banner4
05.09.2021, 12:26

KALKINMA İÇİN  ARTIK KENTSEL DÖNÜŞÜM DEĞİL, KIRSAL DÖNÜŞÜM !

Sanayileşme ile birlikte kalkınmanın sadece kentsel dönüşümle sağlanacağına inandırıldık. Ancak gelin görün ki pandemi süreciyle birlikte bu olgu altüst oldu.

Günümüzde devletleri bekleyen yeni tehditler söz konusudur. Bu yeni tehditler; iklim, gıda, hastalıklar, göçler,  kirletici atıklar, sınırlı doğal kaynakların kötü işletilmesi ve üretime dayalı zenginleşmenin sağlanamamasıdır.

Özellikle, günümüzde insanlığın ortak ihtiyaçlarını gideren temel kamusal malların “özel mülkiyet”e konu olmaması pandemi süreci ile birlikte kitlelerin sosyal refah devletine olan arzuları ve ülkelerin GSMH‘nın bazı kesimlerin lehine ve çoğunluğun aleyhine dönük olması dünya genelinde tartışma konusudur.

Günümüzde hem şirketlerin hem de devletlerin norm oluşturmamasından dolayı etik olmayan rekabet  koşulları yerküreyi yaşanmaz kılmaktadır. Sorun tüm insanlığı ölüme sevk eden doğal dengenin bozulması ve tahrip olmasıdır.

Bölgesel ve küresel bazda İnsanlığın gelişimini olumsuz etkileyen unsurların önünde durarak, gelecek nesillerin haklarını “hakkaniyet ilkesi” doğrultusundan düzenlemek, yeni politikalar üretmek  devletlerin ana görevi olmalıdır. Aksi takdirde devletlerin varlıkları tartışma konusu olur ve toplumlar, şirketlerin tutsağı olmaktan kurtulamazlar ve şirketlerin devleti ele geçirmeleri kaçınılmaz olur. Şirketler, doğaları gereği “kar “mantığı üzerinde çalışırlar, devletler ise ortak kamusal “dayanışma” kültürü üzerinde var olurlar.

Devlet mantığının işleyişini, şirket mantığı işleyişi ile değerlendirmemek gerekir. Çünkü insan sadece üretimin bir öğesi değil, aynı zamanda doğal çevrenin (ekoloji)  bir parçasıdır.  Kalkınma, mekan ve  insan doğası arasında doğrudan bir ilişki vardır. İnsanın doğa ile ilişkisinin en önemli unsuru topraktır. Bir üretim faktörü olarak toprak, dünyada yaşayan varlıklar için temel bir geçim ve istihdam kapısı olagelmiştir.

İnsanoğlu için hiçbir üretim faktörü toprak kadar temel bir ihtiyaç maddesi olarak öncelikli olmamıştır.  Yeni bir temel besin maddesi ortaya çıkana kadar insan için bu gerçek kolay değişmeyecektir. Onun için sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanabilmesi için toprak mülkiyetinin düzenlenmesi önemlidir.

Toprakta “mülkiyet” konusu hep sancılı olmuştur. Bizim kültürümüzde mülkiyet hep devletin /padişahın mülkü olarak gelmiştir. Şahıslar sadece “kullanım hakkı”na sahip olmuşlardır. Doğu’da özel mülkiyet fazla gelişmemiştir. Bu aynı zamanda İslam’ın da bir temel ilkesi olmuştur. Üç yıl üst üste ekilmeyen ve bakılmayan topraklar, hep farklı üreticiler arasında el değiştirilmiştir. Bu zamanın ruhuna göre doğru ve güzel bir uygulama örneği olagelmiştir. Şayet Sened-i İttifak ile birlikte eğer bugün ülkemizde  toprakta “özel mülkiyet” değil de “kullanım hakkı” olmuş olsaydı ;  ne rant ve ne de çarpık şehirleşme söz konusu olmuş olurdu.

Bugün ülkemizde yapılması gereken, “kentsel dönüşüm değil, kırsal dönüşüm” projeleridir. Bugün kırsal dönüşüm sağlanmış olsaydı ne çarpık kentleşme ve ne de yerde sürünen bir ekonomimiz olurdu.

Devletler, sosyal ve ekonomik kalkınma sağlamak için çeşitli enstrümanlara sahiptirler. Bu enstrümanlardan en önemlisi mülkiyet düzenlenmesidir. Bizim bu makalede konu ettiğimiz tema ise tarımsal alanların düzenlemesi ile ilgilidir. Tarımsal alanların düzenlemesiyle ilgili en önemli konu tarım reformudur. Tarım reformunda amaç ise ekonomik olarak sürdürebilir aile işletmelerini hakim kılmak ve parçalanmış olan arazileri yeniden düzenleyip işletmektir.

Toprak reformuna bakıldığında üç önemli saç ayağının olduğu görülüyor. Kamulaştırma, toplulaştırma ve dağıtım mekanizmasının yeniden yapılandırılması ve gerçekleştirilmesidir.

Tarım reformu veya günümüzdeki adıyla tarımda toplulaştırmanın temel amacı, tarımsal verimliliği sağlamaktır. Birçok bileşeni ve sistematik boyutları içeren siyasi, iktisadi, içtimai ve mekânsal parametrelerin değişimi ve dönüşümünü de kapsayan çeşitli altlıklara sahip bir konudur.

Tarımda dönüşüm ve stratejik düşünme, mevcut durumu ve geleceği öngörülerek yapılmalıdır.  Bu yapılmadığı takdirde palyatif ve günübirlik çözümlerle tarımsal kalkınmanın ülke sathında sağlanamayacağı bilinmelidir.

Tarımda reform bir nevi mülkiyet transferinin yeniden düzenlenmesidir. Mülkiyet transferi ile ilgili üç tane parametre söz konusudur. Bu parametrelerden birisi olan kamulaştırma, devletin özel mülkiyeti satın alarak toprağın millileştirmesidir. İkincisi toplulaştırmadır. Toplulaştırma bölünmüş, şekilsiz arazilerin yeniden düzenlenmesidir ve üçüncüsü ise kırsalda yaşayan devlete ait arazilerin mülksüz kişilere bila bedel veya bir bedel karşılığında dağıtılmasıdır.

Tarımsal üretime imkan vermeyen parçalanmış; çok mülkiyetli ve bozuk şekilli parsellerin yeniden düzenlenerek örnek işletmeler ışığı altında işletilmesi Milli kalkınma için önemlidir. Milli kalkınmanın bütünsel yapısı açısından bölgesel ve kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için toplulaştırmanın yanında tohum, sulama, gübreleme, teşvikler, vergiler, örgütleme, araç-gereç ekipman temini, lojistik hizmetler ve mekânsal yerleşim yerleri de önemli saç ayaklardır.

Türkiye’de toprak reformu ne yazık ki daha çok göçmen kesime yönelik bir iskan ve topraklandırma  uğraşısı şeklinde gerçekleştirilmiştir.

Oysa tarımda yeniden düzenlenme; özel mülkiyetten ziyade daha çok kullanım hakkı, eski teknolojilere karşı yeni teknolojik girdiler, tekil üreticilerin yanında çoklu kooperatifleşme destekleri şeklinde olması gerekirken bunun yapılmadığını görüyoruz. Ülkemizin kalkınma planlarına baktığımızda neredeyse tarım sektörü hep destekler kapsamı dışında tutulmuş ve sanayileşmeye aktarılması gereken bir temel kaynak girdisi olarak görülmüştür.

Türkiye’de “kırsal dönüşüm” sağlanarak “milli kalkınma”ya gidilmesi gerekirken bunun pek yapılmadığını görüyoruz. Bu da kırsalın ve kentlerin çöküşünü tetiklemiştir. Bugün nüfusumuzun büyük bir kısmı ne köylüdür ne de şehirlidir.  İstihdam ve gelir açısından ise sektörlerin gayrisafi milli hasılada aldıkları paylar arasında uçurumlar söz konusudur.

Bugün kırsalda yaşayan nüfus ne tarımsal hasıla ile geçimini sağlıyor ve ne de diğer sektörlerde başat bir role sahiptir. Bu çift kimlikli sarmal yapı, hem kırsalın dönüşümünü hem de sanayileşmeyi olumsuz etkilemektedir. Köylüyü bir ineğe ve bir parça araziye mahkum ederek kalkınmanın sağlanamayacağı ortadadır.

Türkiye’de ne yazık ki yatırım destekleri hep yanlış veriler üzerinde yapılandırılmış ve kırsalın dönüşümü bir türlü gerçekleşememiştir. Bu anlayış ve algı, siyasi ve bürokratik mekanizmalarda var olduğu müddetçe ne kırsal ve nede kentsel gelişmenin sağlanamayacağı ortadadır.

Kırsal ve kentsel alanların planlanması Avrupa’da tarım reformu ile birlikte, 19 uncu ve 20 inci yüzyılların başlarında başlamış ve bitmiş bir kamusal düzenleme iken, bizde maalesef sadece 2007 yıllarından itibaren ivme kazanmış ve 2014 sonralarında ise kadük kalmış bir faaliyet olarak raflara kaldırılmış haldedir.

Ayrıca yapılan uygulamalar da birçok beşeri, idari ve adli yeni problemlere sebep olmuştur. Onlar da ayrı bir makale konusudur.

Ülkemizde kırsal alanda yaklaşık olarak 35.000 köy ve buna bağlı olarak mezralar ve parçalanmış araziler, kentsel gelişme baskısı, yanlış imar uygulamaları ve sanayileştirme çabaları tarımsal alanları bitirmiş bir haldedir. Bugün kırsalda sosyal yapının iyileştirilmesi, dönüştürülmesi, demokratikleştirilmesi ve modernizasyonu ancak ciddi bir tarım reformu ile mümkündür. Bu da ciddi bir devlet aklı ve stratejik düşünmeyi gerektirir.

Türkiye’de tarım reformu; toprak dağıtarak değil, büyük çiftçi birlikleri oluşturularak, desteklenerek  yapılması gerekir iken bunun  pek yapılmadığını görüyoruz. Kırsal kalkınmanın ve azgelişmişliğin makus talihini ancak makro sosyo-ekonomik kalkınma stratejileri ile mümkün olduğunu düşünerek işe girişilmelidir.

Kırsal kalkınmanın sağlanması ve gelecek nesillerin sağlıklı ve ucuz gıda teminine erişimi için üretim faktörlerinin yeniden reorganizasyonu büyük önem kazanmıştır. Bu çalışmalarda birisi de tapu ve kadastral çalışmaların ilmi ve iktisadi gelişmeler doğrultusunda yeniden yapılmasıdır.

Tarımda kadastral çalışmalar, tarım reformu mantığı üzerinde okunarak inşa edilmeli ve mevcut yapısal sorunlar baz alınmayarak ve ilmi parametreler ışığı altında yapılandırılmaya çalışılmalıdır. Mevcud yapının korunarak kırsal kalkınmanın sağlanamayacağı bir realitedir. Yapılması gereken doğru stratejiler ile üretim odaklı kadastral çalışmaların ülke sathında yaygınlaştırılmasıdır.

Kırsal kalkınmanın sağlanabilmesi için nüfus yoğunluğunun dağılımı, mekansal yerleşim alanlarının düzenlenmesi, ölçek ekonomilerinin belirlenmesi, pazarlama ağının yapılandırılması, tarımda örgütleme biçiminin değiştirilmesi, sanayi ve tarım arasındaki girdi ve çıktının planlanması, havza ve bölgesel bazda kalkınmanın sağlanması ve ekolojik kaynaklarının korunması, şehirleşme ve sanayileşmenin toprak üzerinde olumsuz baskının gidermesi önem ve öncelik kazanmıştır.

Türkiye’de artık kentsel dönüşüm değil, mutlaka kırsal dönüşüm sağlanarak işe başlanmalıdır. Bu görev sadece Tarım Bakanlığı’yla ile çözülecek bir mesele değildir. Bu bir milli mesele olarak görülmeli ve tüm bakanlıkların, özellikle Çevre ve Şehircilik, Sanayi ve Teknoloji, Ticaret Bakanlıkları ve diğer ilgili, ilişkili kurum ve kuruluşları da kapsayacak şekilde ortak stratejiler üretilerek uygulamaya konulmalıdır.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu