banner4
31.01.2020, 13:48

KARANLIK DEHLİZLER…

Uzun zaman öncesi olarak bildiğim yada adlandırdığım vakitlerin yanı başımda tükenen anlardan ibaret olduğunu anladığımda gün geceyi hala devirmemişti.
Bir çocukluk masumluğu ve afacanlığı içerisinde geceye attığım kulaçların sayısı kırksekizi henüz bulmuştu.
Her kulaçta nefeslendiğim küçük zaman parçalarına yıl adını verdiğimde, saatli maarif takvimleri üçyüzaltımışbeş kez göz açıp kapamış ve dudaklarıma hafif bir pembemsilik düşürmekteydi.
Solgun gece düşlerimin yerini her sabah yeni bir canlılık almaktaydı.
Sokaklarını ilgisiz ve beklentisiz arşınladığım, yaşadığım kentin çocukları avaz avaz kendi putlarına saygılar sunup, mabetler yaparken, başkalarının putlarına ve mabetlerine ise galiz küfürler savurmaktaydı.
Nefeslendiğim kentin kadınları doğurganlıklarını bitirmiş ve yaşamın beter yollarına saparak kimliksiz birer al karısına dönüşmüştü.
Bütün tacirleri birer ejderhaya, bütün çiftçileri yeşili bitirmeye ömür adamış birer çekirgeye, bütün yönetici sınıfı ise kendi çocuklarını yiyen vahşi bir yaratığa dönüşmüştü.
Her şey karmaşık bir direnç üzerine yol alırken, aslolan ve yürekten doğan tüm eylemlere kement vurulmuş, kentin yoksul ve mağlup çocukları bir tutam insaniliği ayakta tutmaya çalışıyorlardı. 
Nedensiz doğuşu olmayan bu vahşi kapital düzenin elinde kurtulmaya çalışan kentin ruh asilzadelerine ise kentin gözü dönmüş diğer sakinleri, deli, çapsız  ve beceriksiz damgaları vurmaktaydı.
Güler yüzlü ve içten sevgi dolu davranışlarla dolu bir avuç yürek insanı ise nesli tükenmeye yüz tutmuş canlı hayvanlar gibi gözlem altında tutulmakta ve adım adım röntgenlenmekteydi.
Soysuzluğuna yeni eklemelerde bulunan yapı heveslisi, taahhütcülerin ise gözlerini yapıtaşları olan topraklar doyurmaktaydı. 
Kâğıt üzerinde binlerce mazlumun ve mağdurun bir atımlık kazançlarına ise sermaye bekçisi ve borsa simsarları birer sırtlan gibi ağız sulandırmaktaydı.
Kentin en kuytu yerlerinde pinekleyen ve libidoları tavan yapmış genç kız ve genç erkeklerin ise rüyalarını dijital âlemin sahte kahramanları süslemekte ve yaşayışlarını adadıkları köhne hayat, diplerine kadar işleyip, beyin hücrelerini köreltmekteydi.
Şehrin sokaklarını aydınlatmak adına, bütün doğal yaşamlar kopartılmakta, delice ve hevesle akan derelerine adice kelepçeler vurulmakta ve aydınlanmış sokaklarda ruh ve beden fahişeleri sıkı pazarlıklara tutuşmaktaydı.
Taze bir gelin edasıyla gökyüzüne uzanan evcil çınar ve zeytin ağaçlarının köklerine kana susamış Moğol istilacıları gibi vahşi bir iştiyakla balta ve kazmalarla, gökdelenler sevdası adına, adice seferler düzenlenmekteydi.
Şehrin erkekleri, tuzlu bir güç gösterisi adına dikilen piramit işçilerine benzer bir kaderle gece gündüz köleler gibi çalıştırılmaktaydı.
Şehrin evcil kadınları ise yüzlerini, göğüslerini ve karınlarını yoz bir estetik adına plastik bir torbaya çevirmekteydi.
Köleler gibi çalışan emekçilerin kazancına ise reklam şirketleri göz dikmekteydi.
Aşk yuvası, hayat birliği ve dost bir yol arkadaşlığı olan evlilik ise bir sosyal güvenlik kurumu gibi görülmekteydi.
Anne, babalar çocuklarını gelecek adına bir arena savaşçısı gibi yarıştırmakta, kadersiz çocuklar dünyayla tek bağlantısı olan sanal âlemlerde cin çarpmış bir hilkat garibesi gibi çarpılmaktaydı.
Bu karanlık dehlizlerde yol almaya çalışan şehrin sakinleri bir türkü tutturmuş ve şehrin amirine yeni tapınma yolları bulmak için birbirleri ile yarışmaktaydı.
Ve burunları taba rengi oluncaya kadar, dudaklarının ortasındaki sahip olamadıkları kıvrak organı, bir derin vadideki kör noktaya, arzuları bitinceye kadar umarsızca sallamaktaydı.
Tüm bunlar olurken, güneş yine doğuda doğuyordu.
Ve kızamık çıkarırcasına bir ateş ve kızgınlıkla yine batıda batıyordu.

 Yusuf AKIN/30.01.2020/İzmir

Yorumlar (0)
12
az bulutlu