varlıkların adlarını (anlamlarını) öğretti. Sonra onları meleklere (nurdan yaratılmış varlıklara) göstererek, eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların adlarını (anlamlarını) bildirin, dedi. (2/31)” diye bildirmektedir.

İnsanın sahip olduğu bu gizilgüç, onun istenci oranında etkinleşip dünyasal yaşam boyutunda açığa çıkıp bilinir olabilir. İnsan yüksek frekanslı bilinç durumları ile sonsuz sınırsız oluşu ancak, gündelik bilinç durumlarının yanılsamasından zihnini kurtarıp, sahip olduğu bu gizilgücü ve yetiyi kullanabildiği oranda algılar. Böyle bir algılayış gerçeğine erişmek için bilincin Allah’a yönelerek yükselişi yani bilinç sıçraması olur.

Ancak yaşama bakışını, değerlendirmesini ve felsefesini yalnızca bir parça olan madde üzerine yoğunlaştırıp, birçok veriyi beynine ezber olarak depo eden insan, alışılmış bilgisayarlarda olduğu gibi aldığı verileri analiz etmeden var/yok ikilemi ile bir robot gibi kullanır. Bu yüzden de beynine yüklediği veriler arasında bir ilişki oluşturup yeni hedefe yönelik bir düşünce üretemediği gibi sistemi okuyup, evrensel gerçekleri algılayamaz. Aslında var/yok ikilemi arasında sıkışıp kalmış olan insanın en büyük sorunu ve yaşadığı sıkıntıların nedeni de budur.

İnsanın algıyı yalnızca var/yok ikilemi başka bir deyişle şirk/ikilik biçimi üzerinden okuyup değerlendirmesiyle bireysel algısına da kuruntu ve kuşku işe karışır ve kişisel yaşam boyutunda karşıt kavramlar açığa çıkar. Böylece kişinin yaşamsal boyutunda kuşku, kin, nefret, korku, acı, kötülük ve benzerleri bilinip, yaratılmış olur.

Kur’an, bu durumu bizlere;“... Kim Allah’a ortak (şirk/ikilik) koşarsa  artık, Allah ona cenneti (mutlu yaşam boyutunu) kesinlikle haram kılmıştır (yasak koymuştur). Onun barınağı (ölümötesi yaşam boyutu) da ateştir (acı ve sıkıntı boyutu). Zalimler (haksızlık ve adaletsizlik yapanlar) için hiçbir yardımcı yoktur. (5/72)” diye bildirmektedir.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu