banner4
04.04.2023, 22:57

HACI BAYRAM-I VELİ HAZRETLERİ

Asıl ismi Numan bin Ahmed (Ahmed oğlu Numan), lâkâbı "Hacı Bayram"dır. Kaynaklarda 1352'de Ankara’nın Çubuk Çayı üzerinde Zülfazıl (Solfasol) köyünde doğduğu belirtilir. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da yetişmiş tasavvuf ve ilim adamıdır. Zahiri ve Bâtınî ilimlerde devrinin dünyanın en önde gelen üstadlarındandır.

Eserlerini Hacı Bektaş-ı Veli yoldaşları gibi Türkçe olarak yazmış ve yaşadığı dönemdeki Türkçe kullanımını Anadolu’da önemli şekilde etkilemiş, teşvik etmiş, yaygınlaştırmıştır.

Bir gün medreseye birisi gelerek; “İsmim Şüca-i Karamani’dir. Hocam Hamideddin-i Veli’nin selamı var. Sizi Kayseri’ye davet ediyor. Bu vazife ile huzurunuza geldim.” dedi. O da, Hamideddin ismini duyunca “Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim.” diyerek müderrisliği bırakır ve birlikte Kayseri’ye giderler ve bir Kurban Bayramı gününde Somuncu Baba olarak bilinen Hamideddin-i Veli ile buluşurlar. O zaman Hamideddin-i Veli; “İki bayramı birden kutluyoruz!” buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi ve kendisini talebeliğe kabul etti. Din ve fen ilimlerinde ve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere kavuşturdu.

Bu görüşmede Somuncu Baba kendisine, zâhir ulemâsının ve bâtın erbabının ölülerinin mertebelerini gösterip hangisini tercih ettiğini sormuş, Hacı Bayram da bâtın erbabının hallerini tercih ettiğini söyleyerek müderrislikten ayrılıp tasavvuf yoluna intisap etmiştir.

1412 yılında Hacı Bayram-ı Veli, hocası Şeyh Hamideddin-i Veli’nin (Somuncu Babanın) verdiği icazet ve görevle Ankara'ya dönüp irşad faaliyetlerine başlar. Bu tarih, aynı zamanda Bayramiyye Tarikatının kuruluşu kabul edilir.

Ankara’ya gelerek doğduğu köye yerleştikten sonra, yeniden talebe yetiştirmekle meşgul olmuştur. Talebelerini de ilim tahsili dışında kalan zamanlarda daha çok sanata ve ziraate sevk ederdi. Kendisi de geçimini ziraatle sağlardı. 

Açtığı ilim ve irfan ocağına, devrinin meşhur alimleri, hak aşıkları akın etti. Damadı Eşrefoğlu Rûmî, Şeyh Akbıyık, Ömer Sıkınî, Göynüklü Uzun Selahaddin ile, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızade Ahmet ve Mehmet, Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocası Akşemseddin bunların en meşhurlarıdır.

Fatih’in babası Sultan İkinci Murad Han, namını duyduğu Hacı Bayram-ı Veli’yi Edirne’ye davet edip, ilim ve manevi derecesini anlayınca, fevkalade hürmet göstermiş, Eski Cami'de vazettirmiş, kalması için ısrar etse de gitmesi lazım geldiğini söylemesi nedeniyle tekrar Ankara’ya uğurlamıştır.

Bu uğurlama öncesi, Hocam lütfen kabul edin diyerek kendisine külliyatlı miktarda keseler dolusu altın verir. Hacı Bayram Veli, Sultanım biz talebelerimizle birlikte tarlalarda çalışıp kazanıyoruz, siz bunları ihtiyacı olan fakir fukaraya dağıtırsanız daha doğru olur diyerek kabul etmez. Sultan II. Murad Hocam o halde bizden birşey isteyiniz deyince, o zamanlar kıraç ve fakir bir köy olan Ankara halkından talebesi olanlardan mümkünse uzun bir süre vergi ve orduya asker alınmamasını, bu suretle köyün ve köylünün çalışıp kalkınması için imkan sağlanmasını talep eder.

Sultan II. Murad’ın yazdığı bir fermanla, Hacı Bayram-ı Veli'nin ve talebelerinin, yalnız ilim ve tarımla meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğunu bildirmiştir.

Sultan Murad bu talebi kabul etmiş, ancak bir süre sonra yöredeki herkes Hacı Bayram-ı Velinin talebesiyiz diyerek vergi ödememeye ve askere gitmemeye başlayınca, Sultan Murad Hacı Bayram-ı Veli’ye bir mektup yazarak durumu özetler ve derki “Hocam bulunduğunuz yörede herkes sizin talebeniz olduğunu söylemekte ve bu nedenle bölgenizden hiç vergi toplayamamakta orduya asker de alamamaktayız. Bu hususlar doğrumudur? Bir cevap bekleriz”.

Bunun üzerine Hacı Bayram-ı Veli yöresindeki ahalinin samimiyetini öğrenmek için bir plan yapar:

Yüksek bir tepeye büyük bir çadır kurar. Kendisine tabi olduğunu söyleyen tüm müridlerini çağırmıştır. Tepenin eteklerinde toplanan 100’lerce müridine bir konuşma yaparak, kendisine gerçekten inanan, tabi olanların yukarıya gelip çadıra girmesini ve onları Hz İsmail’in olayında olduğu gibi Allah yolunda kurban edeceğini söyler. Bunun üzerine sana inanıyoruz, güveniyoruz diyen 3-5 kişi çadıra gelip girmiştir. Çadırın içerisinde gizlediği koyunları sırasıyla keser, bunların kanları çadırdan dışarıya akmaya başlayınca, tepenin aşağısında ne olacak diye merakla bekleyenler kaçarlar. Etrafta kimse kalmamıştır.

Bunun üzerine Sultan II. Murad’ın mektubuna cevap yazarak, o 3-5 kişinin gerçekten talebesi olduğunu, diğerlerinin ise vergi vermemek, askere gitmemek gibi menfaatleri için talebesi olduğunun anlaşıldığını söyler. İş anlaşıldıktan sonra herkes gelip özür dilese de artık iş işten geçmiştir.

Sultan II. Murad’ın davetiyle kendisini ziyareti sırasında, sultan kendisine Hocam Konstantiniyyeyi fethetmek isteriz ancak surlar ve şartlar pek yamandır, ne yapmalıyız, bu fetih bize nasip olacakmıdır? diye sorunca, Hacı Bayram-ı Veli kendisine cevaben: Henüz kundakta bulunan Şehzade Mehmet’in (Fatih Sultan Mehmet’in) Hocası Akşemseddin’in manevi destekleriyle İstanbul’u feth edeceğini, fethin ona nasip olacağını söylediği de rivayet olunur.

Sultan İkinci Murad Han kendisinden nasihat isteyince; İmam-ı Âzam’ın öğrencisi Ebû Yusuf’a yaptığı uzun nasihatı yaptı: “Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese itimad ver, ahbablık kur. Zira dostluk, ilme devamı sağlar. Bazen de onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.”

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri kaynaklardaki ortak kanaate göre 1430 yılında 78 yaşında iken Ankara’da vefat etmiş ve Ankara/Ulus semtinde kendi adına bulunan Camiinin bitişiğinde bulunan türbenin bulunduğu yere defnedilmiştir.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah..

Yorumlar (0)
12
az bulutlu