banner4
16.08.2022, 09:10

“KEŞFEDERDİK DÜNYAYI DÖRT BAŞTAN..." 

Ruh torbamıza istifledikçe olur olmaz her şeyi...

Çok şey olan en özellere yer kalmaz elbet! 

Ruh dediğimiz yığınla eşyanın altında öyle bir krize girer ki...

Bedenin de var olan İnsana ulaşamaz. 

İnsana ulaşamayan ruh haliyle mutluluğa da ulaşamaz. 

Sonra oyun başlasın!

Başka yerlerde arar dururuz mutluluğu.

‘Mutluluk tüketmekten geçer’, kesin bilgi yayalım derler...

Aslını astarını araştırmadan bu bilgiyi aldım kabul ettim saçmalığıyla alır tüketmeye başlarız.

Alıp alıp dururuz.

Yetmez aldıkça alırız.

Her aldığımızla bir eksiğimizi kapatacağımızı sanırız. 

Oysa kapanan eksiklerimiz değil ruhumuzla aramızda ki iletişimdir.

Üst üstte eşyalar kapatır önümüzü...

Adeta bariyer olur göremeyiz, duyamayız ruhumuzu.

Derinlerde bir yer de eşyaların arasına sıkışmış nefes almakta güçlük çekmekte ruhumuz. 

Can havli ile çığlıklar atmada... 

Duymamız mümkün değil onu yeni aldığımız kulaklık takılı çünkü kulağımız da ya da 

Alışverişten yeni geldik aldıklarımıza yer bulma derdinde e haliyle kapsama alanı dışındayız.

Esasen kendimize ait bir alanımız da kalmadı.

Aldığımızı sandıklarımız aldı tüm bize ait olanları. 

Aldıklarımızın sahipliği başımız da koca bir iktidar. 

Aldığımız sandıklarımızla daha da kapattık ruhumuzun üstünü...

Ruh son umuduna kurşun sıkılmasını can çekişerek izledi.

Oysa bilseydik;

Sade yaşamın ruhumuza nefes olup, beden ruh irtibatına giden yolları açtığını,

Oysa bilseydik;

Daha aza sahipliğin daha çok mutluluğu getirdiğini...

Tüm bunları bilerek Kapitalist kültüre çekebilseydik rest, 

Hadi oradan! 

Senin kölen olmayacağım sen de kimsin benim hayatımı nasıl yaşayacak olduğuma karar veriyorsun deseydik, diyebilseydik... 

İhtiyacımız olmayan şeylerin ihtiyaç olduğu yalanına kanıp cebimizde ki son kuruşu da bilmem kaçıncı çantaya, ayakkabıya, elbiseye vermeseydik... 

Banka kartımızın limitini bitirme konusunda yarışmasaydık kendi kendimizle... 

Gerekmeyene ayırdığımız para için gereken en değerli olan zamanı harcadığımızı görüp algımızı çevirebilseydik doğru yöne...

Görebilseydik alan değil aldanan olduğumuzu,

Kâfi sözcüğünü sözlüğümüzün baş köşesine ekleyip... 

Malın da mülkün de sahibini hatırlayıp malın mülkün bizi sahiplenmesinden uzak kalabilseydik... 

Hakiki mutluluğun kanaatle, şükretmekten geçtiğini anlayabilseydik... 

Üstümüzü, başımızı sarmış bu gaflet perdesini kaldırabilseydik... 

Yanımıza musallat desinler (almış etmiş, yemiş, içmiş vs.) şeytanından kurtulabilseydik... 

İşte o zaman tüketim tahakkümüne tüm gücümüzle başkaldırır, 

Nefislerimizi ıslah edip kalbimize gerçek zenginlikler için yer açar,

Yaratılış gayemize aykırıyı tamamıyla reddedip fıtrata dönüşle... 

Görüntü hayattan hakiki hayat olan sade hayata geçer, 

Ruhumuzu kurtarırdık eşya istifinin arasından... 

Ve sonrasında...

Büyük bir iştiyakın içinde yükselen akidevi prensiple... 

Temiz bir nefesle...Umutla...Nebevi sadelikle... 

Kurtardığımız ruhumuzun önderliğinde...

Keşfederdik dünyayı dört baştan...

Sahi güzel olmaz mıydı? 

Yorumlar (0)
12
az bulutlu