banner4
24.09.2021, 09:36

GERÇEK AYDINLARIN YOLU...

Antik Yunan filozofu Sokrates, çevresini ve iktidar seçkinlerini kendi sözüyle “at sineği” olarak rahatsız etmiş ve şehrin inançlarını alaya almak ve gençleri zehirlemekle suçlanarak, baldıran zehri içerek ölüme mahkûm edilmiştir. Zehir içmeden önce birinin elindeki sazı alarak, nasıl çalındığını öğrenmek isteyin Sokrates’e, ”Üstadım az sonra zehir içeceksiniz, çalmaya vaktiniz olmayacak. ” denilince, O son dersini verir: “Asıl zevk, çalgı çalmakta değil, sazın nasıl çalındığını öğrenmektedir!” der. “Benim tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir” diyen Sokrates’e baldıran zehri getirildiğinde, "Bu bilmek istediğim bir şey... Hayatı tanıdım, o güzeldi; yaşadım, sevdim; içimden geldiği gibi söyledim. Artık ölümü tatma zamanı geldi. İki ihtimal var: Ruhum başka şekillerde yaşamaya devam edecek; beden bir kafes, bedenin yükünden özgür bir şekilde kurtulacak ya da belki beden öldüğünde her şey ölecek... Olmanın ne olduğunu biliyorum. Ve olmamanın ne olduğunu bilme anı geldi... İyi insana ne hayatta ne de öldükten sonra hiçbir kötülük diz çöktüremez. Ben ölmeye sizler yaşamaya gidiyorsunuz. Kimin doğruda olduğuna Tanrı karar verecek... ” diyerek zehri içer.

İyonyalı matematikçi filozof Pisagor, kurduğu okulda “sayılar teoremi” üzerinden birçok yenilik ve buluşlara imza atmış olmasına rağmen, onu hazmedemeyen siyasi çevreler ve din yobazları, halkı bir şekilde galeyana (öfkeye) getirerek, okulunu ateşe verdirirler ve onu yakarak öldürürler. ”Tutkularının esiri olan kişi asla özgür olamaz. Sorarlarsa iyilik nedir diye, bilgeliğin hayata geçirilmesidir” diyen bu bilge insanın hayatı da böyle sona erer.

İslam fıkhı bilgini İmam Azam Ebu Hanife, Emevi ve Abbasi döneminde saltanat sahiplerine boyun eğmez. Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi Ebu Cafer el-Mansur, Ebu Hanife'yi Bağdat'a hapsettirip, işkence ettirir ve sonrada zehirleterek şehit eder. “Hakkı söyleme konusunda Sultan dâhil hiç kimseden korkma! Bütün zulüm saltanatları, bütün yalan ve talan siyasetleri 'Boyun eğmeyin' buyruğunun göz ardı edilmesi yüzünden başarılı olmuştur. Mümin, Allahü Teâlâ’dan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmaz. Hastalığa, belaya ve kazaya rağmen Allahü Teâlâ’yı anar ve şükreder.”

Mistik şair Hallac-ı Mansur “Allah'ta eriyip yok olmak” anlamında "En-el Hak", yani "Ben Hakk'ım" sözünü söyler. Maliki Kadı’sı onu idama mahkûm eder, ağır işkence altında idam gerçekleştirilir... Aşkın bu insanın sözleri de aşkındır: “Ötekini anlamak için, ötekini kendine katmak değil, ona gitmek gerekir”, “Hakka olan aşk, hakka götürür, Bir'e olan aşk, Bir'e götürür”, “İman gücü öyle bir cevherdir ki, en kutsalı Aşk ateşidir”, “Bizi düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar”, ”Darağacı, erenlerin miracıdır” der.

İtalyan filozof ve rahip Giordano Bruno, Kopernik'in tezini savunur. Evrenin sonsuz olduğunu ve dünyadan başka birçok gezegen bulunduğunu söyler. 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde sözlerinden dolayı yargılanarak ‘sapkın’ ilan edilir ve Roma'da diri diri yakılarak öldürülür. En meşhur sözüyle: “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmî akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım” demiştir.

İtalyan fizikçi Galile, “Dünya dönüyor” diyerek, var olan bilginin eksik ve yanlış olduğunu söyleyince, Engizisyon mahkemesi, Kopernik öğretisinden vazgeçmesi ister. O görüşünden vazgeçtiğini söylemek zorunda kalır ve ölümden kurtulur. ''Her şeye rağmen yine de dünya dönüyor” der. Sözlerinden bazıları: “Kuşku bilimin babasıdır.” “Her şeyi bilme şeklindeki kendini beğenmiş küstahlığın temeli hiçbir zaman hiçbir şeyi anlamamış olmaktan başka bir şey değildir.“

Fransız devriminin savunucularından olan avukat ve politikacı Danton, "Devrim sırasında bu kadar terör fazla!.." diyerek “insaflılar grubunu” kurar. Diğer devrim taraftarları Robespierre ve çevresi, onun bu sözlerinden dolayı Dalton’u mahkemeye verir ama yargılamada hatiplik yeteneğini kullanan Danton, savcıları halk karşısında gözden düşürür. Mahkeme heyeti davayı halka kapalı biçimde sürdürür, onu idama -devrim önce kendi çocuklarını yer-  mahkûm eder.

Kimyacı Lavoisier, 1789 Fransız devrimi sonrası “terörün kurbanı” olur. Onun hakkında idam kararı alanlar ‘Cumhuriyet'in bilim insanlarına ihtiyacı yok, adalet yerini bulmalıdır’ diyerek Lavoisier’i giyotinle idam ederler. Lavoisier, boynunun vurulmasını beklerken kitap okur. Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için okuduğu kitabın arasına bir kitap ayracı bırakarak ölüme gider.

Tarihte gerçek aydınların hayatlarıdır bunlar. Edward W. Said’in Entelektüel’de dediği gibi “Gerçek aydınlar kazığa bağlanıp yakılma, sürgüne gönderilme, çarmıha gerilme riskine girmek durumundadırlar. Bu yüzden de sayıları çok olamaz, gelişimleri belli bir rutine bağlı olamaz...”

Topluma yenilik getirme çabasında olan gerçek aydınlar, iktidar seçkinlerinin muhafazakar tutumu yüzünden ağır işkence görmüşler ve çoğunlukla düşünceleriyle baş edilemeyince öldürülmüşlerdir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu