banner4
19.03.2020, 11:43

KAİNATIN  DÖRT ANA UNSURU VE İLK BOZULMA

Eski çağ filozofları kainatın dört ana unsurdan oluştuğunu söylemişlerdir.Filozof Thales'e göre evrenin ilk maddesi "su"ydu. Heraklitos'a göre "ateş”, Anaximenes'e göre "hava", Empedokles'e göre "toprak"tı.

Grek filozofları bu ilk maddeye (arkhe/esir), İslam düşünürleri ise bu dört unsura "anasır-ı erbaa" diye nitelendirmişlerdir.

Bu dört ana etken unsuru sistemleştiren filozof Aristo olmuştur. Ona göre kainat ikiye ayrılıyordu:  Ateş ve hava ayüstü;  toprak ve su ayaltı aleminde bulunuyordu. Bozulma ve oluş ise bu ayaltı âleme (dünyaya) özgü olduğunu belirtir.

Evet,insanın ilk bozulma tarihinin ayaltı alemde mülkiyet ile giriştiği ilişkiyle başladığını söyleyebiliriz.Jean-Jacques Rousseau’ya göre insanın mülkiyet ile giriştiği bu ilişki,toprağın çitlerle çevrilmesi ile başlamıştır.

Bundan yaklaşık olarak 11.000 yıl önce insanoğlutoprağı çitlerle çevirmeye, hayvanları evcilleştirmeye ve göçebeliği bırakıp yerleşiktarımsal yaşama geçmeye başladığında; sosyal, kültürel ve iktisadi anlamdabir çok şeyler köklü şekilde değişmeye başladı. 

Kadın ve erkek arasında roller bu dönemde farklılaştı. Kötülüğün tohumu, bu dönemde toprağa atıldı. Kabil, Habil’i öldürdü ve insanoğlunun kanı toprak ile sulandı.

Toprağın özel mülkiyete konu olması,mülkiyetin kutsanmasını sağladı ve ardından kötülüğün organizasyonu dediğimiz iktidar/devlet aygıtları ortaya çıktı. Avcı ve toplayıcı toplumlarda görülen dayanışma ve infak etme duygusunun yerini çıkarlar aldı.

 Bu dönemde;

 toprağa sınırlar çizildi,

 suların akış istikametleri değiştirildi,

hayvanlar ağıllara/zindanlara konuldu,

emek harcamadan üretimde pay alan sınıflar (ruhbanlık sınıfı ve ordu) peyda oldu,

devletler, ordular ve kollektif örgütsel yapılar ortaya çıktı,

yeni meslekler, işbölümü ve uzmanlaşma fonksiyonları zuhur etti,

insanın iradesi ilk defa bu dönemde ipotek altına alındı ve kölelik sistemi doğdu.

Mülkiyet ve iktidar, servet ile birlikte el değiştirdi.Böylece insanın tabiata karşı tek taraflı mücadelesi hegemonik bir şekildegünyüzüne çıktı.

Bu insanlık tarihinde yepyeni bir süreçti.

Peygamberler, filozoflar ve dinler bu yapıya karşı geldiler.Ama kavga çok çetin geçti. Anamalcı çıkarlar skalası toplumu rehin aldı. Toprakla iktidarını perçinleyen feodal/ağalar/devletçikler peyda oldu.Bu iktidar kavgası sanayi devrimine kadar devam etti.

Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın çağrıları zamanla değişti.Ardından Hz. Muhammed geldi.Suyun, ateşin ve meraların(insanlığın ortak ihtiyaçlarına hitap eden şeylerin) özel mülkiyete konu olamayacağını söyledi.

İktidar/ mülkiyet erkine sahip olanlar peygamberlerle savaşa giriştiler.

Peygamberin çağrısı açıktı:Allah karşısında herkes eşitti ve insanın ancak emek sonucu elde ettiği şeyin kutsallığı sözkonusu idi.Mülkiyet Allah’ındı. İnsanlar, sadece kendi geçimleriyle sorumlu varlıklar değildi,diğer canlıların da haklarını ve hukuklarını gözetlemekle sorumlu idiler.

Mülk Allah'ındı ve kullanım hakkı kullarındı.

Dinin içeriği ve peygamberlerin çağrıları zamanla değiştirildi ve ritüellere dönüştü. Din olgusu, sadece ibadete indirgendi ve yeryüzü hükümdarlığı sultanlara bırakıldı.Din, sosyal hayattan silindi ve öbür/bilinmeyen alemin (ahiret) konusu edildi.Din,sanki bu dünyaya değil,öteki aleme/ölülere hitap eden bir yapıya dönüştürüldü.

Böylece kötülüğün sıradanlaşmasısağlandı ve bu durum hayatın her alanına sirayet etti.

Batı toplumları bu durumu erken fark ettiler. Ruhban sınıfını, çalışmadan üretimden pay alan soylu sınıfları ve feodal ayrıcalıkları Fransız devrimi ile devirdiler.Özel mülkiyeti sınırladılar.Kamu ağırlıklı bir yapıöncelediler  ve herkes kanun önünde eşit oldu. Demokrasi fikri gelişti.Yönetim ve topraktaki mülkiyet, kullanım hakkıyla birlikte hukuki güvencelere bağlandı. Kamu hukuku önplana çıktı

Bizde ise tam zıddı oldu. İslam hukukunun öncelliği olan amme/ kamu mülkiyeti sınırlandı ve özel mülkiyete ( sened-i ittifak) geçildi.

Beşeri yaşamda ilk kırılma, insanoğlunun tarım toplumuna geçişiyle başladı ve  ikinci kırılma olanendüstri devrimi ile birlikte insanın toprakla ilişkisi ikinci plana düştü.Endüstriyel üretim ilişkisi,İkinci Dünya Savaş’ından sonra şekil değiştirdi. Para tedavül aracı olmaktan çıktı; arbitraj, faiz ve borsa  dediğimiz reel olmayan sanal zenginliğin sağlayıcı faktörleri oldu.

İnsanlık tarihinde özel mülkiyete ilk konu edilen “toprak” oldu.Ardındanendüstri devrimi ile birlikte ateş, başka bir değişle enerjioldu. Petrol, doğalgaz ve enerji veren madenler özel mülkiyete açıldı. Peygamber Zerdüşt’ün öğretisi ilk çiğnenen oldu.

Toprağın, ateşin özelleştirilmesinden sonra suyun özelleştirilmesi sağlandı.Talep esnekliği olmayan ve herkesin ihtiyaç duyduğu şeyler, özel mülkiyete ve paraya çevrilebilir kılındı.

Örneğin, bundan 60 yıl önce Türkiye’de suyun parayla satılacağı söylenseydi; insanlar sizlere gülerlerdi. Oysa bugün herkesin ihtiyaç duyduğu Allah'ın suyu para ile satılıyorve kimselerde herhangi bir sitemde bulunmuyor.

Bugün kainatın bu dört ana unsurundan geriye sadece”hava” kaldı. Onu da  yakın bir zamanda fiyatlanabilir hale getirdikten sonra çocuklarımıza satacakları aşikardır !

Önce havayı kirletecekler, ardından oksijen sağlayan ormanları özelleştirecekler ve onun ardından dünyanın oksijen depoları sayılan alanları yangınlarla yok edecekler. Bunu sağladıkları zaman geriye tek bir şey kalıyor. Herkesin  sırtına  bir oksijen tüpünü yerleştirecekler ve zavallı insanoğlu binek araçlar gibi dolum tesislerine gidip havalarını(!...) alacaklar.

İnsanın varlık alemindeki unsurlarla uyumlu yaşaması onun çıkarınadır. Aksi takdirde kendi eliyle kendi kuyusunu kazacağı ortadadır.

Bilinen bir realitedir;  hastalık ve bozulma ilk nerede başlamış ise, tedavinin de orada başlaması gerektiği eşyanın bir kanunudur. Aksi takdirde sonuç almak mümkün değildir.

İnsanlar kendi elleriyle yerde ve gökte bozdukları bu düzenin başka bir güç tarafından düzeltileceğini  sanırlar.Genelde bilime ve teknolojiye güvenirler. Oysa insan ve mülkiyet arasındaki ilişki düzeltilmeden yeryüzünde sağlıklı bir sistemin kurulamayacağı ortadadır.

Bilim ve teknoloji  hayatımızı kolaylaştırır, “nasıl” yaşayacağımıza dair normlar vazetmez. Bilimin varlık gerekçesi sentetik (norm koyucu) değildir; analitiktir.Normlara uyumlu yaşamayı öneren felsefi hikmet bilgisidir. İnsanların çoğu bunu idrak edemezler.

Felsefi hikmet bilgisini şiar edinmeden, yeryüzünü yaşanabilir kılma imkanımızın olmadığı aşikardır. 

Yorumlar (2)
Abdurrahman 4 yıl önce
Din sadece ibadete indirgenmiş,mali dogadaki kaynaklarının usulüne göre kullanılması ve beraberinde suni ve yapay hastalıkların baş göstermesi insancıl ilişkilerin rafa kaldırılması vb sonuçları doğurmuştur
m.can 4 yıl önce
kalemine kuvvet cok guzel bir yazi
12
az bulutlu