banner4
27.09.2021, 10:50

İnancın Bulanıklığına Dair

Her devir ve kişi hatta toplum için geçerli olacak şekilde, Tanrı ve insan ilişkisinin en sorunlu tarafı herhâlde beşer dindarlığının korunmasız hâli olan şirk olgusudur diyebiliriz. Bu olgunun insanlık tarihi boyunca hemen her dindarlığın merkezinde yer almış olması, verilen hükmü açıklıkla desteklemektedir.

Aynı şekilde, hakikati merak eden ve adına insan denilen varlığın ürettiği “dindarlık ölçeği” olan şirk olgusunun farklı ancak tanıdık bir dindarlık süreci olduğunu asla ve kata unutmamak lazımdır. Buna göre kendisini konuşlandıran insanlığın Yüce Tanrı algısından uzaklaşmadan O’nun değişmez nitelikleri konusunda sözüm ona iyi niyetle bazı tahrifat girişimlerinde bulunduğu kuşkusuzdur.

Bu söylediklerimizden hareketle, dünya hayatının en güçlü ve de en değerli varlığı olan insanın merkezde olduğu dindarlık biçimlerinin süreç içinde bazı değişikliklere uğradığını bilirsek, benzer şekilde, insanın dokunduğu dindarlık biçimlerinin indirilen hâliyle muhafaza edilemediğini de ortaya koymaktadır. Belki de insanın bu karıştırıcı vasfı gereği ortaya çıkan durumları düzeltme adına bu denli elçiler gönderilerek tevhidin asıl kaynağına ve de sadeliğine dönüş planı hayata tutturulmak istenmiştir.

Uzun zamandır şirk olgusunu bütün yönleriyle ele almayı hedefleyen ve tevhide odaklanmış olan bir insan gerçeği olduğu kuşkusuzdur. Ancak zaman içinde daha özel ve daha hassas bir noktaya varan farklı yaklaşımlar, şirk dindarlığı ile tevhit dindarlığını merkeze alarak insanın ne denli dönüştürücü olabileceğini ortaya koymaktadır.

Deyim yerindeyse, bu mücadelenin bütününde indirilen dinin üzerinde yapılan bazı operasyonlar sonrasında amacından uzaklaşıp egemenlerin zevkine hitap eden bir tarzda uydurulan dine dönüşen şirk dindarlığının insan dokunuşları basamağını görebilmekteyiz. O nedenledir ki, beşerin hakikati keşfetme serüveni boyunca bahsedilen her şeyin oldukça tanıdık süreç ve olgulara tekabül ettiğine sizler de kolaylıkla şahitlik edebileceksiniz.

İnsanın olduğu her durumda dindarlık adı altında ele alınabilecek olan temelde iki yaklaşımın olduğunu bilirsek, tevhit dindarlığı ile şirk dindarlığının beşer tarafından hayata geçirilen ve zaman içinde güçlü dokunuşlara vesile olan sınırlarından da haberdar olabileceğiz. Bize düşen vazife, oldukça şeffaf olan bu süreçleri insanların daha yakından görmelerine yardımcı olabilmektir. Neticede ise, bahsedilen bu süreçleri oldukça yakından tanıyan Yüce Varlığın dediğinin olması için gayret göstermek işin esasıdır.

Biz biliriz ki, insan davranışları, süreklilik arz eden bir yapıya sahiptir. Dahası, süreklilik gösteren bu yapının, beşer davranışlarının “alışkanlıklar” üzerinden fonksiyonel olduğu bir modeli de vardır. Bu modelin zaman içinde değişime uğrasa bile, kök değerlerini kaybetmemiş olduğu görülmektedir. Denilebilir ki tamamen inanç, ibadet ve itaat eylemleri üzerinden işlevsel kılınmış olan bir beşer eylemi, sonunda “uyma” eğiliminin baskın olduğu bir formda şekillenmektedir. Kişilerin inanç ve ibadet alanının sahîhliğini belirleyen esas şey de, beşer hayatının bütününü kapsamış olan bu uyma davranışının kaynak kişileridir.

            Ve dahi unutmamak lazımdır ki, insanın dünya serüveninde kendisine kılavuzluk görevi yapmakta olan Kur’an’ın görünen ana hedefi, insanın dünya ve Âhiret hayatını daha yaşanılır kılmak için ilâhî ölçüler koymuş olmasıdır. Bu ölçülerin hayatî öneme haiz olması, beşerin hiçbir durumda göz ardı edemeyeceği bir gerçeklik olmasıyla ilgilidir. Dünya hayatının kısa süreli bir yolculuk mesafesi olduğu bilinirse, insanın dünya üzerindeki misafirliğine verilmiş olan önem daha iyi kavranılmış olur.

Dünya üzerinde yapacaklarımızın ayrıntılı bir master planın yani ana ve temel planın ve de esaslı bir programın olması ise, insanın donanım değerlerinin gücüyle ilişkili olan bir durumdur. İnsan yaşamının gidebileceği yönlerin bu şekilde ilâhî iradeyle düzenlenmiş olması ise, esasında insana verilen değerin bir göstergesi de sayılmalıdır.

Mamafih Yüce Allah’ın böyle davranmak suretiyle, insanoğlundan hiçbir durumda vazgeçmediğini, bilakis onun yaşamına olan bu denli farklı unsurlar üzerinden gerçekleştirdiği katkıyla bir kez daha göstermiş olmaktadır. Zira insandan vazgeçmek demek, Yüce Allah’ın gerçek projesi olan dünyadaki adalet dağıtımı uygulamasından vazgeçmek demektir. Her şeye rağmen Yüce Allah’ın yaptıklarına bakılırsa, insanlık özelinde bu seçeneğin yani “insandan vazgeçme” tercihinin hiçbir durumda deruhte edilmediği de görülmektedir.

Eğer ki insanın dinsel alanını oluşturan eylem sahasında seçilmiş olan örnek modeller, ilâhî desteği almış kişilikler değilse, bu durum sahte bir dinselliğin oluşmasının nedeni olmaktadır. Yok, eğer kişisel ve toplumsal hayatın önemli bir bölümünü teşkil eden kutsallık formları, seçilmiş örneklikler üzerinden cârî olmuş ise, bu durumun beşer için iç açıcı olduğu da söylenebilir.

Bu yüzdendir ki, şirk inancının insana dönük mâhiyetini bilmeden, beşerin kayıp ve kaçağının oranını tespit edebilmemiz mümkün değildir. Müşrik algının beşerî formlar üzerinden gidilerek bütünüyle kavranamayacağı tezi, yalnızca Yüce Allah’ın kutsal metinler üzerinden açıklıkla deklere etmiş olduğu bir hakikatin ifadesidir. Kanaatimiz odur ki, aradan bunca zaman geçmesine rağmen bu hakikatin inananlar nezdinde bile davranış ölçüsü hâline getirilmiş olmadığı görülmektedir.

Şirk inancının tamamıyla “insan eğilimleri” sonucunda ortaya çıktığı öteden beri bilinen bir husustur. Nitekim bu konudaki en sahîh bilgiler, Kur’an-ı Kerim’de açıklıkla verilmiştir. İlgili inanışın özellikle de inanan bireylerde bulunması hususu ise, dikkate değer bir niteliktir. Şirk eğiliminin birey üzerinde hâsil ettiği şahsiyet değişimi de psişik yönlerden irdelenmesi gereken ayrı bir değerlendirme konusudur.

Denilebilir ki şirk eğilimi vasıtasıyla inanış sergilemek, Yüce Tanrı inancı da olan inanan bir insanın olumsuz davranışlarından birisidir. Bu durum, temelini yaradılıştaki olumlu değerlerin korunması üzerine inşâ etmiş olan tevhit için, kabul edilebilecek gibi değildir. Zira şirk eğilimi üzerinden Yüce Tanrı’ya “yakınlık kurmak” isteyen bir kişinin, Tanrı inanışı konusunda sahip olmuş olduğu olumsuz yönlerin ıslâh edilmesi gerekmektedir.

İnsan ve din ilişkisini olması gereken seviyede tutan ilahî dinlerin çabasını görmek suretiyle, yaşatmaya çalıştığımız dindarlıkları onun kapsama alanında tutmak durumundayız. Aksi hâlde, insanın din ve dinarlık ölçeği geliştirdiği her durumda Yüce Allah’ın indirmiş olduğu dinin beşer eliyle tahrifinden bahseder oluruz ki, uzun zamandır hak dinin yerine ikame edilmeye çalışılan şirk dindarlığı denilen şey de tam olarak bundan ibarettir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu