banner4
24.05.2020, 19:12

İnsandan Vaz Geçmek Mümkün Değildir

Kâinatın incisi konumunda olan insanoğlu, kendisine sunulmuş olan yaşanmışlıklardan ve ilkesel bildirimlerden örnek alabilen ve aldığı örneklikler üzerinden yeni hayatlar inşâ edebilen bir varlıktır. Bu yapısıdır ki onu diğer yaratılmışların bir adım önüne geçirmektedir. Yüce Allah, insanı akıl sahibi bir varlık olarak yaratmakla kalmamış, onu bazı niteliklerle de donatarak doğrudan ya da dolaylı olarak muhatap alabilecek bir kıvama getirmiştir. İnsanın muhataplığının hem yaratılış itibariyle hem de donanımları itibariyle olmuş olması, onun başıboş bırakılmadığının da önemli bir göstergesidir.

Bu itibarladır ki insanın hem örnek alabilen, hem de örnek olabilen etkin bir yönü bulunmaktadır. Bu yönleri üzerinden kendisine bir yol edinebilen insanın bazı unsurlarla da desteklendiği bilinmektedir. Kitap yani vahiy ve bu vahyin kontrol ettiği bir kişilik olan peygamberler, insanın bu yoldaki en büyük yardımcılarıdır. O nedenle de peygamberlerin seçilmiş olduğu biyolojik ve toplumsal yapı, diğer insanların da dâhil oldukları kümeden başkası değildir.

            Bilindiği gibi Yüce Allah tarafından belli bir kritere göre seçilmiş olan peygamberler, sıradan insanın tâbi olduğu yasalara tâbi olmakla muhatapları nezdinde kabul değerini yükseltmektedirler. Onların gerek biyolojik yapıları ve gerekse de diğer hususları yönünden sıradan insanlardan farklı bir vasfı bulunmamaktadır. Herkes gibi aynı yasalara tâbi olan elçilerin süreç içerisinde bu vasıflarının dışına taşınarak adeta beşerlikten çıkarılmış olması ne peygamberlere ve ne de onların davasına bir hizmet sunmaktadır. Görüldüğü kadarıyla peygamberleri beşerlikten çıkarmaya teşne olan bu eğilim, sadece vahiyle muhatap olan toplumlarda değil, neredeyse diğer toplumların bütününde de görülebilen bir zihinsel sapma eğilimidir.

Yaşamları süresince bu eğilimin vahyin sınırlarına çekilmesi için büyük çaba sarfetmiş olan elçiler, hayattan çekildikten sonra neredeyse vahyin bir parçası gibi algılanmaya başlanmıştır. Hakikati tebliğ eden bir kişiliğin hakikatin yerine ikâme edilmiş olması, peygamberlik kurumunun anlaşılmasının önündeki büyük bir engele dönüşmüştür. Bu engelin kaldırılması için yine vahyin olası sınırlarına dönmek gerektiğini bilmek gereklidir. 

Açıkça ifade edilmelidir ki, insanoğlu, Yüce Allah’ın en anlamlı ve de en değerli projesidir. Zira mevcut donanımları üzerinden yaşadığı çevreden sorumlu bir varlık olarak insanı inşâ eden Yüce Allah’tır. Görebildiğimiz kadarıyla O’nun inşasında herhangi bir eksiklik de bulunmamaktadır. Bu donanımlarına binaen insan da kâinatı bütün varlıların güven içerisinde yaşayabileceği bir mekân hâline getirmekle vazifelendirilmiştir. Dahası, bu denli donanımlı ve de şerefli bir varlık olan insanın olası yetenekleri de bu işin uhdesinden gelebilecek şekilde tasarlanmıştır.

Aynı zamanda onun et ve kemik yığınından ibaret olmadığını da bilmek durumundayız. Hâsılı, yaşadığımız evrenin en değerli varlığı olarak tasarlanmış olan insanın sadece fiziksel bedenini ilgilendiren basamakları olması, kendisine tevdî edilmiş olan görevle mütenasip bir durum da değildir. Öyle ki beşerin fiziksel nitelikleri bu işin üstesinden gelemediği için, aynı bedenin içerisinde insan denilen sorumlu bir varlık da vücuda getirilmiştir.Haddizatında beşer ile insan olgusu arasında kalite farkı da bütünüyle bu durumdan neşet etmektedir.

Ne hikmettir ki insanın ontolojik dizaynı hata yapabilen bir kontekste icrâ edilmiştir. Bu sebepledir ki, ‘beşer şaşar’ ilkesi gereği, insan da yanılabilir bir evsafta halkedilmiştir. Ancak yine insanın yaratılıştan getirmiş olduğu olumlu vasfı gereği, yanılgısının farkına varabilecek niteliklerle bezenmiştir. Hatta insanın karar verme süreçlerinde büsbütün yalnız bırakılmadığı da rahatlıkla söylenebilir.O kadar ki, akıl, kalp, vahiy, vicdan, ahlâk vb. gibi fıtrata gönderme yapabilen bazı unsurlar, bu süreç içerisinde sağlıklı tercihlerde bulunabilmesi için insana yardımcı olabilmektedir. Bu nitelikler sayesindedir ki insanoğlu, ettiğinden nedamet getirerek Yüce Allah’ın sonsuz merhametine sığınabilmektedir.

Mamafih insan nesline ilâhî dokunuş ya da kutlu yardım mesabesinde olan bu katkılar, insanı diğer varlıkların üstüne de çıkarabilmiştir. Haddizatında insan ontolojisi açısından sevindirici olan şey, onun dönüşebilen vasfı gereği yanlıştan dönebilen bir iradesinin de olduğunu görebilmemizdir. Binaenaleyh kalite denilen şey de tam anlamıyla bu olsa gerektir. Yine, insan denilen varlığın ailesi ve eşleriyle ya da diğer kişilerle veya ilişkiye girdiği bütün varlıklarla olumlu bir iletişim biçimi geliştirebilmesi, ona tevdî edilmiş olan emanetin dayandığı haklı bir temel olarak kabul edilmelidir. Kanaatimizce bu temel etmen sayesinde insanoğlu, diğer bütün varlıklardan bir adım öne de geçebilmiştir. Onun halkedilmiş olan bütün varlıklardan bir derece daha farklı olmasının gerekçesi ise büsbütün bu nedendir denilebilir.

Keza insan nesli, ontolojik farklılığına işaret eden bu nedene özenle itibar ettiği ölçüde dünyayı yaşanabilir bir ortama çevirebilmektedir. Dahası, yaşatmasını bilen tek varlık olan insanın, hayatın devamı için bu niteliğini sürekli olarak aktive etmesi gerekmektedir.Zira insanın kontrolden çıktığında nasıl da canavarlaşabildiğini görebilmek için beşer tarihine bir göz atmak yeterli olacaktır. Buna mukabil, sorumluluk sahibi varlık olan insan, koruma güdüsünü abarttığı zaman da yine çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır. Öyle ki, bazen de kendi ailesini korumak için olmadık gerekçeler üretebilen insanoğlu, ifrat ve tefrit arasında gelgitler yaşayabilmektedir. Aynı şekilde kazanıp biriktirmek de onun koruma ve korunma güdüsüyle ilgili bir husustur. Sahip olduğu mal ve evlatların onu ebedî koruyacağını sanarak,bu yanlışı sürekli olarak işlemektedir. Yüce Allah’ın garantisini verdiği gibi, insanoğlu bu hastalıklı tutumunu değiştirdiğinde ise sorun kendiliğinden halledilecektir.

Genelde insanlar,özelde ise dindar insanlar, uzun bir süredir peygamber algısı konusunda problem yaşamaktadır. Bunun görünen pek çok etmeni bulunmaktadır. Bize göre elçilerin insanüstü varlık kategorisinde görülmesini tevârüs eden bu algının temel bir sebebi, beşerin peygamber sonrası yaşama intibak edememesi olduğu kadar, diğer bir sebebi de, yaşarken muhatap oldukları peygamberlerin rolünü içselleştirememiş olmalarıdır. Denilebilir ki, yaşanılan hayatın normal akışı içerisinde problem teşkil etmemiş olan bu algı biçimi, elçilerin hayattan çekilmesiyle birlikte büyük bir soruna dönüşmüştür.

Nitekim daha hayattayken kendilerine insanüstü vasıf atfeden kişileri sürekli uyaran elçiler, bununla da kalmayıp konumlarının gerekliliğini vahiyle desteklemişlerdir.Sıradan insanı bile oldukça güçlü bir şekilde eğiten bu bildirimler,beşerin kadîm hastalığı olan putçuluğun panzehiri durumunda olan ‘insan peygamber’ olgusuna büyük bir destek de vermiştir.Fakat garip bir şekilde zaman içerisinde değişikliğe uğrayan bu olumlu tutum, onların vahiy alması, Allah ile iletişimde bulunması üzerinden sadece sıradan insanı değil, hemen herkesi farklı düşüncelere itmiş görünmektedir.

Sonuçta beşer özelliğini kaybetmiş bir peygamber portresiyle karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. İnsanın yüceltmede sınır tanımaz vasfı gereği, beşer olan bir varlık, beşerüstü bir evsafta betimlenerek, yaşanılan hayatın büsbütün dışına çıkarılmıştır. Dahası bu dışlama, bilinçli bir reddetme seçeneği üzerinden değil, aşırı sevgi ve saygı konsepti üzerinden işleme konulduğu için, peygamberin insanın hayatına beşer olarak dönmesinin de yolları tamamen kapatılmıştır. Sonuçta peygamberlerin boşalttığı bu yere kendilerinin kutsal addetmiş oldukları gavslar, veliler, evliyalar, efendiler, Kâinat imamları ve diğer kutsal şahsiyetler oturtulmuştur.

Bu durumdan kurtulmanın tek yolu, normalleşebilmek ve fabrika ayarlarımıza dönebilmektir. Umulur ki insanın donanımları bu kazanımı gözler önüne serecek ve insan hemcinslerini kutsal saymaktan kurtulacaktır. Zira kutsal olan şahıslar değil, şahıslara değer katan ölçülerdir. Her kim ki bu ölçülerle kuşanabilir, hem kendisi ve hem de çevresi için son derece kaliteli bir iş yapmış olur. O yüzden hiçbir durumda emaneti yüklenmiş olan insan ve onun aklından vaz geçmemek lazımdır.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu