banner4
25.06.2021, 09:28

GELİR ADALETSİZLİĞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Dünyada birçok hukuk metinleri “Bütün insanların eşit yaratıldıkları; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verildiği” görüşünü tekrarlamaktadır.

J.J.Rousseau’nun 1775’te yayınladığı “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” adlı eseri, insan ilişkilerinden kaynaklanan eşitsizlik üzerinde durmaktadır. Eşitlik ve eşitsizlik konusunu daha açık eden iktisat tarihçisi Tawney olmuştur.Açgözlüler Toplumu” (1926) kitabında, kapitalizmin eleştirisini yaparak, ‘bırakınız yapsınlar’ kapitalizminin “asalak rantiye sınıfını koruduğunu, iktisadi özgürlük kavrayışının sadece bir avuç kapitalistin lehine işlediğini, açgözlülük kültürünün yerleşmesi sonucu, inanç sisteminin zayıfladığını” ifade etmişti.

1980’lerden sonra neoliberalizmin yön verdiği küreselleşme sürecinden sonra mal ve para hareketlerinin serbestleşmesi ile birlikte toplumsal eşitsizlikler daha da artmış ve özgürleşme idealinin yerini, korku ile güvenlik arayışı almıştır. Bu durum, yoksullar sınıfının çoğu haklardan yoksun kalacağına olan olumsuz inancı da pekiştirdi.

“Yeni yoksulluk” tanımı üzerine önemli çalışmalar yapmış Bauman ise, 21. Yüzyıl toplumunun, “üretici ağırlıklı halden tüketici ağırlıklı bir hale dönüştüğünü” ifade etmişti. Ona göre “yoksulluk, sadece yokluk anlamına da gelmemekte, sosyal ve psikolojik bir durumu” ifade etmekte idi. Bu durumda toplumda belirli yaşam standartlarına ulaşamamış bireyler, özsaygısını yitirecekti. Yoksunluk ve beraberinde gelişen sosyal dışlanma, yoksulların her çeşit fırsatlardan yoksun bırakılarak, daha fazla eşitsizlikler yaşamasına ve durumlarının sürekli hale gelmesine neden olacaktı...

Bu açıklamalar eşliğinde, son veriler üzerinden Türkiye’deki gelir adaletsizliği üzerine bir konuşma açmamız gerekmektedir.

“Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesimin, gelirin yarısını almakta olduğunu” bir kez daha haberlerde duyduk, dinledik ve izledik… O zaman zengin ve fakir arasındaki uçurumun artması, ülkemizde birçok toplumsal sorunları doğurmaya devam edecek: Güç mesafesinin sınıflar arasında güçlenerek, baskı ve otoriterliğin atmasına, yoksul kesimlerin fırsat eşitliğinden yeterince faydalanamamasına, alt sınıfların, üst sınıfa çıkma amacıyla suç konusu eylemlere yönelmelerine, mevcut uçurumun toplumsal güven kaybının derinleşmesine neden olması gibi durumlar bunlar. Yine gelir adaletsizliği, ekonomik adaletin de azalmasına neden olacak: Zengin her türlü iş ve imkâna çabuk ulaşabilir iken, fakir iş ve imkânlara ulaşamadığı gibi daha fazla sömürülecektir. Ekonomik adaletsizliğin başka bir sonucu da finansal krizin sık sık gündeme gelmesi olacak: Dar gelirli grupların yani yoksulların daha fazla borçlanması, zamanla toplumsal huzursuzluğa ve ekonomik bunalıma yol açacaktır.

O halde ülkemizin huzur ve refahı için gelir adaletsizliğini giderecek hızlı tedbirler almak önem arz etmektedir. Vergi kanunlarımızın sosyal devlet ilkesine uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekir. Sosyal hukuk devleti, Anayasa Mahkemesinin bir kararında belirtildiği gibi  “kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılmasını sağlayıcı tedbirleri alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan” devlettir.

Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı en büyük amaç olmalıdır. Vergilendirmede temel ilke, kanun önünde eşitliktir. Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü tutulmalıdır. Ancak mali gücü vergi ödemeye yeterli olmayanlardan, vergi alınmamalıdır. Herkesin mali gücü, çeşitli olgulara göre doğru değerlendirmelerle ölçülmeli ve sağlam esaslarla denetlenmelidir. Gelire, servete, zenginleşmeye ve harcamalara göre her vatandaş vergi ödemelidir. Gelirde hak ve adalet gözetildiği gibi devletin giderlerini belirlemede de hak ve adalet ölçüleri gözetilmeli, vergi adı altında toplanan paraların, kamu giderlerinin dışında harcanmamasına dikkat edilmelidir. Kamu işlerinin gerektirdiği giderler, esas itibariyle vergilerden oluşan genel gelirlerden karşılanmalıdır.

O halde gelir ve gider dengesine azami özen gösterilmelidir. Bu şekilde ancak sosyal hukuk devleti olmanın gereği olarak, “güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak”, gerçek eşitliği, sosyal adaleti, toplumsal dengeyi kurabilir ve gelir adaletsizliğini azaltabiliriz.

Şimdi işin en mühim noktasına geldik:

Yukarıda saydığımız ilkeleri kendine rehber etmiş, bu ilkeleri benimsemiş, vatan ve millet sevdalısı, devletine görev aşkı ile hizmet edecek kadroların doğru eğitimle yetişmesi ve devlette istihdam edilmesi…

Ekonomik eşitsizlikler aynı zamanda kültürel eşitsizlikleri de netice verdiğinden olmalı ki bir türlü istenen manada hak ve adalet esaslarını kendine rehber etmiş insanlar ülkemizde çoğalmamaktadır. Yetişen az sayıda kaliteli insanın da devlette görev almasını temin etmek bir hayli zor olmaktadır. Kendini geliştirmiş başarı kişiler, devlette görev alsalar bile, var olan haksız sınıf tabakalaşmaları ve eşitsizlikler yüzünden çoğu kez birçok olayla birlikte dışlanmaktadır. Devleti ‘bir ganimet yerine çevirmiş’ toplumsal grupların kendi kültürleriyle oluşturdukları ‘ayrımcılık, ötekileştirme, partizancılık’ gibi etkenler yüzünden, başarılı insanlar kendi varoluşlarını gerçekleştirememektedir. Bu şekillerde başkasına bağımlı kılınmaya zorlanan, güç altında ezilen, kendilerine olan özsaygıları silikleştirilen başarılı insanlar ya devlet içindeki mevcut tabakalaşmaya uyum göstererek, potansiyel gücünü kaybetmekte ya da başaramazsa ‘sosyal dışlanma’ ile devlet kadrolarından uzaklaştırılmaktadır.

Cumhuriyetten bu yana yüz seneye yaklaşan sürede, sosyal bilimlerde yetiştirdiğimiz insanların hukuk devletinin gerektirdiği hak ve adalet duyarlılığını gösterememesi, fen adamlarımızın ülkemizi modern ve teknik anlamda üstün devletler seviyesine çıkaramamış olması, devletin hukuk yapılanmasında ciddi sorunlar bulunduğunu ama bunların yeterince konuşulmadığını ve geleceğe yönelik stratejik planların çok da iyi yapılmadığını ifade etmektedir.

Özetle, 2020 yılı verilerine göre açıklanan gelir adaletsizliği tablosu, eşitsizliğin kaynağına ilişkin olarak bizlere yeniden çok şey söylemekte ve bizi daha fazla düşündürmeye sevk etmektedir.

Yorumlar (0)
12
az bulutlu