banner4
07.07.2020, 00:08

HOLOGRAFİK EVREN KAVRAMI VE İSLAM-03

Bellek deposu, Pribram’ın holografik beyin modeli içinde yanıtlanabilen nörofizyolojik(sinir sisteminin işleyişi ile ilgilenen bir fizyoloji ve sinirbilim dalıdır.) tek bilmece değildir. Bir diğer soruya geçelim; beynin duygular yolu ile aldığı çeşitli frekansları yani ışık, ses frekansları ve benzeri gibi nasıl olup da algılarımızın maddesel dünyasına çevirebildiği sorusunu yanıtlamaktır. Frekansları şifreleme ve çözümleme bir hologramın en iyi yaptığı iş diye tanımlanabilir. Bir hologram nasıl anlamsız frekans karışımlarını belirgin bir resme döndürmede işe yarayan bir tür mercek olarak işlev görüyorsa; Pribram da, beynin aynı zamanda bir mercek oluşturduğunu ve holografik ilkeleri, dış dünyayı algılamamız için kullandığımız duyular yolu ile alınan frekansları matematiksel olarak dönüştürmeye yaradığını söylemektedir.

Bir kanıtlar bütünü, beynin işlevlerini sürdürebilmek için holografik ilkelerden yararlandığını göstermektedir. Pribram’ın kuramı, aslında nörofizyologlar arasında gittikçe artan bir destek görmektedir. İtalyan asıllı bir Arjantinli araştırmacı Hugo Zucarelli, son zamanlarda yankılanım olaylar üzerine bir holografik model geliştirmiştir. İnsanların seslerin kaynağını bulmak için, başlarını çevirdikleri gerçeğinden hareketle ki, tek kulakları bile işitse bu değişmez, Zucarelli, bu beceriyi açıklayan holografik ilkeleri bulmuştur.

Her bir duyumuzun, uzun zamandır bilinen frekanslardan çok daha geniş bir algılama kapasitesi olduğu bulunmuştur. Araştırmacılar örneğin, görme sistemlerimizin aynı zamanda ses frekanslarına da bağlı olduğunu ve koku duyumuzun şimdi evrensel frekanslar diye adlandırılan frekanslara kısmen bağımlı olduğunu ve üstelik bedenlerimizdeki hücrelerin çok fazla frekansa karşı duyarlı olduğunu bulmuşlardır. Bu buluşlar, bilincin holografik alanında bu frekansların şimdilik kullandığımız algılara ayrıldığı ve dönüştürüldüğü bir yer olduğunu önermektedir.

Gelelim en kafa karıştırıcı soruya; eğer Pribram’ın holografik beyin modelini,Bohm’un holografik evren modeli ile üst üste koyarsak ne olur? Bu dünyanın maddeselliği yanında ikinci bir gerçeklik olduğu ve onun aslında holografik bir frekanslar bulutu olduğu ve beynin yalnızca bir hologram olup, bu bulutun içinden yalnızca bazı frekansları alıp onları matematiksel olarak duyusal algılara çevirdiğini kabul edecek olursak, nesnel gerçeklik ne olur? En basit yanıt, varoluşu son bulur.

İslam filozoflarıyla tasavvuf bilgeleri bunu çok uzun zamanlardan beri o günün anlatımdiliyle gündeme getirmede, yani maddesel dünyanın bir öz nitelik, bir yanılsama olduğunu söylemektedir. Biz eğer,maddesel bir dünyanın içinde hareket eden maddesel varlıklar olduğumuzu söylersek, bu da bir yanılsamadır. Bizler gerçekten çiçek dürbünü bir frekans denizinde yüzer durumdaki “alıcılar”ız. Ve biz bu denizden aldıklarımız ve maddeselgerçeklikliğedönüştürdüklerimizolmamıza rağmen, bizlerde bu süper hologramdan çekip alınmış bir yığın kanaldan bir tanesiyizdir. Gerçekliğin bu yeni resmi, Bohm ve Pribram’ın görüşlerinin bireşimi, holografik değerler dizisi olarak adlandırılmaktadır. Bir çok bilim adamı bu diziye halen kuşkuyla yanaşmaktadır. Ancak bu düşünce, bir çoğunu da sarmıştır. Sayıları az ancak gittikçe büyüyen bir takım bilim adamı ise, bunun bilimin şu ana kadar ulaşabildiği en doğru gerçeklik benzeri olduğuna inanmaktadır. Daha da ötesi bazıları bunun şimdiye kadar bilim tarafından hiçbir açıklaması bulunamamış olan bazı gizemselolguları bu biçimle çözebileceklerine ve üstelik normal ötesi olayları da doğanın bir parçası olarak kabullenilebileceğine işaret etmektedirler.

Bohm ve Pribram’ın dışında bir çok araştırmacı, duyular ötesi algılama olayların holografik örnek ile çözülebileceğini gözlemlemiştir. Bireysel beyinlerin, gerçekte daha büyük bir hologramın bölünemez kısımları olduğunu ve her şeyin sonsuz olarak birbirleri ile bağlı olduğu bir evrende, uzakta olan bir olayı o anda duyma durumu olan “telepati” ve “değişik bilinç durumlarına geçiş deneyimleri” holografik düzeye geçişler olarak kabul edilebilir. Bilginin bu şekilde, “A” bireyinin beyninden, çok uzak bir uzaklıkta bulunan “B” bireyinin beynine geçişini anlamak bu yol ile çok kolaydır. Bu ayrıca psikolojinin yanıtlayamadığı bir çok soruya da yanıt vermektedir.

1950’lı yıllarda, Liserjik AsitDietilamid, kısaca LSD’nin(Halk arasında bilinen adıyla asit, yarısentetik psikoaktif bir halüsinojendir. İlk olarak 1936-1943 yılları arasında Albert Hoffman tarafından çavdar mahmuzunda bulunan ergotaminden sentezlenmiştir.)bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözüm tekniği olan psikoterapik bir araç olup olmayacağını araştıran Grof’un bir bayan hastası birdenbire kendisinin tarih öncesi devirlerden kalma bir sürüngenin dişi formunun kişiliğini taşıdığına inanmıştı. Bir halüsinasyon dönemi içinde, böyle bir biçimin içinde beden almanın neye benzediği konusunda tüm ayrıntılarıyla bilgi verdi ve aynı zamanda bu türün erkek cinsinin bedensel yapısı ile ilgili bilgiler aktardı. Bunlardan biri erkek sürüngenlerin kafasının yanlarında renkli lekeler bulunduğunu söylemesiydi. Grof şaşırmıştı,çünkü, kadının böyle şeylerle hiçbir ilgisi yoktu ve bilgisi de bulunamazdır. Daha sonra bir hayvan bilimci ile görüşmesinde, kadından aldığı bu bilgileri değerlendirme olanağı buldu. Hayvan bilimci, kendisine bazı sürüngen türlerinin erkeklerinde, kafalarındaki renkli alanların, aslında cinsel uyanışları için gerekli bir bölge olduğunu doğruladı.

Bayanın deneyimi bu konuda tek bir deney değildir. Araştırmaları sırasında Grof, evrim ağacı üstündeki çeşitli türleri gerçekten bedenlemiş bir çok hasta ile karşılaştı. Bu deneylerin hemen hepsinde de, hayvan bilimcilerle karşılaştırdığı bilgilerin doğru olduğunu gördü.

Hayvanlar dünyasına girişler, Grof’un karşılaştığı tek şaşırtıcı psikolojik olaylar değildi. Aynı zamanda bir tür soyların ortaklaşa bilinç altlarına girebilen hastalarla da karşılaştı. Azıcık belki de hiçbir bilgisi olmayan insanlar birden zerdüştlerin(Ateşe tapanlara verilen addır.) cenaze törenleri, ya da Hindu efsane bilgisini anlatmaya başlayabiliyorlardı. Başka bir gurup deney ise, bireylerin bedenlerinin dışındaki deneyimleri, gelecekle ilgili anlık görüntüler, belirgin olarak geçmiş ruhun dünyaya gelmek üzere bir bedene girmesi demek olan enkarneleri ile bilgiler alınabildiğini tartışmasız ortaya koymuştur.

Grof daha sonraki deneyimlerinde ilaç kullanmadan yaptığı iyileştirme süreçlerinde de, aynı tip olgularla karşılaşmıştır. Bu tip deneylerde kişi bilincinin normal sınırlarının ötesine, benliğini geride bırakıp zaman ve mekan ötesine geçebildiği için Grof bu tür belirtileri “Kişilik Geçişleri Psikolojisi” olarak adlandırmaktaydı. Daha sonraları, tamamen onun çalışmaları üzerine kurulmuş olan kişilik geçiş psikoloji dalı kuruldu.

Grof’un yeni kurduğu bu “Kişilik Geçiş Psikoloji Birliği” çok kısa zamanda benzer düşünceleri paylaşan uzmanlaşmışların katılımıyla büyüdü ve psikolojinin saygın bir dalı haline geldi. Yıllar boyunca, Grof ve arkadaşlarının hiçbir açıklama sunamadıkları bu psikolojik olayları artık holografik değerler dizisi rahatlıkla açıklıyordu.

Grof’un düşüncesi şuydu; eğer akıl gerçekte bir sürekliliğin parçası ise ve yalnızca şu anda var olan tüm diğer akıllarla değil,ancak tüm var olmuş ve olacak akıllarla ve her atom, organizma ve ucu bucağı görünmeyecek kadar çok geniş, uzak zamanı ve mekanı içinde her an ve her yerle labirentler ile bağlı ise, labirente girerek artık garip görmememiz gereken türlü deneyimleri yaşayabilir.

Holografik değerler dizisi, aynı zamanda biyoloji gibi maddesel diye adlandırılan bilim dalları üzerinde de etkilidir. Keith Floyd, Virginia Intermont Kolejinde bir fizyologdur ve gerçeklik gerçeğinin, aslında holografik bir yanılsama olduğunu belirtmiştir. Beynin artık bilinci oluşturduğu söylemi doğru olarak kabul edilemez. Ancak bilincin; etrafımızda maddesel olarak adlandırabileceğimiz tüm evrenle birlikte, beden ve beyni oluşturduğu söylenebilir. Biyolojik yapılar olarak böyle bir dönemeç noktasında iyileşme süreci ile ilaçlar arasındaki ilişkinin, tekrar ele alınması gerekir. Bu da, holografik değerler dizisiyle dönüşecektir. Bedenin maddesel yapısının bilincin holografik bir gösterimi olduğunu kabullendiğimizde, sağlığımız için ilaçların sağladığı destekten daha fazla kendimiz sorumluyuz. Hastalıkların hayrette bırakır bir şekilde iyileştiği örnekleri ele alacak olursak, bilinçteki değişimin, beden hologramı üzerindeki etkisini çok daha iyi anlayabiliriz. Buna benzer olarak yeni iyileştirme teknikleri ortaya çıkmaktadır, tıpkı imgeleme gibi, çünkü düşünce imgelerini holografik alanında düşünceler son gerçeklikler olarak ortaya çıkabilir. Sıra dışı görünümler ve deneyimler holografik değerler dizisi altında anlaşılabilir. “Bilinmeyen Şeylerin Armağanları” adlı kitabında biyolog Lyall Watson bir Endonezyalı kadın şaman ile tanışmasını ve bu kadının bir geleneksel dans yardımı ile bir koruyu bir anda havaya karıştırdığını anlatmaktadır. Watson bu olayı bir arkadaşı ile birlikte şaşkınlıkla seyretmişti. Çünkü kadın bir anda koruyu yok ediyor, sonra yerine getiriyor, sonra tekrar yok ediyordu.

Şu andaki bilimsel anlayış ile bu olayların açıklanabilmesi olanaksız ise de, bu tip deneyimler bize “maddesel” gerçekliğin aslında yalnızca bir holografik gösterim olduğunu anlatmaktadır. Biz orada, ya da burada olamayacağımızı, çünkü oluşturulmuş ortak gerçeklik içinde insan bilinçaltının aslında sonsuz bir şekilde bir diğeri ile kaçınılmaz bir şekilde birlikte olduğunu biliyoruz. Eğer bu doğru ise, holografik değerler dizisi içinde Watson’un deneyimi gibi deneyimlerin ortalıkta bir dolu olmaması normal karşılanmalıdır. Bu aslında bizlerin akıllarımızı ve inançlarımızı bunları yapacak şekilde programlamadığımızı gösterir. Holografik bir evrende gerçekliğin dokusunu dönüştürebilme olanağımızın sınırı yoktur, çünkü sonsuzdur. Gerçeklik olarak algıladığımız her şey üzerinde istediğimiz resmi çizmemiz için bizi bekleyen bir kumaştır. Her şey olasıdır.Amerikalı antropolog Castaneda’nın, kaşık bükmekten, Yaqui Brujo Don Juandan(Don Juan, öyküsü defalarca farklı yazarlar tarafından anlatılmış destansal ve kurgusal bir kişiliktir. Don Juan adı mecazi olarak “zampara” anlamında kullanılır.) öğrenerek yaptıklarına kadar düşünsenize, rüyalarınızda gerçekliği nasıl büküp, halden hale geçmeyi becerebiliyorsunuz.

Aslında gerçek ile ilgili en temel kavramları bile kuşkuyla karşılamamız gerekmektedir. Çünkü holografik bir evrende, Pribram’ın da belirttiği gibi, rastgele görünen olaylar bile holografik ilkeler üzerine kurulmuştur ve bu nedenle önceden belirlenmiştir.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu