banner4
07.09.2021, 17:00

İnsanlık ve de Dindarlıklarımızı Besleyen Değerlerden Hassasiyet

İnsanlık ve de Dindarlıklarımızı Besleyen Değerlerden Hassasiyet

Hassasiyet, esasında insanlığımızı besleyen değerlerin başında gelir. Bu değerin içinde “ötekinin yerine düşünebilme/kendini ötekinin yerine koyabilme” irade ve isteği de yatar.

Hassasiyet değeri, her şeyden evvel “ilkesel duruş” sahibi olmamıza zemin hazırlar. Ya da hassasiyet sahipleri her daim bu ilkeden hareket ederler.

İnsan ve diğer varlıklar özelinde “nezaketi yaşam tarzı hâline getirebilme becerisi”, özellikle bahsedilen değerleri besleyen hassas dokunuşlarla hayat bulmaktadır.

İnsan ve toplumları besleyen değerlerin başında gelen hassasiyet kazanımı, her daim ve her durumda bir şekilde yaşayan değer mahiyetinde olan “farklılığa tahammül gösterebilme” becerisiyle birlikte yol alan kalıcı değer kümesidir.

Bizleri sürü ve diğer canlılardan ayıran özelliğimiz, “ötekine saygı” ilke ve becerisidir diyebiliriz. Bu niteliğe haiz olanlar, hem aklı başında hareket etme ve hem de kendi kapasitesini bilebilme noktasında her çeşit varlıktan ayrılabilmektedir.

Bizleri halk edilen varlığın en değerli kümesi yapan nitelik, her şeyden evvel “fikirle mücadele edebilme” tercihidir. Bu tercihin insan denilen varlığa ne denli değer katıp sınıf atlattığı hususu, ancak insanın olası üretimleri takip edilirse açıkça görülebilecektir.  

                Yeryüzünde değer sıralamasında yapıp-ettikleri akabinde belli bir noktaya gelen insanın “yaşam hakkına özen gösterme” tercihi sonrasında, sadece kendisi değil, hemen her varlığın koruma altına alındığını görebilmek, biz insanlar adına son derece olumlu ve değerli bir kazanımdır

Sorumluluk sahibi kılınan insan için en değerli vazife, “yol gösterme-yol açma-yol bulma önerisi” ya da örnekliği gibi son derece donanımlı hassasiyetlere sahip olmasıdır. Bu hassasiyetin insan için hem artı bir değer ve hem de negatif bir süreci tetiklediği unutulmamalıdır.

Aklı başında olan insan için kalıcı değerlerin başında “yanlışı kurumsallaştırmama” beceri ve isteği gelmektedir. Buna göre insanın her dem yanlış yapabilme nitelik ve de isteğine karşılık olarak, belli tercihler üzerinden giderek yaptığı yanlışların farkında olma becerisi sayesinde icra edilen yanlışların kurumsallaşmaması sağlanabilmektedir.

Sürdürülebilir gelişme ve adaletin temini adına sağlıklı olan tercihin “adamına göre iş yapmama” seçeneği olduğu bilinmektedir. Bunun aksine olarak “işe göre adam bulma” tercihi ise, hem insan ve hem de toplumların kalkınmalarında daha elzem gözükmektedir.

Kişisel ve toplumsal adalet ve hassasiyetin en değerli unsurlarından birisi de “biriktirmeden uzak durma” tercihidir diyebiliriz. Buna göre insanın gerekli olanı alıp gereksizden uzak durması ya da gerçek ihtiyaçlarına yönelmesi hususu, her daim sağlıklı olan davranışın uygulanma isteğidir.

İnsan ve toplumların daha yaşanabilir ortamlar oluşturabilmesinin en değerli adımlarından birisi de “sorumluluk ve yetkiyi bilme” iradesidir diyebiliriz. Buna göre iş yapacak olan kişilerin kendi üzerlerine düşen görev alanını bildikten sonra yapabilecekleri konusunda belli donanımlarla desteklenmiş olması gereklidir.

Aklı başında olan insanların gerekli hassasiyetin temininde “dinsel olanı bilme” yetkinliği son derece önemlidir. Yoksa bazı kişi ve kurumların dinsel olan adı altında ürettikleri her değeri bu alanda satışa çıkarmaları ve akabinde güçlü bir müşteri potansiyelinin olabileceği öngörülmektedir.

İnsanın yaşanabilir bir dünya kurabilme becerisi, her hâlükârda “kalıcı olan ile geçici olanı ayırabilme” becerisine bağlıdır diyebiliriz. Bu ayırdın sağlıklı yapılabilmesi için yardım alacağı noktaların başında ahlâk, din, akıl, irade ve fıtrat değerleri geldiğini unutmamak lazımdır.

Yaşadığımız dünyanın daha da yaşanabilir bir yere dönüşebilmesi için bize lazım olan temel değer, bütün canlılara olduğu gibi “insana saygı” niteliğidir diyebiliriz. Zira senin gibi düşünmüyor diye ötekine düşman gibi davranma hatta uygulama iradesini göstermek, ilerde kardeşin ve de din kardeşin olabilir seçeneğini göz ardı etmek demektir.

Galiba insan denilen varlığın bütün canlılardan daha sağlıklı bir şekilde uyguladığı pratik “birlikte yaşamaya özen gösterme” iradesidir diyebiliriz. Bütün falsolarına rağmen insanın bu becerisi sayesinde medeniyetler kurulmuş ve her türlü varlık bundan istifade edebilmiştir.

Bizlerin evrensel niteliklerinin başında gelen şey, teritoryal/bölgesel düşünmeden daha derin işler yapabilmek, her işi kendi imkân ve şeraitinde görmek, başarıyı kendi kulvarında hesap etmek gibi son derece efektif tutumlarımızın olmasıdır. Bu tutumlardır ki, insanı her daim bir adım öne taşımakta ve felsefe kurabilmesine zemin hazırlamaktadır.

Dünya üzerinde kalıcı ve yaşanabilir dindarlıkların oluşmasındaki ilk adım, “insan, toplum ve bölge gerçeğini görebilen dindarlık” modelleri hatta iradesini ne alabilmekten geçmektedir. Buna göre her zemin ve şartta kendi şerait ve yordamında gelişebilen dindarlıklar üretebilmek, insan denilen varlığın temel değerler paralelinde kurabileceği değişik ve de zengin hayatların olduğunu göstermektedir.

Hassas dindarlığın diğer bir nişanesi, insan ve toplumların oluşum malzemesi durumunda olan millet, ırk ve kültür farkını hesap etme becerisidir. Buna uygun olarak, içinde yaşadığı unsurların değerli vasfını görüp bunları ötekine baskı ve üstünlük aracına dönüştürmemek gerektiği hususu ise, dindarlıkların ırkçılık, milliyetçilik, kavmiyetçilik, bölgecilik vb. sağlıksız tutumlardan beslenmemesine imkân sağlayacaktır. Aksi durumlarda zaman içinde ortaya çıkan şey, kaybolan ahlâk/dindarlık değerlerine paralel olarak yalnızca milliyet unsurunun görünümleri olabilecektir.

Sağlıklı bir dindarlığı besleyen tutumların başında; dinin hayata doğrudan dokunan yanlarını görebilmek, evrensel, yöresel ve de bölgesel olanı fark edebilmek, ilkesel olarak kalıcı yani biricik olanı anlamak, bireysel olanı düşünmek ve farklılıklar içinde hakikati yaşatabilmek gibi son derece hassas tutumlar gelmektedir. Bu tutumların farklı dindarlıkları besleyen ortak değere dönüşebilmesi için bizde olan ile diğerlerinde olanın kavga etmemesi lazım gelmektedir. Aklı başında olan insanın kendi nesli için son derece elzem olan bu süreci sağlıklı yönetmesi beklenmektedir.

Akıl sahibi insan için verilebilecek en doğru hüküm, “kendisini besleyen iyi ve kötü değerlerin farkında olma” becerisidir herhâlde. Bu becerinin insanın yapıp ettiklerini değerli kılmasının ötesinde onun yaşam alanlarını daha sağlıklı yapacağı bilinmektedir. Buna göre, insanın kendisinin ömrünü uzatırken yaşam alanlarındaki diğer varlıkları da gözetmesi tercihi, daha işin başında insana yapılacak olan yatırımın diğer adıdır diyebiliriz.

Dünya hayatının süsü olan erkek ve kadınlarımızın huzurunun temini adına “cinsler arasında ayrımcılıktan uzak durmak” gibi son derece ahlâklı bir tercihe uzanmak lazımdır. Aksi takdirde hem erkek ve hem de kadının kendi yaşamını devam ettiren ötekine karşı son derece düşmanca tutum içine girebileceği düşünülebilir. İnsanlık tarihinin bu minvalde ilerleyen bölümleri olması, yapılan uyarının ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.

Yaşadığımız dünyada daha sağlıklı bir yaşamın kapısına varma adına “dağıtımı âdil yapma” tercihinden hareket etmek durumundayız. Bezer şekilde, insanın dünyadaki kalıcılığının hassas dengelerini gözetmenin başında adalet terazisinin sağlıklı uygulanmasından geçmektedir. Adalet ve hassasiyetin merkezde durduğu insan ve toplum gerçeğinin her daim yaşanabilir süreçleri ortaya çıkardığı kuşkusuzdur.

Biz insanlar için var edilen dünya hayatının yine biz insanların kudreti dışında kalan unsurları içermediği hususu, her dem açıkça söylenmelidir. Bu açıdan insanın en değerli ve de güçlü vasfı, onu hayatta tutan seçenek olan “gelişen koşullara uyum sağlama” becerisidir. İnsanın bedensel olarak bu denli zayıf yanına rağmen yaşanan hayatın en güçlü ve en baskın unsuru olması, onun bu yeteneğinin farkında olması anlamına gelmektedir.

İnsan için sorumluluk ve hassasiyet bağlamında söylenebilecek olan son söz, “değişen şartları kendi içinde görebilme” gibi oldukça güçlü ve önde olan bir yeteneğe haiz olmasıdır. Zira insan, bu yetenek sayesinde hem kendi varlığını koruyabilmekte, hem geleceği planlayabilmekte ve hem de diğer varlıklar ile arasında belli bir ilişkiyi temin edebilmektedir. İnsanı güçlü kılan şeyin aynı zamanda onu güçsüzleştiren şeyler olduğunu unutmadan, dünya hayatının insan için ne denli verimli olduğunu rahatlıkla söylemek gereklidir.

Biz insanlar için son derece değerli duran yetenek olan “hayatın devam eden vasfını görme” kudreti, zaman zaman insanı oldukça bencil ve de zalim yapabilse de, insanı insan yapan değerlerin başında gelen akıl, irade ve ahlâk sayesinde gittiği yoldan dönebilme iradesini gösterebilecektir. Bu gücün kendisini çevreleyen her koşul düşünüldüğünde insan için ne denli değerli bir seçenek olduğu ortadadır. Yeter ki aklı başında olan insanın gerektiğinde lazım olacak olan bu katkıları sorumsuzca devre dışı bırakmış olmasın.

Netice olarak ifade edilebilir ki, insanı insan yapan en değerli vasıf ahlâktır. Ahlâkı besleyen en güçlü vasıf ise, var edilenler hakkındaki bilgi, tutum, duruş ve hassasiyetimizdir. Her ikisinin biz insanı hakikatin kapısına getireceği ise kuşkusuzdur. İşte bu kapıdan girebilme becerisini göstermek ise, insanın iradesinin mahsulü olan imana denk gelmektedir. Son derece değerli olan bu aşamaların insanı eğiten temel vasıflardan olması, her şeyden evvel Yüce Allah’ın insana olan güveninin bir göstergesi gibidir. Bu göstergenin hayata hâkim kılınması ise Yüce Tanrı’nın bizlerle iç içe olduğunu haber vermektedir. Öyle ki Yüce Allah’ın yapıp etmelerinin insan tarafından gözetlenip bilindiği her ortamda oluşan kalıcı duyguya da “dindarlık” denilmektedir. Tanrı, insan ve dindarlık üçlüsünün insanı hakikate ulaştıran enstrümanların başında geldiğini unutmadan, bizden istenen asıl şeyin, oldukça kısa olan dünya hayatında daha sağlıklı bir şekilde yol alma becerisine ulaşmamız olduğu muhakkaktır.

Yorumlar (3)
Kadir YILDIZ 3 yıl önce
Var olun değerli üstadım
Sekamlar çay diyarından
Nihat Arıcı 3 yıl önce
Yüreğinize ve kaleminize sağlık sevgili hocam; muhteşem bir yazı…
ZEKİ BAKİUZUN 3 yıl önce
Hassas noktalara usülünce değilinmiş.Güzel bir yazı olmuş.Eline kalemine sağlık
12
az bulutlu