banner4
26.08.2020, 09:29

FRANSA’NIN AFRİKA KORKUSU (YILLIK 1 TRİLYON DOLAR KAYIP KORKUSU)

Makalelerime yeraltı zenginliklerimizle devam edecektim, ancak, Doğu Akdeniz ve Libya ekseninde habire karşımıza doğrudan ya da dolaylı olarak çıkmaya kalkışan, arada da Yunanistan’ı kışkırtan Fransa’nın, resmen dillendiremediği asıl derdini ve karın ağrısını, araya girip yazmaya karar verdim.

Libya’da ve Doğu Akdeniz’de en çok karşımıza çıkan ülke Fransa. Peki neden?

Daha önce “Sömürgeci Fransa” başlığıyla (28.06.2020  tarihinde) yine bu köşemde yayınlanan makalemde konuyu ele almaya çalışmıştım. Bu makalemde konuyu biraz daha somut bilgilerle ele alacağım.

Fransa, Afrika’yı, Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamasının da etkisiyle, 1600’lü yıllarda sömürmeye başladı. Bu sömürüye ilk olarak Senegal’de kurdukları Ticaret Merkezleriyle başladılar. Daha kapsamlı, güçlü, organize ve planlı sömürmek için de 1675’te “Fransız Doğu Hindistan Şirketi”ni kurdular. Adı Doğu Hindistan Şirketi olmakla birlikte, bunun en önemli ayağı ve uygulama sahası Afrika idi.

Bu şirket faaliyetleriyle eş zamanlı olarak, kendilerinde gelecek gördükleri kabiliyetli Afrikalıları küçükten Fransa’ya götürüp yetiştirip beyinlerini yıkayıp tekrar ülkelerine gönderip yönetici, politikacı, bürokrat, iş adamı, vs yaptılar. Bunun için bir de bir akım oluşturdular ve adını da “Avro-Afrikacılık” koydular. Bu şekilde zaman içerisinde öğretilmiş kölelik/ gönüllü kölelik sistemi geliştirdiler.

Mesela 1919 yılında Fransa Ulusal Meclisinde konuşan Senegal Milletvekili (Dikkat edin Senegal’li Fransız Parlementosunda Senegal Milletvekili olarak görev yapıyor) Blayu Viegne, “Biz Senegal yerlileri Fransa imparatorluğunda kalmak istiyoruz, Fransa bize özgürlük, güvenlik, refah herşeyimizi sağlıyor. Senegal sadece Senegallilere bırakılamaz yoksa kargaşa ve sefalet gelir. Mevcut istikrar ve sükun bozulur. Böyle devam etmeli” diyor. Aynı şekilde, 1960’larda Senegal Devlet Başkanlığı yapan Leopold Senghor da benzeri konuşmalar yapıyor. Bu gibilerin ortak özellikleri, Fransa’da yetiştirilmiş olmaları ve kendilerinin müreffeh bir hayat içinde yaşamaları.

Fransa’da yakın tarihlere kadar var olan “Sömürgeler Bakanlığı”nın şimdilerdeki adı  daha kibar bir şekilde “Denizaşırı Ülkeler Bakanlığı”dır.

Afrika’da en büyük katliamları yapan ülkelerden biri de Fransa’dır ki, sadece Cezayir’de katlettiği insan sayısı 1,5-2 milyon civarındadır mesela.

Sömürgeciliğe karşı direnen veya direnişe çağıranların müslüman alimler olduğunu tespit eden Fransa, 1914’te Çad’ta bir kongre düzenliyor. Çok masum ve çözüm arayışı olarak gösterdiği bu kongreye davet edilen 400 civarındaki önde gelen islam alimlerini ve âkil adamları burada öldürüyor.

1958’de Gine Devlet Başkanı Ahmed Sekou Toure bir yolunu bulup Fransa’ya başkaldırıp, sömürgeliği redderek özgürlüklerini ilan edince, Gine’de yaşayan ve Gine’nin zenginliğinin % 98’ine sahip olan Fransız veya Gineli 3.000 kişi Fransa’nın talimatıyla tüm zenginliklerini Fransa’ya aktarıyor. Bu da yetmiyor, giderken kamu binaları, bankalar, elektrik ve su sistemleri, Maden ocakları, bankalar, mevcut tüm araçlar, vs vs hepsini kullanılamaz şekilde tahrip ediyorlar ve hatta hayvanlarını bile öldürüyorlar giderken. Yani arkalarında tek bir değer bile bırakmıyorlar. Gine Devlet Başkanı Toure, “kısmen de olsa varlıklı ama sömürge ülke olmaktansa yine de fakir ama özgür ülke olmayı tercih ediyoruz” dese de, bu durum Gine’yi berbat durumlara düşürdüğü gibi, başkaldırabilecek diğer ülkelere de ibret teşkil ediyor. Nitekim başka hiçbir ülke başkaldıramıyor.

Bugün Fransa’nın Afrika’daki sömürge ülkeleri: Benin, Burkina Faso, Gine-Bissau, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Çad, Kongo, Brazavilla, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi ve Gabon’dur. Bunlar resmî olarak bilinen ve İngiltere ile paylaşımda kendi paylarına düşen ülkelerdir.

İngiltere ile paylaşım deyince, öyle bir sistem kuruyorlarki, Fransız sömürgelerde ana dil Fransızca ikinci dil İngilizce, İngiltere sömürgelerinde ise ana dil İngilizce ikinci yabancı dil Fransızca oluyor ve bu dilleri mecburi tutuyorlar. 

Dini değerleri bitirmek için kendi kontrollerinde din okulları açarak islamı da, hristiyanlığı da kafalarına göre öğretip, dinin içini boşaltıyorlar. Kültür vs zaten tamamen yok ediliyor. Böylece halkın inançları da yok edilerek adeta ehlileştiriliyor.

Bu ülkelerin merkez bankalarının rezervlerinin % 85’i Fransa merkez bankasında bulunmak zorunda, geriye kalan % 15’i üzerinde kendileri söz sahibi olabiliyorlar.

Bu % 15 pay kendilerine yetmediğinde, kendi paralarını kendileri Fransa’dan ancak faiziyle borç olarak alabiliyorlar ve burada da bir kota var ve bu kotaya göre, verdikleri verginin % 20’si kadar borç alabilmekteler. Şaka gibi değil mi?

Afrika, yeraltı zenginliklerinde, kobalt ve platinde %90, fosfatta % 50, kromda % 98, tantalitte % 70, manganezde % 64, uranyumda % 70, cep telefonlarının yapımında kullanılan koltanda % 70, elmasta % 30 ve altında % 70 rezerve sahiptir.

Bugün Fransa’da 59 adet nükleer santral vardır ve uranyumu bu sömürgelerinden temin etmektedir.

Fransa, kendisi AB çerçevesinde avroya geçtiği halde, bu ülkelerde kullanılan para, 1945’te Charles de Gaulle’ün imzaladığı kararnameyle tedavüle sokulan şimdilerde adı değişen “Afrika Fransız Sömürgeleri Frankı”dır. Bu para Paris’te değil lyon’da basılır ve bedeli ayrıca bu ülkelerden alınır. İlk basıldığında, 1 sömürge frankı = yaklaşık 2 fransız frangı değer konulmuşken, Fransa zaman içerisinde yavaş yavaş ve çaktırmadan değerini düşürerek, daha kolay ve daha ucuza sömürmeye devam etmiştir. Nitekim avroya geçilince 1 avro = 655 sömürge frankı olarak pariteyi sabitlemişti.

Fransa bu ülkelerden sömürge vergisi almaktadır. Buna gerekçe olarak, ben sizi okuttum eğittim, geliştirdim, alt yapılarınızı yaptım, size teknoloji getirdim, istihdam yarattım maaş ödedim, asırlarca hizmet ettim vs vs demektedir. Sömürge vergisi önceleri % 85 iken, 1960’da % 80’e, 2012’de % 65’e düşürmüş şimdilerde ise % 50 civarındadır. Bu vergiyi tüm kazançlarından almaktadır. 

Ki bu paranın Fransa’ya 1 yıllık somut katkısı 500 Milyar Dolardır. Bu para hiçbirşey yapmadan her yıl düzenli olarak gelen paradır. En çok gelir elde ettiği ülkeler ise Nijer ve Mali’dir. Afrika’dan geliri sadece bunlardan ibaret de değildir. Madenlerinden tutun da finans sektörüne kadar birçok alanda ilaveten bir bu kadar daha parçalı kalemlerden geliri vardır. Bunların toplamı olarak, Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerinden yıllık geliri 1 trilyon dolara yakındır.

Nitekim, Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın Mart 2008’deki bir konuşmasında, “Afrika olmazsa Fransa 3. Dünya ülkeleri sınıfına düşer” demesi boşuna değildir.

Bu sömürge ülkeler, ülkelerindeki ihaleleri Fransız firmalarına vermek zorundadırlar. Bugün bu sömürge ülkelerde 2.000 civarında büyük ölçekli Fransız şirketler vardır. Maden işletmeleri ve finans sistemleri başta olmak üzere herşeyleri Fransa’nın takip, denetim ve yönetimindedir.

İşte tüm bunlar sebebiyle Fransa, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de bizim karşımızda. Çünkü Türkiye, Fransa açısından baktığımızda arı kovanına çomak soktu. Libya Afrika’nın anahtarı konumunda. Libya’da bizim başarımız tüm Afrika halklarını uyandıracak ve yönetimler değişecek. O nedenle bizim Libya’da ve Doğu Akdeniz’de başarılı olmamızı istemezler, çünkü asıl dertleri, kendi sömürgelerinin daha doğrusu halklarının uyanmasıdır. 

Geçen haftalarda Mali’de halkın ayaklanması ve Fransız basınının Mali’yi karıştıran Türkler demesi boşuna değildir. Fransa, Libya ve Doğu Akdeniz’de imaj peşindedir, yoksa derdi Libya değildir. 

Fransa’yı rahatsız eden bir başka husus, ülkemizin Afrika’daki özellikle TİKA marifetiyle yaptığı insani ve imari faaliyetler ve özellikle de askeri üslerimizdir.

Düşünsenize her yıl bedavadan gelen tam 500 milyar dolar para.  (+ diğer ilave bir o kadar daha para). Sadece bu mu, değil tabiki: 59 tane nükleer santralin uranyumu, milyarlarca dolar değerindeki diğer kıymetli madenler, taşlar, vs vs. İşte bu paradan ve madenlerden mahrum olmak demek, Fransa İçin Jaques Chirac’ın ifadesiyle Fransa’nın 3. Dünya ülkeleri ligine düşmesi demek olacaktır.

(Burada şunu da ifade edeyim ki, en çok 15-20 sene sonrasında Afrika’da ne Fransa kalacak ne İngiltere ve ne de Rusya. Biz çok daha güçlü olarak var olacağız, ancak bu kez de karşımızda şu anda sessiz ve derinden gelmekte olan Çin olacak.)

2. Dünya Savaşında harap olmuş ve bitap düşmüş bir Fransa, 1945’te kelimenin tam anlamıyla sıfırı tüketmişken, nasıl oluyorda 30-40 sene geçmeden süper güç oluyor? Bu değirmenin suyunun nereden geldiğini şimdi anladık mı?

İşte bugün Macron’un ve Fransız derin devletinin uykularını kaçıran ve bizim başarısız olmamız için her yolunu deneten sebepler bunlar. 

Hatırlarsanız geçmişte de, gelmiş geçmiş tüm Fransa Cumhurbaşkanları terör örgütü pkk ya açık destek veriyorlardı. Hatta bunlardan Cumhurbaşkanı Mitterand’ın eşi Daniella Mitterand bu desteği açıktan ve abartılı vermiş ve ben onların annesiyim diyecek kadar da ileri gitmişti. Şimdi elhamdulillah pkk nın beli kırılınca, bu kez Libya’da ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı tahrik ediyorlar. Yetmiyor, BAE, Mısır gibi ülkelerle birlikte birşeyler yapmanın derdine düşüyorlar.

Çünkü tek korkuları, Afrika ile gönül bağı ve güçlü altyapısı olan Türkiye.

Bizler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak akıllı ve bilinçli bir şekilde devletimizin yanında olmak, dünyadaki bu satranç oyununu iyi anlamak ve büyük resmi görmek zorundayız. 

Yoksa hiç kimsenin, yok Fransa’nın kişi başına düşen milli geliri şu kadar, çalışanın maaşı bu kadar, bizde hâlâ şöyle böyle, şuyumuz yok buyumuz yok vs vs demeye hakkı olmaz ve bu serzenişler ve altı boş eleştiriler, en iyi ifadeyle cehalet olur.

Bunu bir siyasi parti meselesi gibi görmek ise, bence büyük bir aptallık olur. Siyasi partiler ülkeyi yönetmek için kurulurlar evet ama, bugün var fakat belki yarın yoklardır. Nitekim dünün güçlü partileri ve liderlerini bugün kaçımız hatırlıyoruz? Oysa devletimiz, ebed-müddettir. Kaldı ki ülkemize hizmet eden, çocuklarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmak yolunda çalışan herkese de içten teşekkür ederiz, Allah razı olsun deriz. Vefat edenleri de hayırla yâd ederiz.

Devletimiz bugünlerde, hiç olmadığı kadar büyük bir haklı mücadele içerisindedir, Allah onlardan razı olsun ve bizler devletimize ve devlet aklına sonuna kadar güvendik-güveniyoruz; kayıtsız ve şartsız devletimizin yanında ve emrindeyiz. Bu süreçlerin sonunu da mutlaka başarıyla tamamlayacağız Allah’ın izniyle ve yardımıyla inşaallah.

Yorumlar (2)
AYPAŞ SAAT ALİ YÖRÜR 4 yıl önce
NE YAZI BE MÜSTEŞARIM FRANSAYA KAZIK GİBİ BİR YAZI OKURLAR İNŞ
Musa ARI 4 yıl önce
Kaleminize sağlık Sayın müsteşarım. Çok güzel bir yazı olmuş.
12
az bulutlu