banner4
27.05.2020, 09:40

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-43

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

Bu durum düşünülünce; Yeniden diriltilen ve Allah’ın önünde toplanan insanın bedeni eğer taştan veya yakuttan veya inciden ya da saf topraktan olsaydı, o kişi insan olmazdı. Üstelik, kemiklerden, damarlardan, etlerden, iliklerden ve karışımlardan oluşmuş özel bir şekille şekillenmeden insan olması düşünülemezdi, tek tek bölümler bileşiklerden önce gelir. Bu yüzden organlar olmadan beden olmaz. Kemikler, etler ve damarlar olmadan birleşik organlar olmaz. Karışımlar olmadan tek başına bu bölümler olmaz, karışımları sağlayan gıda maddeleri olmadan da dört karışım olmaz. Hayvan ve bitki “ki bu, et ve tahıldır” olmadan da gıda maddesi olmaz. Dört esas tamamen özel koşullar içinde “tümü bizim açıkladığımızdan çok fazla olan” uzun süre bir karışımdan geçmeden de hayvan ve bitki olmaz.

Budurumda ruhun yeniden insan bedenine dönmesi, ancak bu yollarla insan bedeninin yenilenmesi sonucunda olası olabilir. Bunun bir çok nedenleri vardır:

Ol” denilmesiyle veya bu aşamalardan geçiş nedenlerinin hazırlanmasıyla toprak insan durumuna dönüşebilir mi? Değişim nedenleri ise şunlardır; İnsan bedeninin özünden çıkarılan meninin rahme atılması, rahme atılan bu meninin kan pıhtısı halinde uzun süre beslenerek değişimlerden geçmesi sonra çiğdem bit et olup, sonra cenin haline gelmesi, sonra çocuk, sonra genç, sonra yaşlı sonra da ihtiyar olmasıdır.

Budurumda“ol denilince olur” diyenin sözü düşünülebilir değildir. Çünkü toprağa seslenmek olası değildir. Bu aşamaları geçirmeden toprağın insan durumuna dönüşmesi olanaksızdır. Yine bu nedenlerin akışı olmadan, toprağın bu aşamaları aşması olanaksızdır. Dolayısıyla ölümden sonra bedenin dirilmesi olanaksızdır.

Karşı söz olarak deriz ki; Toprağın insan bedeni durumuna dönüşebilmesi için; bu aşamalardan geçip ilerlemesinin kesin gerektiğini biz de kabul ediyoruz. Aynı şekilde demirin giysidurumuna dönüşmesi için bu aşamaları geçirmesi gereklidir. Çünkü demir, demir olarak kalınca giysidurumuna dönüşemez. Onun ip ve dokuma durumuna gelmesi gerekir. Ancak bu belirli bir süre veya olabilir olan an içerisinde meydana gelir. Bize dirilişin tahmin edilen en kısa zamanda olacağına ilişkin bir açıklama gelmemiştir. Çünkü kemiklerin toparlanması, etlerin yapıştırılması ve yetiştirilmesinin uzun bir zaman alması olasıdır. Burada tartışma yoktur.

Üzerinde durulan nokta, bu aşamaları geçmenin soyut bir güçle aracısız olarak veya herhangi bir nedenle olması konusudur. Doğabilimi bölümünün ilk konusunda, sayıların izlenişi konusunda belirttiğimiz gibi, bize göre her ikisi de aracısız veya herhangi bir nedenle olasıdır. Varlık bakımından bitişik olanların bitişikliği gereklilik şeklinde değildir. Aksine, adetleri bırakmak uygundur. Nedenleri bulunmadan bile YüceAllah’ın gücüyle tüm bu işler meydana gelebilir.

İkincisine gelince, nedenli olarak meydana gelişine biz diyoruz ki; Tüm bunlar nedenlerle olur. Ancak nedenlerin anlaşılan şekil içerisinde olması gerekli değildir. Aksine, Allah’a özgü takdirin hazineleri içerisinde son derece acayip ve şaşırtıcı konular vardır ki, ona henüz bilgili olunmamıştır. Gördüğünün dışında varlık bulunmadığını sananlar, onu kabuletmezler. Tıpkı bir akımın büyüyü, gizli gizemleri, mucizeleri ve olağanüstü fiilleri kabuletmemesi gibi. Bunlarınbilinmeyen şaşırtıcı nedenlerle meydana geldiği konusunda düşünce birliği ederek belirlenmiştir.

Üstelik herhangi bir kişi, mıknatısı ve onun demiri kendisine çektiğini görmese, ancak ona bu durum mıknatısın demiri çekmesi anlatılsa, o bunu kabuletmez ve demirin çekilmesinin ancak ona bağlı bir iple düşünülebileceğini söyler.

Çünkü görülen çekilme yolu, budur. Ama demirin mıknatıs tarafından çekildiğini görünce; hayret eder ve bilgisinin eksik ve  Allah’a özgü gücün acayipliklerini kavramakta çaresiz olduğunu anlar.

Öldükten sonra dirilmeyi ve toplanmayı kabuletmeyenler, kabirden kalkıp dirildikleri ve Allah’ın bu konudaki sanatının olağanüstü durumunu gördükleri zaman; kendilerine yarar vermeyecek bir pişmanlıkla pişman olurlar. Kabul etmeyişlerine yanarlar. Ancak bu yanlış kendilerine yararsağlamaz ve kendilerine,  Mutaffifin Suresi83.17 ayetinde,“... Yalanlamakta olduğunuz işte budur”denecektir. Tıpkı seçkin kişileri ve hayret verici varlığı yalanlayan kişi gibi.

Üstelik bir insan, başlangıçta akıllı olarak yaratılsa ve onu; “birbirine benzeyen bölümleriyle  şu değersiz meni var ya onun birbirine benzeyen bölümleri sonra bir kadının rahmine girer ve çeşitli bölümlere ayrılır, et olur, sinir olur, kemik olur, kan olur, ilik olur ve yağ olur. Ve bundan yedi tür bileşime sahip olan göz, dil ve dişlerin sertliği ve elastikiyeti farklıdır, ama her ikisi de yanyanadır. Ve daha yaratılışta görülen oldukça çok olağanüstü durumlar meydana gelir” denilirse, onun reddiileinançsızlarınreddinden daha şiddetli olacaktır. Gerçektenoonla;Naziat Suresi 79.11 ayetinde belirtildiği üzere,“Bizler çürümüş kemikleredöndükten sonra mı?”diye demişlerdi. Öldükten sonra dirilmeyi inkar eden kimse, varlık nedenlerinin kendisinin gördüğüne özgün olduğunu nereden biliyor ve düşünüyor? Bedenlerin diriltilmesinde onun gördüğünden başka bir yöntem bulunabileceğini nasıl uzak görüyor? Oysaki bazı söylentilerde söylenmiş olduğuna göre, öldükten sonra dirilme zamanından önce yeryüzü yağmurlarla dolar. Onun  damlaları meniye benzer ve bu damlalar toprakla karışır. Öyle ise, Allah’a özgü nedenler arasında bu duruma benzeyen ve bizim bilmediğimiz nedenlerin bulunması ve bunların bedenlerin yeniden dirilip toplanan ruhları kabule hazır olmasını gerekli kılması nasıl uzak sayılabilir? Bu reddin, soyut bir uzak saymanın ötesinde bir dayanağı var mıdır?

Denilirse ki; Allah’a özgü fiilin bilinen tek bir akışı vardır ve bu akış değişmez. Bunun için Yüce Allah, Kamer Suresi54.50 ayetinde,“Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir.” şeklinde bildirmektedir. Yine, Yüce Allah bizlere bunu, Ahzab33.62, Fatır 35.43 ve Fetih 48.23ayetlerinde,“...Allah'ın yasasında asla değişme bulamazsın.” diye bildirilmektedir. Sizinolabilir olduğunu kuruntuladığınız bu nedenler, eğer var ise,artarda gelmesi ve sonsuza kadar tekrarlanması gerekir. Evrende var olan bu düzenin, doğma ve doğurulma şeklinde sonsuza kadar devam etmesi gerekir.

Tekrarlanma ve devri kabul ettikten sonra, sözgelimi her milyon yılda sorunların yönteminin ve düzeninin değişmesi uzak görülemez. Ancak bu değişim, sürekli olarak tek bir yasaya dayanır. Çünkü Yüce Allah'ınyasasındaasla bir değişiklik bulunmaz.

Bu durum ancak şunun için olabilir;  Allah’a özgü bir fiil; ancak  Allah’a özgü bir iradeden ortaya çıkar,  Allah’a özgübir iradenin ise taraf bakımından çoğalması yoktur ki, tarafların uyuşmazlığı ile onun düzeni değişsin. Dolayısıyla, ondan meydana gelen şey her nasıl olursa olsun düzenli bir sisteme dayanır. Bu düzen, tıpkı diğer neden ve nedenle oluşanlarda gördüğünüz gibi öncesi ve sonrası aynı sistem üzere birleştirir.

Eğer siz doğum ve üremenin şu anda gözlemlenen şekilde devam edeceğini veya uzun bir süre sonra da olsa bu yöntemin tekrar devamı şeklinde geleceğini belirtirseniz, budurumdaevrenin yok oluşunu ve ölümötesi yaşam boyutunu ortadan kaldırmış olursunuz. Doğal olarak, Allah’ın hükümlerinin görünenden vebunugösteren konuları da. Çünkü bu görüş bizim bu varlığımızdan önce dirilişin defalarca gerçekleşmiş olup, tekrar defalarca gerçekleşeceğini gerektirir ve bu sıralamanın devamını gerektirir.

Derseniz ki; Allah’ın sistemi,  genel olarakbaşka bir şekle dönüşür ve bir daha eski şekline geri dönmez. Bunun olabilir olmasının süresi ise üç kısma ayrılır;

Bir kısmı,evrenin yaratılmasından öncedir. Çünkü o zaman Yüce Allah vardı ve evren yoktu.

Bir kısmı, bu evreninbugünkü şekilde yaratılmasından sonradır.

Bir kısmı ise, en son şeklindedir ki bu, öldükten sonra dirilme yoludur.

Budurumda düzen ve uyum, hükümsüz olur ve Allah’ın yasasında değişiklik ortaya çıkar ki bu, boş sözdür. Çünkü bu, ancak durumların değişmesiyle değişen irade ile olası olur. Başlangıcı olmayan iradenin  ise,belirlenmiş bir tek akış şekli vardır ki, o hiç değişmez. Çünkü fiil iradeye paraleldir, irade ise tek bir yasa üzerinedir, zamana göre değişmez.

Felsefecilerin bunun, bizim; “Allah her şeye gücü yetendir” sözümüze ters düşmeyeceğini iddia ettiler.

Biz diyoruz ki; Allah, öldükten sonra diriltmeye, toplamaya ve olabilir olan tüm işlere gücü yetendir. Bu sözümüz şu anlamadır; Eğer O, isterse yapar. Allah’ın istemesi ve yapması bizim bu sözümüzü doğrulamanın koşulu değildir. Bu şöyle dememiz gibidir. “Şu kişi kendi boynunu koparmaya gücü yetendir, kendisinin karnını delebilir.” Bu, isterse yapabilir anlamında doğrudur. Ancak biz biliyoruz ki o, istemez ve yapmaz. Bizim istemez ve yapmaz dememiz, gücü yeter dememizle çelişik değildir. Çünkü gücü yeter sözümüz isterse yapar anlamındadır.

Mantıkta belirtildiği gibi yüklemli önermeler, koşullu önermelerle çelişmez. Çünkü bizim “isterse yapar” sözümüz olumlu bir koşuldur. İstemedi ve yapmadı sözümüz ise olumsuz iki yüklemdir. Olumsuz yüklem, olumlu koşulla çelişmez.

Bize Allah’ın iradesinin öncesizlik olduğunu ve değişmediğini gösteren kanıt; Allah'a özgü emrin akışının ancak tekrarlanma ve dönüşe dayalı uyum ve düzenlilik olduğunu gösteriyor. Eğer bu akışta belirli zaman birimlerinde farklılık oluyor ise, bu farklılık; yine tekrarlanma ve dönüş şeklinde bir düzen ve uyuma dayalıdır. Bunun dışında olanaksızdır.

Yanıt şöyledir; Bu görüş evrenin başlangıcı olmayan olması ve iradenin öncesizlik olması konusundan yardım istemedir ki, evrenin öncesizlik olması konusunda biz, bu konuyu geçersiz kılmış ve akılca üç kısmı ortaya koymanın uzak olmadığını açıklamıştık.

Bu üç kısım şunlardır:

1. Önce Yüce Allah var, ancak evren henüz yok durumundadır.

2. Sonra Allah,evreni görülen düzen üzere yaratır.

3. Sonra yeniden ikinci bir düzen getirir ki, bu söz verilen cennettir.

Son olaraktümü yok olur, Allah’tan başka hiçbir şey kalmazdı şeklindekianlatımı;“Allah’ın hükümleri, Allah’a özgü ödül ve cezanın, cennet ve cehennemin sonsuz” olduğunu belirtmemiş olsaydı,ancak buolabilirdi.

Bu konu nasıl döndürülürse döndürülsün, iki konuya dayandırılmaktadır:

Birincisi, Evrenin sonradan var olması ve başlangıcı olmayandan, sonradan var olanın meydana gelmesinin uygun olmasıdır.

İkincisi ise, yaratılan varlıklar nedensiz olarak yaratılıp adetlerin delinmesidir veya alışılmayan başka bir yöntemle nedenlerin meydana getirilebileceğidir ki, biz her iki konuyu yukarda belirtmiştik. Allah, en iyisini bilendir.

SONUÇ

Herhangi bir kişi derse ki; “Bunların görüşlerini açıkladınız, acaba  Allah’ı inkaredenler olarak sayılmaları konusunda kesin söz söylüyor musunuz? Ve onların inandığına inananların öldürülmesinin gerekli olduğuna karar veriyor musunuz?

Deriz ki, Felsefecilerin üç konuda kesin olarak  Allah’ıinkar edenler olarak sayılması gerekir;

Birincisi; Evrenin başlangıcı olmayan olması  konusudur ve de onların “tüm özler başlangıcı olmayandır” sözleridir.

İkincisi; Felsefecilerin, “Allah, kişilerden ayrı olarak yenilenen parçaları bilgisiyle kuşatamaz” sözleridir.

Üçüncüsü; Bedenlerin dirilişini ve toplanmalarını inkar etmeleridir.

Bu üç konudaki görüşleri hiçbir şekilde İslam ile uyuşmaz. Buna inananlar,  Resullerin ve Nebilerin yalan söylediklerine inananlar gibidir. Resullerin ve Nebilerin belirttikleri konuların tümünü; halkın anlayabilmesi için kıyaslamalı esasta ve yarar amacıyla belirttiklerine inanmak gibidir. Bu ise, Müslümanlardan hiçbir akımın inanmamış olduğu çok açık bir şekildeinanmamaktır.

Buüç konunun dışında kalan Allah’a özgü niteliklerdeki tutumlarına ve Allah’ın tekliği konusundaki inançlarına gelince; bu konudaki görüşleri Mutezile’nin görüşlerine yakındır. Doğal nedenlerin zorunluluğu konusundaki görüşleri Mutezile’nin doğum konusunda söylediklerinin aynısıdır. Onlardan aktardığımız diğer konuların tümü böyledir. Aynı konuları İslam akımlarından herhangi bir akım söylemiştir. Ancak o üç esas  ayrı tutulandır.

İslamakımlarından, dinde olmayıp dine sonradan giren görenekler yanlılarının, Allah’a inanmayanlar olarak sayılmalarını gerekli bulanlar; onları bu yüzden inanmayanlar olarak sayarlar. Dinde olmayıp, dine sonradan giren görenek yanlılarını Allah’a inanmayanlar olarak saymaktan geri duranlar ise, onları inanmayanlar olarak saymayı yalnızca bu üç soruna odaklanırlar.

Bizise şimdi dinde olmayıp da dine sonradan giren görenek yanlılarının Allah’a inanmayanlar olarak sayılmaları ve bunun doğru olup olmayacağı konusuna girmeyi tercih etmiyoruz. Yeter ki, söz kitabın demek istediğinin dışına çıkmış olmasın. Doğruya başarılı kılan ise Yüce Allah’dır.

SON ...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu