banner4
24.04.2020, 14:27

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-35

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

ONALTINCI SORUN

Felsefecilerin“Göklerin özvarlıkları olan nefisleri bu evrende sonradan var olan tüm parçalardan bilgili olur” sözlerinin geçersizliğine ilişkindir.

Levh-i Mahfuz’danyani “Allah katında her şeyin kayıtlı olduğu yazılım programı”ndan amaç göklerin bilinçsel ruhlarıdır, evrendekitüm parçaların orada işlenmesi bellektekilerin insan beynine verilmiş olan bellekte işlenilmesine benzer. Ancak bu, onun yaygın bir katı cisim olup, çocukların tahtaya yazı yazması gibi üzerine nesnelerin yazılmış olması anlamında değildir. Çünkü bu yazma onun çokluğunu ve üzerine yazılanların kapsamasını gerektirir. Yazılan şeylerin sonu olmazsa, üzerine yazı yazılan şeylerin de sonu olmaması gerekir. Sonsuz bir cisim düşünmek ise olası değildir. Böylece herhangi bir cismin üzerinde sonsuz çizgiler olası olmaz. Ayrıca sonsuz nesnelerin sayılı çizgilerle cismin üzerinde bulunması da anlatılamaz.

Felsefeciler iddia ettiler ki; Göğe ait melekler göklerin ruhlarıdır. Büyük melekler adını alan Allah’a yakın melekler ise kendi bilinçli özvarlıklarıyla var olan, yer kaplamayan, cisimleri de kullanmayan özlerden oluşan, soyut akıllardır. Çok az şekiller ise göğe ait ruhlara o nefislerden yayılır. Büyük melekler göğe ait meleklerden daha üstündürler. Çünkü onlar yarar vericidirler, bunlar ise yararlanıcıdırlar. Yararlandıran, yararlanandan daha üstündür. Bunun için üstün olan “Kalem” diye belirtilmiştir. Allah: “Kalem ile öğretti” buyurmuştur. Çünkü o, yararlandıran bir süsleme sanatçısı gibidir, öğretene “Kalem” yararlanana da “Levha” benzetmesi yapılmıştır, onların görüşü işte budur.

Bu konudaki tartışma, bir önceki tartışmadan farklıdır. Bir önceki konuda belirttikleri şeyler boş değildir. Çünkü onun sonucu gökyüzünün bir hedefe göre hareket eden canlı olmasıdır ve bu olabilirdir. Burada belirttikleri ise yaratılmışın sonu olmayan parçaları bilmesinin kanıtlanmasına aittir. Bunun olanaksız olduğuna inanılabilir. Bunun için biz kendilerinden kanıt isteriz. Çünkü bu inanç kendiliğinden zorlamadır.

Bu konuda şöyle diyerek delil getirmek istemişlerdir; Devirsel hareketin istenilerek olduğu belli olmuştur. İrade ise irade edilene bağlıdır. Genel olarak irade edilene, ancak genel irade yönelir. Genel iradeden hiçbir nesne ortaya çıkmaz. Çünkü fiilen var olan her tüm, parça olarak belirlidir. Tümel iradenin, birimsel olanlara bağlantısı; bir tek süreç içerisindedir. Bu yüzden ondan birimsel bir şey ortaya çıkmaz. Aksine belirli hareket için birimsel irade gereklidir.

Gökyüzünün, belirli bir noktadan, başka bir belirli noktaya doğru her birimsel hareket halinde hiç kuşkusuz o hareketinin, birimsel iradesi vardır. O, hiç kuşkusuz bu birimsel hareketi maddesel güç ile düşünür. Çünkü birimsel olanlar ancak maddesel güçlerle kavranabilirler. Öyleyse iradenin, istenileni düşünmesi zorunludur. Yani ister birimsel olsun, ister tümel olsun onu bilmeyi gerektirir. Göğün, hareketlerin birimsel olanları düşünüşü ve kapsaması nasıl olursa olsun, hiç kuşkusuz ki göğün, yeryüzünün bazı bölümlerinin doğucu, bazılarının batıcı, bazılarının göğün ortasında, topluluğun üstünde veya ayağı altında olmak gibi yeryüzündeki gereklileri kapsayacak ve hareketle yenilenen üçgenlik, altıgenlik, karşıtlık ve bitişiklik gibi diğer göğe ait var olanların gerekli kıldığı farklı bağlantıları bilecek şekilde olmuştur.

Yeryüzündeki diğer sonradan var olanlar, gökyüzündeki sonradan var olanlara; ya aracısız olarak, ya bir aracıyla ya da birçok aracıyla dayanır.

Örneğin, her sonradan var olanın, sonradan var olan bir nedeni vardır. Bu artarda gelme birbirinin nedeni olan sonsuz, göğe ait hareketlere yükselerek kesilir.

Öyleyse nedenler ve neden olanlar bu silsile içerisinde, göğün devirsel ve tekil hareketlerine kadar uzanır. Onların hareketlerini düşünen, onun gereklilerini de düşünür ve silsilenin sonuna kadar gereklilerin gereklisini de düşünür. Böylece sonradan var olan her şeye bilgisi olur. Çünkü her sonradan var olanın yeniden meydana gelmesi, nedeni ne olursa olsun, nedeni için gereklidir.

Biz gelecekte olacak şeyleri bilmiyoruz. Çünkü biz onların tüm nedenlerini bilmiyoruz. Eğer onların tüm nedenlerini bilmiş olsaydık, tüm nedenlerin sonuçlarını da bilirdik. Biz, ateşin pamuğa düşeceğini, sözgelimi bilecek olursak, pamuğun yanacağını da biliriz.

Herhangi bir kişinin yiyeceğini bilirsek, doyacağını da biliriz. Böylece herhangi bir kişinin şu yere adımını atacağını ve orada çok hafif bir şeyle örtülmüş gizli bir hazine olduğunu ve o hazinenin üzerinde yürüyenlerin ayağının değebileceğini bilirsek, o kişinin hazineyi bulmakla zenginleşeceğini de biliriz.

Ne var ki biz bu nedenlerin tümünü değil bir kısmını biliriz. Böylece nedenin sonucunun gerçekleşmesi konusunda bizde bir tahmin oluşur. Eğer nedenlerin çoğunu ve en önemlilerini bilirsek, sonuçlarının gerçekleşmesi konusunda açık bir zannımız oluşur. Nedenlerin tümünün bilgisi oluşursa, nedenlerin sonuçlarının tümünün bilgisi de oluşur. Ne var ki göğe ait cisimler çokturlar. Ayrıca onların yeryüzündeki sonradan var olanlarla karışması da vardır ve onlardan bilgili olmak, insanlık gücü dahilinde değildir. Göğün ruhları ise bunların ilk nedenlerine bilgili olduklarından, onun gereklisi olan şeylere de bilgili bulunmaktadırlar. Böylece silsile sona erinceye kadar gereklinin gereklisine de bilgili olmaktadırlar.

Bunun için onlar iddia ettiler ki; uyuyan, uykusunda gelecekte olacak şeyleri görür. Bu onun Levh-i Mahfuzyani “Allah katında her şeyin kayıtlı olduğu yazılım programı”ile bağlantısından ve orada olanları okumasındandır. Uyuyan kişi bir şeydenbilgisi olunca o şey, ya aynıyla ezberinde kalmış olacaktır ya da hayal gücü hızlıca onu taklide yeltenecektir. Çünkü hayal gücünün doğasında, nesneleri biraz uygun olan benzeriyle uyuşturup taklit etmek veya ondan zıtlarına geçmek yeteneği vardır. Böylece gerçek kavranılan şey bellekten silinir ve bellekte hayalin benzeri kalır. Bu nedenle hayal gücü, hayalindekini örnekleştirmek için, yorumlamak ihtiyacını duyar. Sözgelimi erkeği ağaçla, kadını mesh ile hizmetçiyi bazı ev eşyalarıyla temsil ettiği gibi. Yardım ve yardım mallarını koruyan kimseyi zeytinyağı ile temsil eder. Çünkü zeytinyağı aydınlığın nedeni olan çıranın nedenidir. İşte rüyaların yorumu bilgisi bu esastan hareket eder.

Yinefelsefeciler iddia ettiler ki, bu ruhlarla bağlantı kurmak genellikleolasıdır. Çünkü orada perde yoktur. Ancak biz uyanık iken duyularımızın ve isteklerimizin bize getirdiği şeylerle uğraşmaktayız. Bu duyusal şeylerle uğraşımız bizi onları görmekten uzaklaştırmaktadır. Uyurken bazı duyusal uğraşlarımız ortadan kalktığı için, onlarla bazı bağlantılar kurma yeteneği meydana gelmektedir.

Yinefelsefeciler iddia ettiler ki, seçilmiş  Resul  Muhammed bu yolla gaybdan yani“bilinmeyen boyuttan”bilgili olmaktadır. Resulullahın ruhsal gücü zaman zaman oldukça çok güçlenir ve görünürdeki duyular, duygusal uğraşlar onları kapsamazlar. Kuşkusuz ki diğerlerinin rüyada gördüklerini  Resulullah uyanıkken görür. Sonra hayal duyusu ona gördüğü şeyin adına davranır. Gördüğü şey ya aynıyla hatırında kalır veya örneğiyle. Tıpkı o tür rüyanın yoruma ihtiyacı olduğu gibi, bu tür vahyin de yorumlamaya ihtiyacı vardır.

Eğertüm varlıklar Levh-i Mahfuz’dayani “Allah katında her şeyin kayıtlı olduğu yazılım programında” belirgin olmasaydı,  Resuller uyurken veya uyanıkken görülmeyen şeyleri bilemezlerdi. Ancak kalem yani kayıt aracı kıyamet gününe kadar olacak şeylerin tümünü oraya işlemiştir. İşte bunun anlamı belirttiğimiz şeylerdir.

Felsefecilerin görüşlerini anlatmak için söylemek istediğimiz şeyler bunlardır.

Yanıtolarak deriz ki; siz Resulün görünmeyeni ya da bilinmeyeni daha başlangıçta Allah’ın bildirmesiyle bildiğini söyleyen, rüya gören kişinin Allah’ın onu bildirmesiyle veya meleklerden bir meleğin anlatımıyla bildiğini öne süren ve sizin söylediklerinizin hiçbirisine gerek duymayan kimseye ne karşılık verirsiniz? Kaldı ki, bu konuda hiçbir kanıt yoktur. Böylece dinsel hükümlerde söylenen kayıt aracı olan“Kalem” ve “Allah katında her şeyin kayıtlı olduğu yazılım programı” sizin anladığınız anlamda anlamayı gerektiren hiç bir kanıt yoktur. Çünkü din bilginleri, yazılı şey anlamındaki “Levh” ve yazı yazmak için kullanılan her türlü alet anlamındaki “Kalem”den sizin anladığınız bu anlamı kesinlikle anlamamışlardır. Dolayısıyla sizin dinselhükümlerdedayanığınız yoktur.

Geriye aklın yöntemlerine tutunmak kalıyor. Belirtmiş olduğunuz şeylerin olabilir olduğu kabul edilse de, bu bilgilerin sonucunun reddedilmesi gerekli olmadığına göre, onların varlığı akıl yoluyla bilinmeyebilir ve yanlışlığı da gerçekleşmeyebilir. Bu konuda izlenecek yol, onları akıldan değil, dinsel hükümlerden öğrenme yoludur.

Akılla ilgili kanıt olarak söylediğiniz şeylere gelince, önce bunlar birçok öncüllere dayanmaktadır, ama biz bunun geçersizliği için sözü uzatmayacağız. Yalnızca üç öncül üzerinde tartışacağız;

Birinci Öncül; “Göğün hareketi irade edilerektir” demenizdir. Biz bu konuyu ve bu konudaki savınızı çürütmeyi daha önce bitirmiştik.

İkinci Öncül; yalnızca hoşgörü için, bu birinci öncül kabul edilirse de “birimsel hareketlerin birimsel düşünceleri gerektireceği” şeklindeki sözünüz kabul edilemez. Çünkü size göre cisimde bölünme yoktur. Çünkü bu bir tek şeydir. Bölümlenme  zihinseldir. Harekette de bölümlenme yoktur. O süreklilik bakımından birdir. Geriye dedikleri gibi, kendisi için olabilir olan yerleri kapsama isteği kalıyor ki bunun için tümel düşünüş ve tümel irade yeterlidir.

Biz onların amacını anlatmak için, tümel ve birimsel iradeyi bir örnekle açıklayalım;

Eğer bir insan için sözgelimi, Allah’ın evini görmeye gitme konusunda tümel amaç var olsa, bu tümel iradeden hareket ortaya çıkmaz. Çünkü hareket özel bir ölçüde ve özel bir yönde birimsel olarak oluşur. İsteğe bağlı harekette birimsel iradenin bulunması gerektir. Kişinin Allah’ın evine yönelmede atacağı adımı ve gideceği yönü belirlemek için birbiri ardınca düşünceleri yenilenir, her birimsel düşünüşün ardından, hareket ile ulaşılan yerden tekrar hareket etmek için birimsel irade izler.

İştefelsefecilerinbirimsel düşünceye bağlanan kişisel iradeyle söylemek istedikleri budur. Bu görüşleri ziyaret konusunda onlar için kabul edilir. Çünkü Mekke’ye yönelmede yönler değişiktir, uzaklık belli değildir. Bundan dolayı bir yerin diğer yerden, bir yönün diğer yönden ayrı belirmesi, başka bir kişisel iradeye muhtaçtır.

Göğe ait harekete gelince, onun bir tek yönü vardır. Çünkü küre kendi ekseni etrafında ve kendi yerinde hareket eder, bunun dışına çıkmaz. Hareket irade edilmiştir ve ortada bir tek yön, bir tek cisim, ve bir tek hedef vardır. Bu, taşın yukarıdan aşağıya yuvarlanması gibidir. Taş, en yakın yoldan yere ulaşmak ister. Yolların en yakını ise, yere dikey olan düz çizgidir. Bundan dolayı, düz çizgi belirmiştir. Ancak bu konuda da, uzaklık ve yakınlığın değişmesi, bir çizgiye ulaşıp, ondan geri çıkmanın yanısıra merkezi arayan tümel yapısının dışında sonradan var olan bir nedenin yenilenmesine gerek duyulmamıştır. Aynı şekilde bu harekette, hareket için tümel iradenin bulunması yeterlidir ve daha çoğunagereksinim yoktur. İşte bu öncülü koymakla da onlar zorlaştırmışlardır.

Üçüncü Öncül; Bu konudaki “Kişi,birimsel hareketleri düşünürken aynı şekilde onun bağlı ve gereklilerini de düşünmektedir” sözleri gerçekten çok uzak bir karardır. Bu, tam bir istekten oluşur. Bu tıpkı şöyle demek gibidir: İnsanın hareket ederken ve hareketini belirlerken, hareketi için gerekli olan durma ve geçme gibi üstünde, altında ve yanında bulunan cisimlere bağlantısını da bilmesi gerekir. Ya da insan güneşli havada yürürken; gölgesinin düşeceği ve düşmeyeceği yerleri, güneşin ışıklarını kesmekle gölgesinin düştüğü yerlerde oluşacak serinliğide bilmesi gerekir. Böylece ayağının altında toprak parçalarına yapacağı baskıyı ve bundan doğacak ayrımları veya içindeki karışımları ve hareket nedeniyle meydana gelecek değişimleri; sıcaklık ve ter şekline dönüşecek parçalarını ve daha buna benzer bedeninde veya bedeninin dışında hareketin neden olduğu veya gerekli olduğu veya hazırlayıcısı olduğu tüm olayları bilmesi gerekir. Bu ise oldukça açık olan gelip geçici bir istektir ki akıl sahipleri onu düşünemez. Bununla ancak bilgisizler gurur duyar. İşte onların bu kararı vermeleri de böyledir.

Kaldı ki biz şöyle diyebiliriz; Göğün özvarlık olan nefsi tarafından bilinen ayrıntılı kısımlar o anda var mıdır yoksa gelecekte olması beklenenler de eklenmekte midir? Eğer yanıtı o anda, var olduğu şeklinde kısıtlarsanız, görünmeyene bilgili olma durumu geçersiz olur. Böylece  Resullerin uyanık iken, diğer halkın da uykuda iken onun aracılığıyla geleceğe ait elde ettikleri bilgileri de gereksiz olur. Ayrıca kanıtın gereği de geçersiz olur. Çünkü herhangi bir şeyi bilenin onun gerekli ve bağlı olanları da bilmesi gerektiği iddiası bir zorlama karar vermedir. Üstelik biz, tüm nedenleri bilmiş olsak gelecekteki tüm olayları da biliriz. Tüm olayların nedenleri ise şimdiden hazırdır. Çünkü bu nedenler göğe ait hareketlerdir. Ancak neden olunan aracılı olarak veya birçok aracıyla gerçekleşmeyi gerektirir.

Eğer göğün özvarlığına bilinen bu ayrıntılı kısımların durumunda vardır demez de geleceğe uzatırsanız, onun sonucu olmaz. Çünkü gelecekteki kısımların tümünün ayrıntısını sonsuza kadar nasıl bilecektir? Ayrıca bir durumda artarda gelmeyen, sayıları sonsuz olan ve birleri için sonuç bulunmayan kısımların ayrıntılı bilgilerini herhangi bir yaratılmışın özvarlığında nasıl toplayacaktır? Aklı bunun olanaksız olduğuna tanıklık etmeyen kişi, aklından ümidini kessin.

Eğer onlar bu kanıtı, bizim Allah’ın bilgisi konusunda aleyhimize çevirecek olurlarsa, Allah’ın bilgisinin nedenle oluşana ilişmesi anlaşarak kabul edilmektedir ki, yaratılmışların bilgilerinin ilişmesi türünden değildir.

Üstelik, göğün nefsi insanın nefsi gibi dönecek olursa, insanın nefsi türünden olur ve insana kısımları aracılı olarak kavrama konusunda katılır. Eğer buna kesinlikle katılmış olmazsa, zanna üstün olan konu, onun da bu türden olmasıdır. Eğer zanna üstün olmazsa olasıdır, olanak ise onların kesin kabul ettikleri konuda davalarını kesintiye uğratır ve geçersiz kılar.

Denilirse ki; öz bakımından insan nefsi de, aynı şekilde tüm nesneleri kavrama hakkına sahiptir. Ancak şehvet, öfke, hırs, kin, kıskançlık, açlık ve acının sonuçlarıyla tümüyle bedensel özellikler ve duyuların verdiği şeylerle uğraştığından, insan nefsi bir şeye yöneldiği zaman, bu özellikler onu diğer şeylerle uğraşmaktan alıkoyarlar.

Göğün nefislerine gelince bu tür niteliklerden uzaktırlar. Gerçekten hiçbir uğraş, ona bulaşmaz, elem, keder, hissettirme ve diğer şeyler kendisini kapsamaz. Onun için tüm nesneleri bilir.

Deriz ki; Göğün nefislerini uğraştıran hiçbir şeyin bulunmadığını nereden bildiniz? Onun ibadeti ve “İlk”e duyduğu şiddetli istek kendisini kapsayıpda parçaların ayrıntılı düşünmesinden onu alıkoymaz mı?

Öfke, aşırı istek gibi duyusal engellerden başka engellerin bulunabileceğini hangi nedene dayanarak olanaksız varsayıyorsunuz? Engellerin yalnızca bizim kendi nefsimizde gözlemlediğimiz kadar olduğunu nereden biliyorsunuz? Akıl sahiplerinin, önemli işler ve önderlik isteği gibi bazı uğraşları vardır ki, çocuklar için bunları düşünmek olanaksızdır. Çocuklar bunu uğraş ve engel olarak kabul etmezler. Aynı şekilde göğe ait nefislerde bunun yerine var olan engellerin bulunmasını olanaksız kabul etmek nereden bilinir?

İşte felsefeciler tarafından dinselbilgiler olarak adlandırılan bilgiler konusunda belirtmek istediğimiz bu onaltı konudur. Övgülerbir tek Allah’a ait olsun, Allah’ın duası ve iyiliği de Nebisi Muhammed Mustafa’ya olsun.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu