banner4
12.09.2022, 17:17

İnsan Bizzat Ümit Demektir

İnsanın olduğu yerde ümitten vaz geçemeyiz. Eğitim de bu ümidin taşınması anlamına gelmektedir. Din eğitiminin dinin kendisinin belli kural ve seviyede öğrenilmesi sürecini deruhte ettiğini bilirsek, bizim çalışmamızın ne denli değerli bir şey olduğunu daha yakından anlayabiliriz. Buna göre insanın ümidinin var olması ve dahi devam etmesi adına din eğitiminin olması gerektiği gibi sürdürülmesi elzemdir. Her grubun kendine ait bir eğitimi olduğunu bilirsek, yapılması gereken şeyin gruplar üstü bir din eğitiminin tercihinden ibarettir diyebiliriz.

Eğitim öğretim faaliyetinde her daim odak nokta öğrenci olmuştur. Onun kapasitesi, ilgisi ve yönelimleri öğrenmedeki en etkili silahtır. Bunu harekete geçirmek ise öyle kolay bir iş değildir. Yıllardan beri nutuk atmaya sıra geldi mi öğretmenin bu faaliyette merkez unsur olduğu söylenir durur. O, her şeyi bildiren, yönlendiren, yaptıran ve gösterendir. Ona sözel birtakım sıfatlar yüklenir. Hâlbuki bu yükleme kuru bir gürültüdür. Belki de sözel aldatmacanın eğitimdeki reklam bölümüdür. Ortada dolaşan gerçek ise, öğretmenin rehberlik hizmetlerine yönelmediğinden sadece not açısından meseleyi ele aldığıdır. Bu konu her işimiz gibi yalap-şap geçiştirildiğinden incelemeye bile gerek görülmemiş bakir bir alandır. Öyle ya, bu öğretmen, kapasitesi olmayan, ilgisiz, çevresinden aşırı derecede yüklenen ve ailesinde farklı fikirlerle donatılan bir öğrenciye ne derecede etkili olabilir? Meselenin bam teli ve öğretmenin ümit olma vasfı da bu noktadan sonra başlamaktadır. Bunlar tartışma dahi götürmeyecek açıklıktadır. Ortalıkta istisna bile yoktur. İstisnalar kuralı bozulsa da aralarında bu yoktur. Mücadeleyi öğrencinin sahasında kabul etmedikten sonra öğretmen her zaman kaybeden taraf olacaktır.

Konunun anlaşılması adına meseleyi biraz daha açmak gerekmektedir. Daha öğrenme yaşına yeni gelmiş bir öğrenciye bazı şeyleri yüklemeye çalışmak, oldukça meşakkatli bir şeydir. Zira öğrenci bazılarını alıyor ve bazılarını da reddediyor. Bazılarını da unutuyor. Onun değerlendirme aşaması ise oldukça sonraya kalmaktadır. Ya da etkisi geçince bir şeyleri hatırlıyor ama net olarak belleğine oturtamıyor. Sonra yeni şeyler öğreniyor, büyüyor ve başka alanlara ilgi duyuyor. İşte bu noktada onun sahasına girersek elde edeceğimiz bir sonuç vardır. O da onun ilgisini yönlendirmek. İşte öğretmenin tek ve en verimli faaliyeti de bu olmaktadır. Bu faaliyetin insan yetiştirme serüvenimizde bizlere sunacağı katkılar sonsuz gibidir. Bunun farkında olmak ise biz öğretmenlerin en değerli uğraşıdır. Üstelik eğitimin her kademesindeki sorunların bezer özellikler arz etmesi, bu işin sadece insan açısından değil, toplum açısından da benzer bir yapısı olduğunu göstermektedir.

Bilgi yükleme, ahlaki davranış kazandırma ve yeni bakış açıları verme, ancak öğrencinin o duruma hazır olmasıyla ilgilidir. Bu da sadece öğretmenin alanıyla ilgili değil, onun alanlarının dışındaki durumlarla da ilgili bir şeydir. Aile, çevre, toplum ve kitaplar bu konuda yardımcı unsurlardandır. Ya da öğrencinin dikkatini bozacak her türlü mekân ve unsurlar ön plana gelecektir. İlk etapta sabun köpüğü gibi görünen yeni kazanımlar, zamanla eski alışkanlıkların dominant etkisiyle eriyip kaybolacaktır. Bu işin canlı olması için kişi ve toplumun hatta eğitim kurumlarının oldukça canlı ve dahi çekici olması beklenir. Bu noktada öğretmenin karizması, kişiliği biraz devreye girse bile zaman içindeki kayboluşa engel olamayacaktır. Bunun önlenmesi için o bilgiyi yüklemeyi destekleyecek ortamı ve lojistik alanı oluşturmak gerekmektedir ki, bu vazife, eğitimin tüm paydaşlarına eşit ağırlıkta düşen bir vazifedir. Yani neyi, nasıl ve nereden alacağını öğrenciye fark ettirmek en değerli iştir. Bu işin başı ise okuma ve öğrenmenin ilgi alanına çekilmesiyle olacak bir durumdur.

Meseleye bir de şu açıdan bakalım. Ailesi dindar olan bir kişiye sürekli bu alanın dışında bir şeyler yüklerseniz, kim olursanız olun ve ne kadar ileri derecede bilirseniz bilin, o bilgiler tepkiyle karşılaşıp reddedilecektir. Bu demektir ki dindar bir kişi ya da aileye bunun aksi bir eğitim vermek ne aklın ve ne de eğitimin kazanımı olacaktır. Laik eğitim din ve onun kazanımlarını reddetmek değil, bunların yanında alternatifleri de sunabilmektir. Hayatın bütününü kavrayacak din ve bilimin bu adımlarını tanımak ve de tanıtmak aklı başında olan eğitimcilere düşmektedir. Cami ile okulu kavga ettirmenin kimseye faydası yoktur. Ve dahi Milli Eğitim ile Diyanet ve ilahiyatları da mücadeleye davet etmenin artı bir kazanımı olmayacaktır. Bazı kişiler için daha doğru ve daha sağlıklı bilgiler okulda değil aile ve diğer mahfillerde verilmektedir. Bunları görmeden işe koyulmak belli bir rekabeti hatta reddetmeyi.

Yukarıda bahsedilen durumların tam aksi istikamette olanları da bulunmaktadır. Dindar olmayan ve bu kapıda işi olmayan kişi ve dahi ailelere dokunmak da hayli zor olmaktadır. Sınırlı dokunuşların geçerli olduğu bu alanlarda karşılaştırmalar da genellikle retle sonuçlanmaktadır. Ta ki öğrencinin ilgi alanına giren bu konuyla özel olarak ilgilenmeye başlaması müstesna. Yoksa yeni yüklenimler eski ve kalıcı olan bilgileri sorgulamaya yetmeyecektir. Onun için var olan şey, aile ve çevresinden duyduğu hakikatlerdir. Belki de din eğitiminin bu konuda yeni söz söylemesi, öğrencinin bildiklerini yeniden düşünmesine yardımcı olması lazımdır. Hiçbir bilginin hakikat değeri kendiliğinden olmayacağını bilerek bu konuda bilgi artı sorgulamanın devreye girmesi beklenmelidir. Bunun yanında dün öğrendiklerinin mutlak hakikat olmayabileceğini düşünen kişilere eleştirel bakışın da öğretilmesi elzemdir. Yapılacak asıl iş, bu merakı, ilgiyi yeni kazanımlar doğrultusunda işlemek olacaktır.

Herhangi bir bilgiyi sorgulamak, o bilginin hakikat değeri taşıyıp taşımadığını öğrenme merakıyla ilgilidir. Kaliteli eğitim ve eğitimcilerin bu merakı canlı tutması işin aslıdır. Muhatabın bildiği şeyleri yeniden sorgulama noktasına gelmesi, eğitimin başarısı olacaktır. Hangi bilgi olursa olsun yeni bulgular ve metotlar eşliğinde muhataba ulaşması demek ondaki canlılığın harekete geçmesi anlamına gelecektir. Bunu sağlayacak olan eğitim ve öğretmenin neyi yaptığının farkında olması beklenir. İşin başında gelen adımların sağlıklı atılarak öğrenci ya da muhatabı kızdırmak, küstürmek ve rakip sahaya itmek gibi alternatiflerden uzak durmak lazımdır. Yapılacak iş, öğrenci ya da muhatabın alternatiflerini çoğaltmak ve karar verirken yeni bir seçeneği gündemine almasına yardımcı olmaktır. İnsan denilen varlığın kendisine lazım olanı bir şekilde bulabilmesi, onun atacağı adımlarda elinden tutulması ya da gideceği yolda kendisine yoldaş olunmasını öne almaktadır. Aksine olarak onu cahil görüp yapacağı işi mutlak surette belletmek ise dün olduğu gibi bugün de ters tepecektir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu