banner4
23.04.2023, 13:26

HACI BEKTAŞ-I VELİ

Yaygın kaynaklara göre Hacı Bektāş-ı Veli 1209 yılında İran’ın Horasan Eyaletinde bir şehir olan Nişabur’da dünyaya gelmiştir. Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata’dır.

Mistik, Mutasavvıf, Âlim ve İslam Filozofu olarak bilinir ve Alevi-Bektaşilik fikrinin ve isminin öncüsü kabul edilir. Türkmen’dir. Kendisinin fikirlerini benimseyen ve yolundan gidenlere de Bektâşî denilmektedir.

Ahmet Yesevi’nin Halife’si kabul edilen Lokman Parende'den ilk eğitimini almış ve 1103-1165 yıllarında yaşamış Hoca Ahmet Yesevi’nin öğretilerini takip etmiştir ki, bu nedenle Yesevi'nin 3’üncü 4’üncü kuşaktan halifesi olarak da kabul edilmektedir. 

Anadolu’ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirir. Hacı Bektâş Velî kendisinin de bağlı olduğu "Âhilik Teşkilatı” ile, Osmanlı Devletinin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.

Menkıbevî Hacı Bektaş Rum abdallarının pîridir; Anadolu’nun evliyalarından olduğu rivayet edilir.

Bugünkü Hacı Bektâş-ı Velî’nin tarihî Hacı Bektâş-ı Velî’nin ölümüyle doğduğunu söylemek tarihî bir gerçeği ifade etmek olacaktır. Dolayısıyla Hacı Bektâş-ı Velî’yi bu iki farklı (yaşarken ve ölümünden sonraki) kimliğiyle ele almak daha doğrudur.

Ancak yaşadığı dönemden ve çevreden hiçbir yazılı kaynak veya belge bugüne intikal etmediğinden onun tarihî hüviyetini belirleyebilmek mitolojik şahsiyetini tahlil etmekten çok daha zordur. Dönemin resmî kronikleri, hatta sûfî kaynakları bile ondan bahsetmez. Bu bilgi kıtlığı, Hacı Bektâş-ı Velî’yi Türkiye’de zaman zaman siyasî-ideolojik spekülasyonların itibarlı malzemesi haline getirmiştir. Bundan dolayı Hacı Bektâş-ı Velî’yi anlayabilmek için hakkında bilgi veren kaynakların mahiyetinden söz etmek gerekir.

Hacı Bektâş-ı Velî’yi ancak kendi zamanından epeyce sonra yazılmış ikincil kaynaklardan incelemek mümkündür. Bu kaynakların en eskisi, XIV. yüzyılın ünlü sûfîlerinden Âşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi’nin “Menâkıbü’l-kudsiyye” adlı menkıbevî aile tarihidir. 

Hacı Bektâş-ı Velî’nin şeyhi olup 1239 veya 1240 yılında Selçuklu yönetimine karşı Babaî İsyanı diye bilinen büyük sosyal hareketi gerçekleştiren Vefâî şeyhi Baba İlyâs-ı Horasânî’nin torunu olan bu sûfî şair, eserinde Hacı Bektâş-ı Velî’den kısaca bahsetmesine rağmen çok önemli ipuçları verir.

Hacı Bektâş-ı Velî hakkında ikinci kaynak, vefatından yaklaşık yüz yıl sonra Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunu Ulu Ârif Çelebi’nin emriyle Ahmed Eflâkî tarafından kaleme alınan Menâḳıbü’l-ʿârifîn adlı Farsça eserdir. Dönemin Anadolu’su ve Mevlevîliğin tarihi bakımından çok önemli olan bu eserde Hacı Bektâş-ı Velî hakkında kısa bir pasaj vardır. Bu pasaj, hem onun sûfî kimliği hem de öteki kaynakları kontrol etme bakımından büyük değer taşır.

XIV. yüzyıla ait bu iki kaynaktan sonra kronolojik olarak sırayı, Hacı Bektâş-ı Velî adına düzenlenmiş olup XV. yüzyılın son çeyreği içinde kaleme alındığı kesin gibi görünen Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velîalır. Eser XV. yüzyılın son çeyreği içinde yazıya geçirilmiş olmakla beraber ihtiva ettiği bilgiler şüphesiz, Hacı Bektâş-ı Velî’nin yaşadığı dönemden itibaren mensuplarının arasında ağızdan ağıza dolaşarak XV. yüzyıla intikal etmiştir. Ayrıca bu eserin Menâkıb-ı Hâce Ahmed-i Yesevî, Menâkıb-ı Lokmân-ı Perende, Menâkıb-ı Ahî Evran ve Menâkıb-ı Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî gibi XIII. yüzyıldan kalma yazılı kaynakları da vardır. 

Daha çok Vilâyetnâme-i (yada Velayetname-i) Hacı Bektaş veya sadece Vilâyetnâme (yada Velayetname) olarak bilinen bu eserin ehemmiyeti, Hacı Bektaş Velî’nin tarihî şahsiyetini tesbite yarayacak çok önemli veriler ihtiva etmesinin yanı sıra Bektaşîlik ve Alevîlik’te bugün de mevcut olan inançların çoğunun kaynağını oluşturmasından ileri gelir. Dolayısıyla bu çevrelerde saygın niteliği olan bir kitaptır. 

Ayrıca Hacı Bektâş-ı Velî’yi Ahmed Yesevî geleneğine bağlayan önemli metinleri içinde bulunduran eser, Hacı Bektâş-ı Velî’nin şahsiyeti ve Bektaşîliğin tarihçesi bakımından tarihî gerçeklerle menkıbelerin birbirine karıştığı değerli bir kaynaktır.

Hacı Bektâş-ı Velî’nin tarihî şahsiyeti ve Anadolu’ya gelmeden önceki hayatı hakkında Vilâyetnâme’de yer alan menkıbevî bilgiler dışında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak onun “Horasan erenleri” diye bilinen Kalenderiyye akımına mensup sûfîlerden biri, dolayısıyla Horasan Melâmetiyye mektebinden olduğuna itibar edilir. Bu sebeple XIII. yüzyılda Cengiz istilâsı sebebiyle Anadolu’ya vuku bulan derviş göçleri arasında, aynı mektebe mensup Yesevî veya daha kuvvetli bir ihtimalle Haydarî dervişlerinden biri olarak Anadolu’ya gelmiş olmalıdır. 

Burada bugüne kadar gözden kaçan önemli bir nokta, benzeri bütün Türkmen şeyhleri gibi muhtemelen Hacı Bektâş-ı Velî’nin de kendine bağlı bir Türkmen aşiretiyle birlikte Anadolu’ya gelmiş olduğudur. Çünkü genellikle bu aşiretler (Dede Garkın’a bağlı Garkın aşireti örneğinde olduğu gibi) başlarındaki şeyhin adıyla anılıyordu. Nitekim Osmanlı tahrir defterlerine dayalı yeni bir araştırma, Hacı Bektâş-ı Velî’ye bağlı geniş bir Bektaşlı oymağının mevcut olduğunu ortaya koymuştur.

Vilâyetnâme’ye göre Sulucakarahöyük’te tıpkı şeyhi Baba İlyas’ınkine benzer bir hayat tarzı süren, zaman zaman bugün bir ziyaret yeri olan yakındaki bir mağarada inzivaya çekilen, zaman zaman da köyün hayvanlarını otlatmak gibi oymağının günlük işleriyle uğraşan Hacı Bektâş-ı Velî’nin asıl tarihî rolü de burada başlamaktadır. 

Onun buradaki hayatı artık sadece Vilâyetnâme’den takip edilebilir. Vilâyetnâme onu, Baba Resul diye meşhur Baba İlyâs-ı Horasânî’ye değil Ahmed Yesevî’ye bağlar ve doğrudan onun halifesi olarak takdim eder. Halbuki Hacı Bektaş’ın Ahmed Yesevî’nin ölümünden en az yarım asır sonra dünyaya geldiği muhakkaktır. Bununla birlikte Vilâyetnâme’de Hacı Bektaş’ın halifelerinden bahseden kısımda Baba Resul’ün (veya Resul Baba) adına rastlanması, Hacı Bektaş’la Baba Resul arasındaki halifelik ilişkisinin büsbütün unutulmadığını göstermektedir. Ancak Hacı Bektaş, Baba Resul’ün halifesi iken Vilâyetnâmebu ilişkiyi tersine çevirmektedir. Bu durumu, 1240’ta öldürülen Baba Resul’den sonra Anadolu’da Hacı Bektaş’ın mânevî nüfuzunun giderek üstünlük kazanmaya başlamasına paralel olarak ötekinin nüfuzunun giderek zayıflamasıyla açıklamak mümkündür. Vilâyetnâme böylece, XV. yüzyılda Anadolu’daki gayri Sünnî sûfî çevrelerde artık bir tek ismin, Hacı Bektâş-ı Velî’nin hâkim olduğunu da göstermiş olmaktadır.

Hacı Bektâş-ı Velî, yine Vilâyetnâme’ye göre Sulucakarahöyük’te bir Türkmen şeyhi olarak bir yandan kendi cemaati içinde mürşidlik görevini sürdürürken bir yandan da bugünkü Ürgüp yöresindeki hıristiyanlarla sıkı ilişkiler geliştirip onların ihtidâsına (müslüman olmalarına) zemin hazırlamıştır. Ayrıca şamanist Moğollar’ın da Müslümanlığı kabul etmeleri için yoğun faaliyet göstermiş, halifelerini bu amaçla Anadolu’nun dört bir köşesine yollamıştır.

Hacı Bektâş-ı Velî’nin bu faaliyeti, gerek kendisinin yaşadığı dönemin sosyal şartlarının gerek kaynakların verdiği bilgilerin tahlilinin, gerekse Bektaşîlik ve Alevilîğin klasik tarihi ve aktüel çizgisinin tabii bir gereği olarak İslâm fıkhının sıkı kurallarıyla sınırlandırılan Sünnî bir anlayışı değil, Horasan Melâmetiyyesi’nin kuru zühd karşıtı cezbeci karakteriyle karışık gayri Sünnî bir yorumunu yansıtmaktaydı. 

Bu yorum, muhtemelen, Türkmenler arasında hâlâ kuvvetle yaşamakta olan eski İslâm öncesi dinî-mistik inançlarla karışık yarı hurafevî bir İslâm anlayışının telkin ve tâlimini de ihtiva ediyordu. Bu anlayış, tasavvufun yapısından kaynaklanan geniş bir hoşgörüye dayanmakla beraber, aynı zamanda mühtedileri birdenbire kendi kültür çevrelerinden koparıp ürkmelerine sebebiyet vermeden eski inançlarını da kendi içerisinde değerlendiren bağdaştırmacı (syncrétique) bir İslâm anlayışıydı. Onun bu yönteminin Anadolu’nun müslüman ve gayri müslim toplumları arasında önemli bir yakınlaşma ortamının doğmasına yol açtığı söylenebilir. Nitekim bölge hıristiyanlarının da ona büyük bir yakınlık duyduğu ve kendisini Aziz Charalambos adıyla gıyaben takdis ettikleri bazı kaynaklarda yer almaktadır. 

Ahiliğin kurucusu ve reisi olan ve Kırşehir’de yaşayan Ahi Evran ile Hacı Bektaşi Veli’nin dostluklarının olduğu kaynaklarda yer alır. Sivas’taki âhiler çok geniş bir teşkilâta sahip oldukları gibi Babaîler’le de sıkı münasebetlerde bulunuyorlardı. Velâyetnâme (yada Vilayetname)’de Hacı Bektâş-ı Velî'nin sık sık Kırşehir’e yaptığı ziyaretlerini ve Âhi Evran’la yaptığı sohbetleri anlatılmaktadır.

Hacı Bektaşi Veli’nin halk tarafından da sevildiği, döneminin Dönemin Türk Sultanlarından da hürmet gördüğü, Osmanlı Devletinin kuruluşundan sonraki dönemlerde, kendisi hayatta olmasa da, yine halk tarafından sevildiği, Osmanlı Sultanlarının saygı duyduğu, Osmanlı Ordusunda yeniçerilerin Bektâşilik geleneğine göre yetiştirildiği bir kısım kaynaklarda yer almaktadır. Bu nedenle Yeniçerilere tarihte Hacı Bektâş Velî evlatları da denilmiştir. Yeniçeri Ocağının kurucusu Hacı Bektâş-ı Velî olarak kabul edilir. Seferlere giderken yanlarında daima Bektaşi dedeleri eşlik ederlermiş. Balkanların her köşesine Bektaşîliği yeniçeriler taşımıştır.

Hacı Bektâş-ı Velî, Sulucakarahöyük’teki mütevazi zâviyesinde 1292 tarihli bir vakfiye kaydında kendisinden “merhum” diye bahsedildiğine göre, bu tarihten önce muhtemelen 1271’de vefat etmiştir.

Düşünce ve öğretileriyle asırlardır sevgi, birlik, beraberlik ve barış öğütleyen Hacı Bektaş Veli'nin vefatının 750’nci yılı olan 2021 yılı (Şubat ayında) UNESCO tarafından Hacı Beştaş Veli yılı olarak ilan edilmiştir. 11.02.2021 tarihli ve 2021/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile 2021 yılı boyunca yurt genelinde ve yurt dışında çeşitli etkinlikler tertiplenmiş ve bu anlamlı etkinlikler Hacı Bektaş Veli'nin yakından tanımasına katkıda bulunmuştur.

“Gayret et, Davet et, Sabır et, Tevbe et, ama asla ihanet etme”

“Eline, beline, diline hakim ol”

“İşine, eşine, aşına sahip ol”

“Elin, Gönlün, Sofran açık, dilin kapalı olsun”

“Ayıpları ört, Sırları tut, öfkeni yut”

“Akıllı insanın 3 askeri vardır: Sabır, Kanaat ve Utanma Duygusu”

“Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et."

“Benim üç güzel dostum var; Biri evde kalır, biri yolda kalır, Biri de benimle gelir. Evde kalan ailem, yolda kalan dostlarımdır, benimle gelen de “iyiliklerimdir”.

“Sevgi ve acıma, insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır.”

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu