banner4
11.09.2022, 00:46

GÖRELİLİK KURAMI VE ZAMAN ALGISI

Bilim alanlarından biri olarak Fizikte, özel görelilik kuramı, uzay ve zaman arasındaki bağıntıyı açıklayan bir bilimsel kuramdır. Albert Einstein’ın kendi bilimsel çalışmalarında kuram, iki varsayıma dayanmaktadır. Fizik yasaları, bir cismin içinde bulunduğu düzgün hareket veya hareketsizlik durumunun sürüp gitmesi, hareketsizliğe ya da hareketsizlikten harekete kendi başına geçememesi özelliği olarak adlandırılan “süredurum” kendi özü kapsamında değişmezdir.

Çağdaş bilimsel bir bulgu olan özel görelilik kuramı uyarınca, yıldızların ve yıldız kümelerinin şu anda ki durumlarını değil, uzaklıkları ile doğru orantılı olarak geçmiş zamandaki durumlarını gözlemlemekteyiz.

Uzayda ne kadar uzağa gidersek gidelim, aslında zamanda da o kadar geçmişe gidiyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz yerden 550 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdaki herhangi bir gözlemci en gelişmiş teleskopu ile dünyaya bakacak olursa, İstanbul’un fethini ve Fatih Sultan Mehmet’in atının üzerinde surlardan şehre girişini görecektir. Bu gördükleri de hayal ya da bir film değil tamamen gerçek görüntüler olacaktır.

Öyleyse aklımıza gelen ilk düşünceye göre Fatih Sultan Mehmet hani ölmüştü düşüncesidir ki, aslında biz öyle sanıyorduk ya da öldü biliyorduk değil mi? Ancak çağdaş bilimsel bulgulara göre aslında ölü ya da diri olmak, yalnızca zamanın, göreceli algılanışından başka bir şey değilmiş, bu görüş bize geçmişte yaşanan hiç bir düşünce, hareket, olay ve olgunun ya da tüm eylemlerin yitirilmediğini ve yok olmadığını aslında ise enerji dalgalarına dönüşerek, bilim dünyasında holografik veri olarak adlandırılan “sayısal yazılım” olarak evrende, kaydedildiğini göstermektedir.

Bu bilgilerin yok olmamasının gerçek nedeni olayları oluşturan tüm düşünce ve fiillerin enerji ve ışık parçacıklarına dönüşmesi ve bu parçacıkların ışık hızı ile hareket etmeleri dolayısıyla zamanlarının olmaması, başka bir deyişle algıladığımız zaman kavramının onların üzerinde hiç bir etkisinin bulunmadığı olgusudur.

Bundan binlerce yıl önce de bilim adamları örneğin Pisagor fiziksel dünyada oluşan her eylemin ve düşüncenin gökyüzünde kaydedilmekte olduğunu söyleyerek buna evrenin belleği anlamında “akaşa” adını vermişlerdir. Akaşa evrende meydana gelen tüm düşünce ve olayların titreşim sayısı ve sıklığı anlamına gelen frekans dalgaları biçiminde kaydedildiği dev bir bilgisayar belleği ve arşivi gibidir.

Akaşa kayıtları demek, evrende meydana gelen hiçbir olayın, hiçbir hareketin yok olmadığını, hepsinin izlerini bıraktığını ve kaydedildiğini ileri süren teozoflarca (Teosofi de denilen Teozofi, bir başka tanımlamayla, tüm din ve inançların “İlahi”yi bulmak, ulaşmak için olduğunu öngören ve böylece her din ve inancın gerçeğin bir bölümüne sahip olduğunu ileri süren düşünceler bütünüdür.) kullanılan bir terimdir.

Akaşa’nın İslam dünyasındaki karşılığı, kayıt altında tutulan ve hiç bir zaman yok olmayan bilgi boyutu anlamına gelen “Levh-i mahfuz” adı aslında okunabilen kitaptır ve her an yazılmaya devam etmekte olup, tıpkı sürekli güncellenen yazılım sistemi gibidir.

Birimsel varlık olarak herkesin yapmış olduğu tüm eylemlerin kaydedildiği gibi bu kayıtların evrenin yok oluşundan sonra değerlendirileceği konusu tüm dinsel kaynaklarda açık bir biçimde belirtilmektedir.

Bu olay Kuran’daki Casiye Suresi 28-28 ayetlerinde ise;

O gün her inanan toplumu diz çökmüş görürsün. Her inanan toplum kendi kitabına çağrılır. Onlara şöyle denilir: Bugün yalnızca yaptıklarınızın karşılığı verilecektir. İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk.” biçimindeki sözlerle daha bir çok ayette de buna benzer konularda bizlere bilgi verildiğini anlıyoruz.

Herkese iyi anlamalar dileklerimle, her eylemimizin kaydedildiğinin bilinmesiyle birlikte, evrenin yok oluşu sonrasında bunlarla karşılaşacağımız bilinciyle...

 

Yorumlar (1)
Sıtkı arslanalp 2 yıl önce
Anlayana anlamayana çare yok hayırlı gunler
12
az bulutlu