banner4
28.10.2019, 12:28

KAHRAMANLIKTAN NUTKUM TUTULDU

Ben bir yazı kahramanıyım. Bildiğiniz, ezberinize yerleştirdiğiniz kahramanlar gibi miyim, bilmem. Hayır, doğrusunu söyleyeyim: O kahramanlardan değilim, öyle olduğumu sanmıyorum.

Fakat benim de aynen onlar gibi zaferlerim var. Şimdi hangi birini sayayım, sayfalar tutar, okumaktan bıkarsınız…
Amma velakin her zafer sarhoşu gibi benim de vakti zamanında, aldığım mağlubiyetler, tattığım hüsranlar, yaşadığım facialar vardır.
İşte bunları sayacağız, şart oldu. En azından bir kısmını…

Yanlış anlaşılmayı engellemek için söylemem lazım; beni kedere mahkûm kılan akıbetlerim hayatın farklı zaruretlerinden, örneğin her türlü mücadele, müsabaka, münakaşa ve münazaralarından kaynaklanmıyor.
Bu türden faaliyetlerde negatif sonuçlar almadım diyemem, illa ki oldu. Mesela mahalle maçında rakip mahallenin takımına yenilmiştik bir kez. Üstelik bir de penaltı kaçırmıştım. Taraftarlarımızın yuhalamasına da maruz kalmıştık maç bitiminde. Ama o orada kaldı. Bir sonraki haftaya bakmak için unutmalıydık.
Lisedeyken yaptığımız sınıf içi münazaradan da yenilgiyle ayrılmıştık. Üç kişilik ekibimiz mağlubiyetin sebebini birbirimize bağlıyorduk. Oysa üçümüz de elimizden gelen gayreti göstermiştik yenilmek için. Sınıf arkadaşlarımız birkaç gün bize sataşmıştı, evet. Ama bu da unutuldu çoktan. Şimdi ekip arkadaşlarımın adlarını bile unuttum. Hey gidi günler hey…

Eskilere gitmeye, nostaljik yolculuk yapmaya gerek yoktu. Saydığım türden sonuçlara geçtiğimiz hafta sonu yapılan Türkiye Atlama Tahtası (TAT) Derneği Genel Kurulu’ndan çıkan sonuç da örnek verilebilirdi. Aklımca derneğin Denetleme Kurulu (bakın hâlâ baş harflerini büyük yazıyorum, demek ki atfettiğim önemi bırakmamışım daha!) yedek üçüncü üyesi olacaktım. Ayıptır söylemesi, kendim bile oy vermemişim kendime. Dolayısıyla rakiplerim fena halde galebe çaldılar.
Bir üst paragrafa ek olarak, yakın zamanlardaki tatlı hüsranlarımdan birisini daha yazayım: Biraz önce oğlumun can sıkıntısını gidermek ve oyun oynama ihtiyacını karşılamak için yakalamaca, balon voleybolu, koltuk yastığından top aşırma gibi oyunlardan müteşekkil ev olimpiyatları karşılaşmalarının tamamında yenildim. Bu olimpiyatlar yarın akşam gene düzenlenecek ve ben gene yenileceğim. Yarından sonra ve daha ve daha ve daha sonra da…
Siz sanıyor musunuz ki bir yazı kahramanı olarak ben bunlara üzüleceğim? Ne de komiksiniz!

Ve fakat… Bakın işte şu “ve fakat…” ile moralim birden bire ters yüz oldu. Şimdi sizin karşınızda perişan bir duruş sergiliyorum.
Niçin? Çünkü bir yazı kahramanının üzüleceği, moralinin bozulacağı, kara kara düşüneceği, yas tutacağı, hatta kederden kahrolup gideceği mağlubiyet meseleleri geldi aklıma.
Nelerdir bunlar? Neler değildir!
Bir yazı kahramanının boynunu bükük, sırtını eğik, yüzünü kederli, ömrünü hederli kılacak şeyler elbette ancak yazıyla ilgili olabilir! Yazıyla ilgili, yani yazamadıklarıyla tabii ki!

Sizi şaşırtan bir nokta burası, biliyorum, belki sizin gerçeklik algınızla hiçbir teması olmayan bir şey. Zaten bundan ötürü değil mi şaşırmaklığınız, şaşkınlığınız… Oysa benim gündüzüm zehroluyor yazamadıklarımdan ötürü; gecem, rüyalarım mahvoluyor!
Yazmaya karar verdiğim, kimisini birkaç cümle yazdığım, bir kısmını sadece başlık olarak belirlediğim…
Otuz yıldır, kırk yıldır; yazdıklarımın yanında, yazmaya niyetlendiklerim… Bir kısmını unuttuğum, bir kısmını eski defterleri karıştırdıkça hatırladığım, bazılarını ise hep akılda tuttuğum… Otuz yıl, kırk yıl… Kim bilir kaç mevzu kaldı geride, kim bilir kaç başlık altında kuzu kuzu yatan yazı başlığı…
Yıllar öncesine gitmeye gerek yok, son bir haftaya bakayım, neler kalmış geriye, yıllar sonrasına, öteye…
İşte son bir haftanın başlıkları:
“Dingil Tasarımı!”, “Puşt Dili ve Edebiyatı Dersi Sümsüğü!”, “Dara’sını Aldığım Ramiz Usta!”, “Papaz Yalan Söylemez İstişaresi!”, “Açık İstifa-de!”, “Yasak Meyve Yasak Vaşak!”, “Bir Köpeğin Başını Nasıl Okşadım?”
Dahası da var, ama bakın şu işe, nutkum tutuldu, sayamıyorum. Yazı kahramanı olmamdan kaynaklanıyor, belli.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu