banner4
27.01.2020, 10:07

FELSEFECİLERİNTUTARSIZLIĞI-17

İmamGAZALİ

Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)

...

ÜÇÜNCÜ SORUN

Felsefecilerin, “Allah; evrenin etkeni ve  yaratıcısıdır ve evren de onun yapısı ve fiilidir” diyerek karışıklık meydana getirmelerinin ve bu sözün onların yanında gerçek olmayıp benzetme olduğunun açıklanmasına aittir;

Materyalistlerin dışında Felsefecilerin tümü; Evrenin bir yaratıcısı bulunduğu ve Allah'ın evrenin etkeni ve yaratıcısı, evrenin de onun fiili ve yapısı olduğu konusunda birleşmişlerdir. Bu, onların kurallarına göre bir aldatmacadır. Aksine onların kurallarının incelenmesine göre evrenin Allah'ın yapısı olması üç yönden düşünülemez:

1. Etken, işi yapan yönünden,

2. Fiil, eylem yönünden,

3. Fiil ile etken arasında ortak olan bağlantı yönünden.

Etken, işi yapan yönünden;Etkenin kesinlikle seçme ve irade sahibi olması, istediğini bilmesi gerekir ki istediğinin etkeni olabilsin. Allah onlara  göre isteyen değildir.  Üstelik onun hiçbir özelliği yoktur. Ondan meydana gelen şey zorunlu ve gerekli olarak ortaya çıkmaktadır.

İkincisi, Evren  başlangıcı olmayandır,  fiil ise  sonradan meydana gelendir.

Üçüncüsü, Onlara göre, Allah her yönden birdir. Birden, onlara göre ancak yine bir ortaya çıkan olabilir. Evren ise çeşitli şeylerden birleşiktir, dolayısıyla evren Allah'tan nasıl ortaya çıkan olabilir?

Biz bu üç yönün her birini, onların savunmaktan çaresiz bırakılmasıyla birlikte inceleyelim:

Birincisi;Evrenin Allah'ın yapısı olmayışının etken bakımından düşünülememesi;

Biz deriz ki; Etken, fiilin kendisinden irade ve seçme yoluyla ve irade edileni bilerek meydana gelen olduğu şeyden oluşur. Size göre evren, Allah bakımından nedenle oluşanın yani nedenlinin, nedene bağlantısı gibidir ve ona zorunlu olarak gereklidir. Allah’ınevreni yaratmayı istememesi düşünülemez tıpkıgölgenin kişiye, ışığın güneşe gerekliliği gibi. Bunlar ise hiçbir şekilde fiil değildir. Üstelik ışığı yapan ışık kaynağı ne ise odur, gölgesini yapan etken kişidir diyen kimse aşırı gitmiş ve aşırılıkta da sınırın dışına çıkmış olur. Kendisiyle benzetme yapılanla, kendisinden benzetme yapılan şeyin bir nitelikte ortak olmasına dayanarak; bir sözü benzetilmiş olur. Şöyleki, etken; tümünün nedenidir. Işığın nedeni ışık kaynağı, aydınlığın nedeni güneştir. Ancak etkene salt neden olmasından dolayı etken ve  yapıcı adı verilmez. Aksine özel bir şekilde neden olmasından dolayı bu ad verilir. Bu şekil fiilin ondan irade ve seçme şeklinde gerçekleşmesidir. Üstelik “duvar etken değildir, taş etken değildir, katı maddeler etken değildir, çünkü fiil, yalnızca canlılar içindir” diyen kişiye bu noktada bir şey söylenemez ve sözü yalanlanamaz. Oysaki felsefecilere göre, taşın bir fiili vardır bu da yuvarlanma, ağırlık ve merkeze doğru eğilimdir. Aynı şekilde ateşin de bir fiili vardır bu, ısıtmadır. Duvarın da bir fiili vardır bu, merkeze doğru eğilim ve gölge yapmadır, çünkü tüm bunlar ondan meydana gelmektedir. Bu sözü söylemek ise anlamsızbir sözdür.

Denilirse ki; Her var olanın varlığı kendiliğinden zorunlu değildir. Aksine o başkasıyla var olur. İşte bu var olan şeye biz etkilenen ve ona neden olan şeye de etken adını veririz. İstenilerek mi, yoksa neden olarak mı etken olduğuna aldırış etmeyiz. Tıpkı sizin etkenin araçlımı, yoksa araçsızmı etken olduğuna aldırış etmemeniz gibi. Fiil; bir cinstir,araçla olan fiil, araçsız olan fiil diye ayrılır. Bunun gibi etken de bir cinstir,  doğal olarak meydana gelen ve seçme ile meydana gelen diye ikiye ayrılır. Şöyleki; biz “doğal olarak yaptı” dediğimiz zaman “doğal olarak” sözümüz “yaptı” sözümüzün zıttı olmaz, onunla çelişmez ve onu reddetmez. Aksine fiilin türünün açıklanması olur. Tıpkı “doğrudan ve araçsız yaptı” dediğimiz zaman, bunun bir çelişki olmayıp açıklama ve türlendirme olması gibi. “Seçme ile yaptı” dediğimiz zaman bu da “canlı insan” sözümüzde olduğu gibi, tekrar olmaz. Aksine fiilin türünü açıklama olur, tıpkı “araç ile yaptı” dediğimiz gibi. Eğer “yaptı” sözümüz iradeyi içerseydi ve irade de fiil olması nedeniyle, fiil için kendisi bir nitelik olsaydı o zaman “doğal olarak yaptı” sözümüz tıpkı “yaptı” ve “yapmadı” dediğimiz gibi çelişik olurdu.

Deriz ki; buadlandırmaanlamsızdır ve ne şekilde olursa olsun her nedene etken ve her neden olunan şeye de etkilenen demek uygun değildir. Eğer böyle demek uygun olsaydı,“katı maddelerin fiili yoktur, fiil ancak canlılara özgüdür” demek doğru olmazdı. Oysaki bu anlatımın doğru olduğu yaygınlaşmış genel önermelerden birisidir. Eğer katı nesneye etken adı veriliyorsa bu, benzetme yoluyladır, tıpkı “isteyen” sözcüğüne, mecaz yoluyla “mürîd” adı verildiği gibi.

Denilir ki; taş yuvarlanıyor, çünkü o merkezi ister ve arar, isteme ve arama ancak istenen ve arananı bilmekle düşünülebilen bir gerçekliktir, dolayısıyla canlılardan başka bir şey için düşünülemez.

Sizin“yaptı” sözünüz geneldir, “doğal ve istenilerek olmak üzere ikiye bölünür” sözünüze gelince, bu kabul değildir. Bu tıpkı, “irade etti sözümüz geneldir: irade edileni bilerek irade etmek ve irade ettiği şeyi bilmeyerek irade etmek diye ikiye bölünür” diyenin sözü gibidir ve anlamsızdır. Çünkü irade; zorunlu olarak bilmeyi içerir. Aynı şekilde fiil de iradeyi içerir.

Sizin“doğal olarak yaptı” sözünüz,önceki“yaptı” sözüyle,“doğal olarak” sözü birbiriyle çelişik değildir, demenize gelince bu öyle değildir, aksine gerçek bakımından o öncekiyle çelişiktir. Ancak mecaz olarak kaldığı için kavrayışımız birdenbire çelişkiye geçmiyor ve özellik, karakterin ondan kaçınması hızlanmıyor çünkü o bir bakımdan neden olduğu için etken de nedendir ve bu yüzden gerçek olmayana ait olarak fiil adı verilmektedir.

Seçme ile yaptı” denilince gerçekten bu, bir tekrardır. Tıpkı “neyi irade ettiğini bilerek, irade etti” demek gibidir. Ancak gerçek olmayan olarak “yaptı” ve gerçek olarak “yaptı” demek düşünülebildiği için nefis “seçim ile yaptı” demekten dekaçınmamaktadır. Bunun anlamı gerçek olmayan değil, gerçek bir fiille yaptı olmaktadır. Aynen“diliyle konuştu, gözüyle baktı” diyenin sözü gibidir. Nasıl ki bakışın gerçek olmayan olarak, kalp içinsözünde, el ve başın hareket ettirilmesi için kullanılması uygun ise, üstelik başla evet denilebilirse aynı şekilde “dili ile söyledi, gözüyle baktı” demek de yanlış karşılanmamalıdır. Bunun anlamı; mecaz olasılığını reddetmektir. İşte ayağın kaydığı nokta burasıdır. İşte buradafelsefeciler aldanma noktasına dikkat etsinler.

Denilirse ki; Etkene, etken adının verilmesi ancak sözcük bakımından bilinebilir. Aksi durumdaherhangi bir şeye neden olanın iradeli ve iradesiz olmak üzere bölümlendiği akıl bakımından açık bir şekilde ortadadır. Etken adının gerçekten her iki kısım için verilip verilemeyeceği tartışma konusudur. Bunu inkar etmenin yolu yoktur. GerçektenAraplar“ateş yakar, kılıç keser, kar dondurur, bir bitki türü olan sakamonya ishal eder, ekmek doyurur, su susuzluğu giderir” derler. Bizim “vuruyor”sözümüzün anlamı vurma işlemini yapıyor, “yakıyor” sözümüzün anlamı yakma işlemini yapıyor, “kesiyor” sözümüzün anlamı kesme işlemini yapıyor demektir. Eğer tüm bunlar mecazdır derseniz, siz hiçbir dayanak olmaksızın hüküm verici olmuş olursunuz.

...

Yorumlar (0)
12
az bulutlu