banner4
20.09.2023, 09:31

İSLAM’IN KILICI: HALİD BİN VELİD

Hatırımda kalan büyük bir şahsiyetin hikâyesini yazmak diledim. Aklıma, öldüğünde “Herkesin öveceği bir insan olarak yaşadı, İslam’ın bir yitiği olarak gitti!” denilen Halid bin Velid geldi. Onun destansı hayatını, zihnimde kalan hayatından parçacıklarla bir kaynağa başvurmadan yazmak istedim. Kusurum varsa af dilerim.

Halid bin Velid! Arabistan yurdunda savaş sanatı bilen büyük usta… Onu tanıyanlar uzun hayatı ile ilgili şunu iyi tespit ederler: “Girdiği her savaşı kazanan Büyük Komutan!” Öyle ki Peygambere karşı olduğu zamanda da Peygamber yanında olduğu zamanda da tüm savaşlarda ordusunu galip getiren -günümüzün tabiriyle Genel Kurmay Başkanı olan- başarılı komutan. “Çağrı” filminden hatırlayanınız vardır: Uhud dağı eteklerinde konuşlanan atlılarıyla, Mekkelilerin yine yenildiği noktada onlar kaçarken,  savaş sanatını kullanarak, İslam ordusuna karşı, dağı dolanarak arkadan kuşatmakla galibiyeti Mekkelilere sağladığında, Paygamber’e dönerek “Bedir’in intikamı alınmış oldu” demişti. Aslında Uhud savaşında, İslam ordusu geçici bir yenilgi yaşamış, Peygamber, ordusunu yeniden toparlamış olsa da Mekkeliler kendilerini Halid bin Velid sayesinde ‘hükmen galip’ sayarak, savaş meydanından gitmişti... İslam ordusu ise, savaş sırasında Peygamberin sıkı tembihine rağmen, yerlerinden ayrılan okçular yüzünden, kazanacakları bir savaşı kaybederek, Uhut da bedel ödemişti…

Halid bin Velid’e geri dönelim… Daha sonraki zamanda Hudeybiye anlaşmasının oluşturduğu sulh ve barış ortamı içinde Medinelileri daha fazla tanıma fırsatı yakalamıştı. Ve düşünerek İslam’ı seçip, “Ya Rasulallah ben Müslüman olmaya geldim ve görüyorum ki siz hasır üzerinde, ben ise kürkler içindeyim. Emir buyurun bu kürkü size vereyim” dediğinde, “Hayır buna gerek yok, sen kılıcınla bize acı verdin ama Müslüman olarak bundan sonra kılınıcınla bizlere şeref vereceksin” müjdesini aldıktan sonra savaştan savaşa İslam adına koşan şanlı bir komutan olmuştu o!

Bu komutanı en son büyük başarısıyla Mu’te savaşında görüyoruz. Rivayetlere göre üçbin askere karşılık, Bizans ordusu yüzbin kişilik bir ordu iken, öncesinde orduya komutanlık eden ve şehit düşen diğer büyük sahabeler yerine geçen Halid bin Velid, askeri dehasıyla, geceleyin sanki büyük destek kuvvetleri gelmiş gibi öbek öbek çevreye ateş yaktırarak, düşmana önce korku salmıştı. Sabah ise savaşan saflarda askerlerin yerini değiştirerek, sanki taze asker kuvveti gelmiş gibi gösterip, zekice Bizans ordusunu kuşkulandırmıştı. Bizans ordusu savaşın uzaması ile birlikte kaygı duymaya başlamış ve de savaş meydanından bu nedenlerle geri çekilmişti. Böylece son bir zafere daha imza atan bu büyük insan, artık komutan olarak başkaca savaşmayacaktı. Zira Hazreti Ömer, onun da anlayacağı şekilde bir uyarı yaptı ona: “Ya Halid, girdiğin her savaşta muzaffer komutan olarak çıkıyorsun, bunu anlıyorum ama bu galibiyeti bizlere Allah yaşatıyor, korkarım ki halk bunu bilemeyecek, seni ulularken şirke düşecek, istersen artık savaşlara bir er olarak katılabilirsin.” demiş ve de Halid bu teklifi kabul etmişti. Bu ne büyük alçakgönüllülük böyle! Gül devrinin kahramanlarına bakın hele bir şöyle: Halifesi ince görüşlü, komutanı bile aynı düşüncede… Hiç tartışmaya girmeden “Hakkın gözüyle” her şeye bakıp, ‘Benim gururum’ demeden kabul makamında, er sıfatına düştüğü halde, sabır kahramanı da olmuştur Halid bin Velid.

Ve… Her insan gibi ömrün ihtiyarlık dönemi gelip çatmıştır.

Yaşlı Halid, artık evinin yatağında, kıvrılarak yatmaktadır. Ölümün yaklaştığı bu saatlerde, neden bu kadar huzursuzdur o? Ölüm korkusundan mı? Hayır! Bir sahabe bunun nedenini ona sorar. Halid bin Velid’den aldığı cevap şu olur: “Vücudumda para kadar yara almadık yer yoktur. Ömrüm savaş meydanlarında çarpışarak geçti. Onca savaşların birinde bir kılıç darbesiyle şehit olmak yerine, şimdi yatakta ‘bir deve gibi ölecek olmak’ beni üzüyor, işte buna tahammül edemiyorum” der ve biraz daha gücünü toplayarak kılıcının üzerine yataktan doğrulur ve o şekilde dakikalar sonra vefat eder. Onu tanıyanlar ağlaşırken etrafında, birisi şöyle demektedir: “İslam’ın kılıcı, büyük komutan vefat etti. Geriye sadece bir atı, bir de kılıcını bıraktı!” Bu kadar savaş kazanmış, İslam ordularına Başkomutanlık yapmış, binlerce altın vs. ganimet kazandırmış bir komutan, kendine hiçbir pay ve mal almamış, geriye miras olarak sadece savaş meydanındaki kullandığı atı ile Peygamber’e vermek istediği ama onun geri çevirip kendisine verdiği kılıcı bırakmıştı...

İşte sizlerin büyüklüğü burada! Peygamberin “Benim sahabelerim yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız tutunun, yolunuzu şaşırmazsınız” dediği sahabelerden biriydi Halid bin Velid.

Sizlerin zamanından bu zamana nice hayatlar gelip geçti… Sizler, bizlerden çok uzaklarda, yüzyıllar öncesinde kaldınız. Değer yargılarınız ile bizim değer yargılarımız arasında dağlar kadar farklar oluştu. Bizler tümden değiştik; bakış açılarımız değişti. Artık sizleri anlayacak kalplerimiz yok ya da çok az… Benim katkım, sadece sizlerin büyüklüğünü anlatmak kadar belki. Nerede sizler gibi olmak, nerede biz, diyeceğim. Yaşantı dünyamız bambaşka oldu bizim… Sizler gibi altın kalpleri anlayacak sarraf kuyumcu kalmadı çarşımızda. Manevi değerlerinizin yerini altın, gümüş, para, rütbe, unvan, mal, mülk aldı; onlar geçerli oldu bizim dünyamızda. Tam da bu nedenle, sizlerin özgeci büyük ruhunuza, bir küçük yazı yazmaktan başka sunacak başkaca bir değer kalmadı yanı başımızda. (Ruhuna rahmetler olsun.)

Yorumlar (0)
12
az bulutlu