banner4
15.05.2021, 13:29

FİLİSTİN’E DESTEK NEDEN ÖNEMLİ

Filistin topraklarında bir yahudi devleti kurulması konusunda ilk somut adım, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un 2 Kasım 1917’de Siyonist hareketin liderlerinden Lord Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında kurulacak bir yahudi devletine İngiliz Hükümetinin tam destek vereceğini açıklamasıdır. Bu, ilk Balfour Deklerasyonu olarak kabul edilir. 2’ncisi 15 Kasım 1926’da Britanya (İngiltere) İmparatorluk Konferansı sonuç raporuyla kabul edilendir.

Bu deklarasyona 1918 yılında önce Fransa, sonra İtalya ve Ekim 1918’de de ABD (Başkan Thomas Woodrow Wilson) desteklerini açıklayınca, Filistin topraklarına yahudiler yavaş yavaş göçüp gelmeye ve yerleşmeye başlarlar. Bir çok yahudi de, Filistinlilerden parasını vererek topraklar satın aldılar.

2’nci dünya savaşından bitiminden 3 yıl kadar sonra, o dönemin egemen güçlerinin  de uygun görmesi ve desteğiyle, 14 Mayıs 1948’de Filistin topraklarında Siyonist Yahudilerce küçük bir alanda İsrail ismiyle bir devlet kuruldu ve bu işgalci devlet o zamandan bu zamana her fırsat bulduğunda topraklarını genişletmek için her türlü yüzsüzlüğü, zulmü ve kaba kuvveti kullanıyor.

İsrailin devlet olarak BM’de kabul ve tescil oylaması 29 Kasım 1947’de yapılmış, bu oylamada 33 ülke evet, 13 ülke hayır oyu vermiş ve 10 ülke ise çekimser kalmıştır. Ancak burada önemli bir ayrıntı vardır ve o da şudur: BM’de bu oylamada kabul edilen, Filistin’in % 56,47’si yahudi devletine, % 43,53’ü de Arap devletine bırakılmasını içeren bir “paylaşım planı” idi ve Filistin bu planı reddetmişti. Ancak o tarihte Filistin’in sıkıntısı yani dezavantajı, İngiltere’nin kontrolündeki bir manda devleti olmasıydı. Nitekim, İsrail devletinin kurulmasından sonra, İngiltere askerlerini Filistin’den çekti.

Bazılarımızın aklına, egemen güçler İsrail devletini neden Filistin topraklarında kurdurdular da, mesela Afrika’da veya Asyada yada yahudilerin daha çok hakim oldukları Amerika kıtasının herhangi bir yerinde kurdurmadılar?; Hem bu kadar sorunlar çıkmazdı ve hatta kendileri de daha rahat ederlerdi diye sorular gelebilir.

Bunun cevabı basit esasında: Filistin toprakları, tahrif edilmiş Tevrat’ta yahudilere (güya) vadedilmiş toprakların başlangıç noktasıdır; ve fırsat buldukça da genişleterek, hedefledikleri tüm coğrafyaya hakim olmak isteyecekleri de kesindir. Çünkü bu onların inancıdır. Bu saçma inançlarına göre tam hedefleri de, halen mevcut devletlerden Lübnan, Ürdün, Suriye ve Irak’ın tamamı ile, Suudi Arabistan bir kısmı, Mısır’ın bir kısmı, bizim Fırat Nehrinin güneyinde kalan bölge (tamamını yada bir kısmını kapsayacak şekilde Van, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Adıyaman,Malatya, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adana ve Hatay) ile İranın bir kısmını, yani kısaca Nil Nehri ile Fırat Nehirleri arasında kalan tüm bölgeyi kapsayan alanı topraklarına dahil etmektir. Açıkça ve mertçe Dillendiremedikleri, ancak sinsice gerçekleştirmek istedikleri hedefleri budur.

İsrail bayrağında yer alan 2 mavi çizginin anlamı da bu zaten. Ortada bulunan ters 2 üçgenin üstüste çakıştırılmasıyla oluşturulan 6 köşeli simgenin Davut Yıldızı da denilen Süleyman Peygamberin (a.s.) mührünü temsil ettiği; bu simgenin altında ve üstünde yatay olarak bulunan mavi renkli 2 şeritin Fırat ve Nil nehirlerini simgelediği; beyaz zeminin de bu 2 nehir arasında kalan tüm bölgenin sonuna kadar helalinden hakettikleri Allah’ın kendilerine vaat ettikleri tertemiz bölgeyi ve barışı simgelediği belirtilmektedir. 

Ki, malum Theodor Herzl başkanlığındaki heyetin Sultan Abdülhamit’ten talep ettikleri ve Osmanlı’nın tüm borçlarını kapatalım yeterki bize orada devlet kuracağımız kadar bir yer verin dedikleri, ancak merhum Sultanın kesin ve sert bir dille reddettiği alan da yine aynı bölgedir. Yani İsrail Devletinin kurulduğu topraklar tesadüfen seçilmemiştir.

Vadedilmiş Topraklarla ilgili, yine bu sütunlarda 24.10.2019 tarihinde yayınlanan “Ortadoğu’da Bitmeyen Savaşlar, Gelmeyen Huzur ve Arz-ı Mev’ud Safsatası” başlıklı makalemizde konuyu biraz daha detaylı yazmıştık.

Davut Yıldızı olarak isimlendirilen simge, 1897’de 1. Siyonist Kongresinde, Siyonist Hareketin bayrağı olarak kabul edilmiştir.

Bu nedenle, kuruluşundan bugüne Siyonist olmayan yahudiler bile İsrail devletini tanımazlar ve kabul etmezler; hatta Filistin’de benzeri olaylar çıktığında, dünyanın her yerinde İsrail’in değil Filistin’in yanında olurlar, İsrail devletini protesto gösterilerine katılırlar.

Diğer taraftan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı dikkat ederseniz şekil olarak, yine beyaz zemin üzerine, altta ve üstte 2 kırmızı şerit ve ortada Ayyıldız bulunmaktadır. Bu şekliyle 7 Mart 1984’te KKTC Meclisi tarafından kabul edilmiş ve onaylanmıştır. Ne derece doğrudur bilmiyorum ama, KKTC Bayrağının bu şekilde oluşturulmasında rahmetli Necmeddin Erbakan’ın rahmetli Rauf Denktaş’a telkinleri olduğu söylenilir. Bayrakta yer alan simgelerin anlamlarını açıklayan resmî bir açıklama olmasa da, bu simgelerin (özellikle) yatay vaziyette altta ve üstte bulunan kırmızı şeritlerin, bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’yi simgelediği, ama aynı zamanda İsrail’in saçma hayallerine “dur” dediği, ortadaki Ayyıldızın ise Davut Yıldızına karşı islamı simgeleyen Hilal ve Yıldız olduğu yorumları da yapılmaktadır.

Genelde bu bölgede büyük olaylar Mayıs ayının ilk haftalarında çıkmaktadır. Bunun en büyük nedeni, 1967’deki 6 gün Arap-İsrail savaşlarının yıl dönümü olması ve İbrani Takvimine göre 9-10 Mayısa denk gelen bu günlerin İsrailde “Kudüs Günü” olarak kutlanıyor olmasıdır.

Peki bizim Filistin hassasiyetimiz nereden gelmektedir?

Kimi zaman, bizim niçin Filistinlilere yardım ettiğimiz sorgulanmakta ve hatta eleştirilmektedir. Oysa bu konu Filistin’e destek olmanın çok ötesinde sebepler içermektedir. Kaldı ki mazluma yardım etmek, herşeyden önce zaten bir insani değer ve anlayıştır. Bizim milletimize yakışan da budur. 

Şimdi, Filistin’e destek oluşumuzun ana sebeplerinden bazılarına, başlıklar halinde bir bakalım:

1- Dini Sebepler: Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın ve Kubbetü’s Sahra’nın bulunduğu Haramü’ş Şerif Bölgesi, çoğunluğu Müslüman olan ülkemiz için de çok önemlidir.

İsrail, 1980 yılında kabul ettiği bir Kanunla Kudüs’ü “bölünmez başkenti” ilan etmiştir. Bu karar, mevcut sorunları ve çatışmaları daha da artıran etki yaratmıştır.

Müslümanların ilk kıblesi Mescidi Aksadır. Bakara Suresinin 149 ve 150’inci ayeti nazil olunca, kıble de şimdiki Kâbeye (Mescidi Harama) çevrilmiştir. Namaz kılan müslümanlar, namazın farzlarından birisi olduğu için yönlerini kıbleye çevirmek, o tarafa doğru durarak namazlarını kılmak zorundadır.

Yine, bildiğiniz gibi peygamberimizin miraca çıkışı buradan başlamış ve bu husus İsra Suresinin 1. Ayetinde açıkça (Mescid-i Aksa’dan da bahisle) zikredilmiştir.

Kaldı ki, Kudüs sadece Müslümanlar için değil, hristiyanlar ve yahudiler için de kutsal kabul edilmektedir. Bölgede, Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa ve Kubbet’üs Sahra’nın bulunduğu “Harem’üş Şerif” Müslümanlar için; Süleyman Peygamber (a.s.) döneminde yapılan “Süleyman Mabedi” yada “Birinci Mabed” (ki yahudiler buna “Mukaddes Ev” diyorlar ve Ahid Sandığının burada saklandığına inanıyorlar) ve mabede ait olduğuna inanılan “Ağlama Duvarı” yahudiler için; İsa Peygamberin (a.s.) çarmıha gerildiği ve defnedildiği yer olduğuna inanılan “Kutsal Kabir Kilisesi” de Hristiyanlar için kutsal ve çok önemli kabul edilmektedir.

2- Coğrafi ve Stratejik Konum: Filistin’in öz topraklarının, coğrafi olarak komşu ülkeleri ve tüm Ortadoğu’yu kontrol edebilecek konumunun yanında, Akdeniz’e olan sınırı ve konumu nedeniyle de bizim için oldukça önem arz eder. 

Akdeniz’in bu bölgesinin karasularında (yani halihazırda İsrail’in karasuları ve ekonomik bölgesi olan saha) İsrail’in bulduğu, işlettiği ve yaklaşık 4 milyar dolar civarında ihracat gelirleri elde etmeyi planladıkları, 2010 yılında keşfedilen Leviathan ismi verilen devasa doğalgaz sahası bulunduğunu da burada hatırlatalım.

3- Tarihi Miras: Bu bölgeler bizim Ata mirasımızdır. Ve Ortadoğu bizim kontrolümüz altındayken, bölgede huzur asırlarca en üst seviyede devam etmiştir. 

Osmanlı imparatorluğu 1517’den 1917’ye kadar tam 400 yıl bölgeyi egemenliğinde tutmuş ve adaletli bir şekilde yönetmiştir.

Ancak, Osmanlı imparatorluğunun zayıflaması ve ilaveten içte ve dıştaki türlü entrikalar yüzünden elimizden çıkmıştır.

Bunu şahsen bir ihtiras yada şovenizm olarak görmüyorum ve diyorum ki, o bölgelere yeniden kalıcı huzur gelmesi için tekrar bizim yönetimimiz altına girmelidir ve ileri de bu da olacaktır.

Bu hususta ve burada yeri gelmişken, Filistinli Âlim Şeyh İkrime Sabri’nin, Şubat 2019 tarihinde Anadolu Ajansına verdiği röportajda bahsettiği, Kudüs’te kalarak ömrünün sonuna kadar Mescidi Aksa’daki nöbetini sürdüren ve 1982’de orada vefat eden “Son Osmanlı Askeri Iğdır’lı Hasan Onbaşı”nın hikayesini internetten bulup bir okumanızı tavsiye ederim.

4- Mazlumun Yanında Olmak: Yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz tüm gerekçeler yanında, bizim millet olarak var olan bir anlayışımız ve asaletimizdir mazlumun yanında olmak.

Bölge her dönem, dünyanın sıkıntılı bölgelerinden olmuş ve dünya İsrail’in zulümlerini sadece laf olsun diyerek yaptığı sözlü protestolarla geçiştirmiş, ancak İsrail büyümeye devam etmiştir.

Ne kadar sözlü protestolar, sert bir dille kınamalar vs olursa olsun, İsrail saldırmaya, sınırlarını vadedilmiş topraklara sahip oluncaya kadar genişletmeye devam edecektir. Çünkü bu, onların yanlış da olsa kutsal inançlarıdır ve üstelik yine kendi inançlarına göre bunları gerçekleştirmek için süreleri de çok az kalmıştır. Ki, bizim zeytin dalı ve barış pınarı harekatlarımız esasen İsrail’in hedeflerine büyük darbe vurmuştur.

Öte yandan, Filistin yönetimi sıkışınca Türkiye’ye sığınmakta, diğer zamanlarda ise maalesef bizim karşımızda duruş sergilemektedir. Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Ürdün, Mısır, İsrail, İtalya, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Kesimiyle birlikte “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nun kurucularından birisi olarak ittifak yapması, yakın tarihten bir örnektir. Doğu Türkistan konusunda Çin’in yanında olduğunu açıklaması, Ermenistan’ın yanında olması ve sözde soykırım iddialarını tanıyan ülkelerden birisi olması diğer dikkat çekici örneklerdir. Bu örnekleri artırmak mümkündür ve tamamı internetten araştırılıp teyid edilebilir. Tüm bu aleyhimize davranışlar, Filistin halkının değil, Filistin yönetimin aleyhimize kararları olduğunu belirtmek isteriz. Bu durum, nedeni ne olursa olsun, yine de can sıkıcıdır.

Filistin yönetimi bunları ister ABD, Fransa, Yunanistan, Ermenistan, Çin gibi ülkelere yakın durarak ve hoş görünerek kendi durumunu güçlendirmek amacıyla yapıyor olsun, isterse gücü onlarda gördüğü için şirin gözükmek için yapıyor olsun, bu davranışlarının hiçbir işe yaramayacağını artık anlamalıdır. Filistin yönetiminin bu yaptığı, akreple ve yılanla dostluklar kurup birlikte yol yürümeye benzer. 

Kuran-ı Kerim’de Maide Suresi 51 ve Nisa Suresi 144’üncü ayetlerde, onlardan dost olmayacağı çok açık olarak bildirilmiştir.

Her ne kadar müslüman ülkeler kendi dertleriyle yada birbirleriyle sürekli uğraştıklarından ve aralarında birlik beraberlik de bulunmadığından, İsrail Filistin halkına istediği gibi zulüm edebiliyor olsa da, mazlumun âhı yerde hiçbir şekilde kalmayacağından, zalim İsrail de önünde sonunda mutlaka belasını bulacaktır.

Tam burada, rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocanın sözleri aklıma geldi: “İsrail laftan sözden değil güçten kuvvetten anlar”. “İsraile, (zamanı gelince) öyle bir tokat atacağız ki, bütün hayatı gözlerinin önünden Gazze Şeridi şeridi gibi geçecek”.

Yıllardır zaman kaybettirilen, enerjisi çalınan, ancak ayaklarındaki prangalardan, damarlarındaki virüslerden, kanındaki mikroplardan, beynindeki tümörlerden yenice kurtulan Türkiye’mizin, mevcut hız ve kararlılıkla biraz daha büyüyüp güçlenmesine bakar herşey. 

Benim kanaatim, teklemeden tökezlemeden, mevcut temposu ve kararlılığıyla istikrarlı bir şekilde çalışmaya, üretmeye devam ederek, 10-15 yıl sonra Türkiye’miz sadece bölgemizin değil, dünyanın söz sahibi ülkelerinden birisi olacaktır. Allah’ın izniyle İşte o zaman .... . İnşaallah.

Yorumlar (4)
Nurettin Cengiz 3 yıl önce
Emeğinize sağlık Sayın Müsteşarım.Selam ve Selamlarımla...
Yaşar Çiftçi/Kimya Yüksek Mühendisi 3 yıl önce
'ok güzel çok diloyurucu bir yazı kaleme slmışsımız Saygıdeğer Müsteşarım, ortadoğuda her taşın altından maalesef İngiltere çıkıyor yıllarca Hindistan'da dahil tüm bölgenin kanını kemiren bir asalak devlet zaten İngiltere, Siyonizmin destek'idi tüm devletlere Allah yatacak mekan vermesin dilerim hepsinin mekanı cehennemin dibi olur alman nasyolstleri onları fırında yaktı onlarda maalesef müslümanlara Almanların onlara yaptığı zulmün milyon katını yapıyor, 1500 lü yıllarda İspanya'da Avrupa'da hıristiyanlar tarafından zulme uğrayan bir yahudi milleti şimdi hıristiyanları arkalarına alıp ortadoğuda Filistin'de müslümanları katlediyor, ne acı, İnşaAllah yüce Allah bunların müslümanlara yaptığı zulmü görür, ekonomik olarak da dünyayı kene gibi emdiler Allah ıslah etsin ne diyelim
ALİ YÖRÜR AYPAŞ SAAT 3 yıl önce
SÜPERSİNNN HOCAM
Mehmet CENGİZ 3 yıl önce
Üstadım emeğinize ve kaleminize sağlık...
12
az bulutlu